Bu gemi ne zamandır burada
Çoktan boşaltmış yükünü
Gece de olmuş, rıhtım da bomboş
Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa
Arkada, güvertede
Ah, neresinden baksam sessizlik gene.
Kuşkusuz, mavi sular bir tutkudur. Edip Cansever'in söylediği gibi gece, mavi suyun düşünü uyutur, tayfalar. Mavi sularda gidip gelen gemiler koyu bir sessizliktir; gemiciler derin bir düş…
“Tarı” ve “Gülcemal” adlarını duyunca anılarla kucaklaşan, heyecanlanan, duygulanan kaç kişiden söz edebilirsiniz ya da kaç kişiyi tanırsınız Görele'de? Bir, bilemedin iki elin parmaklarını geçer mi? Geçmez! Ömrünün seksen yılının üzerine çıkmış güzel insanlar, sorulduğunda, sevgiyle özlemle söz ederler, bu vapurlardan.
Henüz karayolunun olmadığı yıllarda taşımacılık demir ve deniz yoluyla yapılırmış. Anadolu'dan İstanbul'a; İstanbul'dan Anadolu'ya ya kara trenlerle ulaşılırmış, ya kömürlü gemilerle…
Osmanlıdan Cumhuriyet'e uzun yıllarda, İstanbul'dan Hopa'ya yük ve yolcu taşımacılığı vapurlarla yapılırmış. O vapurlar ki bir dönemin dilidir, yüreğidir; belleğidir. Hüzündür, özlemdir, kavuşmadır… İstanbul'dan Hopa'ya birçok limana, iskeleye uğrayarak, kasabaların açıklarına demir atarak yük ve yolcu alan ya da indiren gemiler, seferlerini iki haftada tamamlarlarmış. Yalnızca belli limanlara değil iskeleli, iskelesiz birçok beldeye uğradıkları için halk, bu gemilere “eğri posta” dermiş. Eğri posta geldi, eğri posta gitti…
Özellikle Tarı, Gülcemal, Güneysu ve Aksu gemileri ile 1950 sonrası seferlere başlayan Ordu vapuru, Karadeniz halkı üzerinde derin etkiler, izler bırakmış. Yolları gözlenmiş, vapurların. Öyküler düzülmüş, türküler yakılmış gemilere:
Trabzon'un feneri
İki defa döneyi
Geldi Ordu vapuru
Limana mı gireyi
Trabzon limanında
Gemiler dolaşayi
Yar aklıma gelince
Yüreğim alışayi.
Gemilerle ilgili özlü bir atasözü vardır: İçi beni dışı seni yakar! Evet, gemilerin içi çalışanları yakmış; dışı seyredenleri… Zordur gemicilik. Özveri ister; dayanıklılık, sabır. Bir başka söylemle karısı dul, parası puldur gemicinin. Bağrında hasret, dilinde özlem:
Gemiler Giresun'a
Yar olayım sesuna
Bir daha vurayidi
Nefesum nefesuna…
Hep süt liman değildir, denizler; dalgalar, fırtınalar, aysız, yıldızsız geceler… Demir almalar, ayrılıktır, acıdır, sızıdır; demir atmalar buluşma, kavuşma, sevinç…
Rotasındaki uğraklara demir ata ata yol alırmış, eğri postalar. Her demir alışta derin derin düdük çalarak, selamlarmış yöre halkını; bir kuğu zarafetinde yol alırmış, mavi sularda. Bazı zaman süt liman olurmuş deniz; keyifle süzülürmüş uzun bacasından kara dumanlar çıkan beyaz gemiler; bazı zaman kabarır, dalgalanırmış sular; bata çıka yol alırmış…
Limansız, iskelesiz beldenin açıklarına demir attığında eğri postalar, vapur ile kara arasında köprü olurmuş kayıklar, mavnalar, motorlar… Yakın köylerdeki delikanlılar, geceden düşermiş yollara, üç kuruş ekmek parası kazanmak için.
Bu gemilerin en ünlüsü, en eskisi, en albenilisi, adını padişahın annesinden alan Gülcemal'mış. Sunay Akın, bu emektar gemi ile ilgili ilginç bilgiler verir: “ Gülcemal, Karadeniz'de birçok seferler yapmıştır. Kazım Karabekir Paşa, 12 Nisan 1919'da İstanbul'dan Trabzon'a Gülcemal ile gitmiştir. Karadeniz insanı tarafından öyle sevilir ki Gülcemal, Eser Tutel 'Seyr-i Sefain' adlı kitabında, bölge halkı tarafından bazı hastalıklara iyi geleceği inancıyla vapur Rize açıklarına demirlediğinde, bir kayığa bindirilen hastaların etrafında yedi kez dolaştırıldığını yazar!..”
Sunay Akın'ın da belirttiği üzere, o yıllarda, çok sevilmiş, çok benimsemiş Gülcemal. Duygulara, düşüncelere işlemiş, bir anlamda. Halk, Gülcemal üzerinden, yüreğini dizelere dökmüş, türküler yakmış:
Hey Gülcemal Gülcemal
Ne güzel direğin var
Aldın gittin yârimi
Ne hain yüreğin var
Gemi geldi bağrıyu
Askerleri çağrıyu
Askerlerin anası
Yavrum diye ağlıyu
Gemi geliyu gemi
Bayrağı var kumaştan
Seni gavurun kızı
Çıkardın beni baştan
Gemi geliyu gemi
Denizi yara yara
Kızlar bana ağlıyu
Bağrına vura vura…
Kayıklara bindirilen hastaların iyileşeceği umuduyla, Gülcemal'in çevresinde yedi kez dolaştırılmaları, bir halk kültürüdür. Bu olay, bana, yöremizle ilgili eski bir geleneği, Mayıs Yedisi'ni anımsattı. Günümüzde, eski coşkusunu, heyecanını, ritmini yitirirmiş olsa da hâlâ dere ile denizin buluştuğu noktaya gelen kimi insanlar “derdim, belam denize” diyerek yedi çift bir tek taşı suya atarlar; dilek tutarlar. Özellikle genç kızlar, kadınlar, bu ritüelin, yıl içinde kendilerine uğur getireceğine inanırlar. Kimileri, bu noktada, suya girip başlarından aşağı maşrapa ile su döker. Kayıklarla, motorlarla denize açılırlar… Suyun insandaki kötülükleri, sıkıntıları, dertleri alıp götüreceğine; insanları hastalıklardan kurtaracağına inanılır. (Devamı var)
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.