İsmet Paşa'nın Atatürk'ün son dönemleri hakkındaki hatıralarını özet olarak verdik. Bir de Atatürk'ün son Başbakanı Celâl Bayar ne diyormuş ona bir bakalım!
Atatürk'ün son Başbakanı Celâl Bayar'ın, Nazmi Kal'la yaptığı bir mülâkatta anlattıkları, Atatürk'ün son günlerinde, o hasta hâliyle bile, memleket işlerini dikkatle takip ettiğini, çok sağlam bir ruh hâli içinde olduğunu göstermektedir. Celâl Bayar'ın anlattıkları, İnönü'nün hatıralarındaki Atatürk'ün tam zıddıdır!
Bayar Nazmi Kal'a şunları anlatmış:
“Atatürk Dolmabahçe Sarayı'nda son günlerini yaşıyordu ve ben de kendisinden emir almak ihtiyacını duyuyordum. Beş senelik yaptığımız plân başarıyla bitmişti.
İki buçuk senelik bir program hazırladım. Her şeyini tamamladım. İlân edeceğim. Atatürk, hastalığı sırasında basını da takip eder; gözlüğünü takar, yatağının içerisinde gazeteleri gözden geçirirdi. Emrini almadan gazeteyle ilân edersem kendisini ihmâl ettiğim manası çıkar. Ona izah edersem memleketin hayrına bir iş yapıldığını görmekten manen çok büyük bir zevk alır diye düşündüm ve doktorlardan izin istedim. Vermek istemediler. Israr ettim, 'böyle bir vazifem var, bunu arz edeceğim' dedim. Nihayet bana 15 dakika süre verdiler. Hazırlanmış beni bekliyordu. Anlatmaya başladım. 15 dakika dolduğu hâlde, anlattıklarımdan zevk alıyordu. Devam ettim. Dışarıdan doktorlar, 'Yoruldunuz Paşam' diye müdahale ettiler. Onlara kızdı. 'Ben bu işten yorulmam. Oturunuz bakınız bu adam ne anlatıyor, siz de dinleyiniz' dedi” (Nazmi Kal, “Atatürk'ten Duymadığımız Anılar”).
Ne yazık ki, Atatürk'ün ölümü ile birlikte, bu 2.5 yıllık program rafa kaldırılacaktır! Bundan sonra da Türkiye, Atatürk dönemindeki gibi ciddî, disiplinli bir Plân anlayışına asla kavuşamayacaktır. 1961 Anayasası gereğince kurulan Devlet Plânlama Teşkilatı, Atatürk döneminin Plân anlayışının çok uzağında kalacaktır.
Celâl Bayar'ın çizdiği bu Atatürk Portresi karşısında İnönü'nün hatıralarındaki Atatürk portresi havada kalmıyor mu?
Celâl Bayar'ın İş Bankası yayınlarından 3 cilt ve yaklaşık 3 bin sayfa olarak çıkan hatıralarını okumaya başladık. Daha ilk satırlarda etkilendiğimi söylemeliyim. Celâl Bayar, Milli Mücadeleye katıldığı ilk günleri anlatırken, Atatürk'ü Samsun'a, 'git ülkeyi kurtar' diyerek Vahdettin'in gönderdiğine inananların bir türlü inanmadıkları, Padişah Vahdettin'in o meşhur idam fermanından söz ederken şunları söylüyor:
“Gazeteler, İtilâf Devletleri'nin ve İstanbul Hükümeti'nin zoru ile olacak, padişahın fermanını, meşihatın fetvasını büyük harflerle ilân ediyorlardı. Ferman ve fetvada 'Kuva-yı Milliyecileri öldürmek vaciptir' denilerek, güya şeriat namına vatandaşlar kıtâle, birbirini öldürmeye sürükleniyordu” (“Ben de Yazdım”, Cilt I, s. 32)!
Ne yazık ki, günümüzde de, Vahdettin'in Atatürk'ü Samsun'a, 'git ülkeyi kurtar' diye gönderdiğine inananların sayıları bir hayli fazladır. Kimse şunu düşünmüyor: Atatürk'ü hem 'ülkeyi kurtar' diyerek Anadolu'ya göndereceksin; hem de hakkında ölüm fermanı çıkaracak, üzerine Anzavur ordusunu göndereceksin ve ülkenin birçok yerinde Ankara Hükümetine karşı isyanlar çıkartacaksın!
Kur'an'ı Kerim 41 ayette “Ne zaman akledeceksiniz; şu aklınızı çalıştırın artık” diyerek, sorgulayıcı olmamızı istiyor. Fakat Kur'an'ı okuyan kim!
İttihat ve Terakki'nin Bursa Başkanı ve daha sonra da, İzmir Teşkilâtı Kâtib-i Mesulü olan Celâl Bayar, İstiklâl Harbimize hemen katılmış ve Atatürk'ün çok güvendiği bir isim olmuştur. Bayar, İstiklâl Harbi'nden sonra, Atatürk'ün arzusuyla 1924 yılında İş Bankası'nı kurmuş ve burada çok başarılı hizmetler vermiştir. Celâl Bayar'ın bu hizmetlerini ve başarılarını yakından takip eden büyük Atatürk, onu 1932'de İktisat Vekilliğine getirmiştir. Başbakan İnönü bu tarihten itibaren artık ikinci plândadır. I. 5 Yıllık Kalkınma Plânı'nı 1933 yılından itibaren başarı ile uygulayan isim Celâl Bayar'dır. Bu başarıyı gören Atatürk, Bayar'ı 1937 yılında, İsmet İnönü'nün yerine Başbakanlığa getirmiştir.
