Fransızca Ekonomi Politik el kitaplarından edinilmiş bilgilerle yetişen Osmanlı iktisatçıları, öğrendikleri ekonomi bilgilerinin Anadolu'ya uygulanacak yanını bir türlü bulamamaktaydılar! Okudukları kitaplar hep, emperyalist Batı'nın, sanayileşmiş toplumlarını inceleyen kitaplardı ve bu kitaplar, ekonomik ve sosyal yapısı Batı'ya hiç benzemeyen Türkiye'nin hiçbir sorununa ışık tutmamaktaydı!
Bu konuda Prof. Niyazi Berkes'in şu açıklamasını hatırlatmak isteriz:
“İttihat ve Terakki Partisi döneminde, Türkçülerin içinde ekonomik konulara kafası en yatkın kişi olan Yusuf Akçura, Türk iktisatçılarını halkın ve köylünün meseleleri konusunda Türk Yurdu dergisinde yazı yazmaya dâvet ettiği zaman kimseden bir cevap alamaz. İşte o zaman Türkiye'de bulunan bir Rus sosyalistinin yazılarını dergisine koyar. Parvus takma adını kullanan bu kişi, Türkiye'ye geldiği zaman Türk aydınlarının dünyanın ve kendi memleketlerinin ekonomik durumundan ne kadar habersiz olduklarını, sürgünlüğünde perişan hâlini gördüğü Orta Asya hakkında bunların ne hayaller beslediklerini öğrendiği zaman şaşıracaktır. Parvus, kapitalizm ve emperyalizm arasındaki bağlantı hakkında zamana göre yeni olan düşüncelere dayanarak, Türkiye'deki durumun bir izahını yapar ve Namık Kemal'den beri bilinmesi gerektiği hâlde, bir türlü anlaşılamayan şu gerçeği söyler:
'Türkiye Avrupa Emperyalizminin Avucuna Girmiştir!!!!'
Parvus, kalkınma için dış yardıma başvurma anlayışından vazgeçilmedikçe, liberal ekonomi yolundan gidildikçe, Türkiye'nin kalkınmasının imkânsız olduğunu söyleyerek, Osmanlı aydınlarını uyandırmaya çalışır. 'Türkiye ekonomik esaretten kurtulmadıkça siyasî esaretten kurtulamaz' diyen Parvus, Türk aydınlarını, hançer gibi insana batan şu