Bayar da artık iktisat Vekilliğinden itibaren Çankaya'nın müdavimlerindendir. Bir akşam Çankaya'daki sofrada Atatürk, “beni ilk gördüğünüz zaman hakkımda nasıl bir fikir edindiniz” diye sorar ve ilk olarak Celâl Bayar'ın anlatmasını ister.
Bayar, Atatürk'e şunları anlatır: “Gündüzleri sabahın dokuzundan akşamın on sekiz, yirmisine kadar vekâlette, Büyük Millet Meclisi'nde, geceleri de başkanlığınız altındaki Vekiller Heyeti toplantısında çalışıyor her meseleyi müzakere ediyor, bir sonuca bağlamak istiyorduk. O kadar meşgul idik ki, toplantıdan saat iki veya üçte ayrıldığımız zaman, 'bu gece erken çıktık' diyorduk. Çünkü sabahı bulmak mutad hâlini almıştı ( Bizim notumuz: Ne yazık ki, bazı kendini bilmezler günümüzde bile Çankaya'daki sofrayı, 'içki sofrası' olarak karalamaktadırlar). Bu kesif iş arasında bunaldığımız, endişeye kapıldığımız zamanlar da olurdu. Birkaç misal vereyim: 'Meselâ, İtilâf Devletleri'nin inadı kırılmamıştı. Memleketimizi parçalamak için plânlarını azimle yürütüyorlardı. Padişahın 'inzibat' kuvvetleri aleyhimizde faaliyete geçmişlerdi. Âsiler yer yer isyanlar çıkarmışlar, Ankara çevresine kadar sokulmuşlardı, merkezi tehdit ediyorlardı. Yunanlılar harekete geçmişler, istilâ sahasını kendi hesaplarına genişleterek ilerliyorlardı.' Elimizde yeter derecede kuvvet yoktu. Şunu da söylemeliyim ki, çok zaman boş olan maliye hazinesinin en varlıklı zamanımızda mevcudu iki yüz bin lirayı geçmiyordu. Bu kötü durum karşısında, selâmet yolunu bulmamız, emin olmamız lâzımdı. O hâlde ne yapmalıydık? İşte bu düşünce ile Çankaya'ya gelir, sizi bulur, sabaha kadar konuşurduk. Yeni beliren gün ışığı altında, Çankaya yokuşundan şehre doğru inerken, her endişeden sıyrılmış bir hâlde, kendi kendimize, 'Adam sen de, bunlar da mesele mi? Yalnız başımıza hepsini hâllederiz' derdik. Bu inanç sizden aldığımız manevî kuvvetti. Hadiseleri tahlil, kuvvetinizin bize ilhamı idi. Üstün görüşlü lider olmanızın neticesi idi. Bence sizin bu vasfınız, diğer meziyetlerinizin başında gelir' dedim ve sustum. İçimden gelen bu samimî ve gerçek sözlerim, çelik gibi sağlam bir iradeye sahip olan büyük adamın tevazu duygusuna dokunmuş olmalı ki, hafif bir sesle ve çekingen bir edâ ile sordu: 'Bunları yazdınız mı?' 'Hayır!' 'Rica ederim, yazınız!' O zaman bu, benim için bir emirdi. Nur içinde yatsın, irtihalinden sonra bir vasiyet olmuştu. Bunun içindir ki, bu kitabı yazmaya başladım ve 'Ben de Yazdım' adını verdim” (“Ben de Yazdım”, Cilt I, s. 35).
Bunları tekrar tekrar niçin anlatıyoruz?
Çünkü, Yerli ve Millî bir siyaset uygulanabilmesi her şeyden önce güçlü bir İç Cephe'nin varlığını gerektirir. Atatürk Nutuk'ta, “Aslolan İç Cephe'dir” diyerek, güçlü bir İç Cephe'nin öneminin altını çizmiştir. Bu güzelim ülkeyi vesayet altında tutan Batı Emperyalizmi asla güçlü bir İç Cephe'nin oluşmasını istemez. İsterler ki, teşvik ettikleri yapay siyasî ayrılıklar devam edip gitsin! Önemli olan Türkiye'nin bu muhteremlerin kontrolünde olmasıdır! Günümüzdeki yapay siyasî ayrılıkların temelindeki sebeplerden biri de, 1938-50 arası İnönü döneminin yeterince bilinmemesidir. CHP kesimi 'Atatürk-İnönü birbirinin devamı' manipülâsyonuna inanmakta; 1938-1950 arasındaki Millî Şeflik Döneminin ceberut uygulamalarını görmezden gelmekte; Atatürk'le İnönü'yü ayırmaya yanaşmamaktadır! Bu da muhafazakâr kesimlerin Atatürk'e yaklaşmalarının önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Bir başka önemli mesele de, bazı menfaat çevrelerinin ve dış güçlerin, İnönü üzerinden Atatürk'ü de yıpratılmaya çalışmalarıdır!
Sosyalist düşüncelerin de etkisiyle, Devletçiliği savunan ve yakın tarihimize de hep bu açıdan bakan aydınlarımız, İnönü'yü Devletçi, Bayar'ı Özel Teşebbüs yanlısı kabul ettiklerinden, 1933 yılında uygulanmaya başlanan I. Beş yıllık Plânın başarısını Bayar'a mâl etmek istememişlerdir. Ne yazık ki, bu duygusal bakış İnönü döneminin çok vahim yanlışlarının (Bu yanlışların en başta geleni, Rusya ve Sol düşmanlığıdır; ülkemizin Amerika vesayetine sokulmasıdır) görülmesini de engelleyecektir!
O nedenle, Yerli ve Millî Yeni Bir Siyasetin uygulanabilmesi için, önce geçmişin bu karanlık noktalarının aydınlatılması zorunludur.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.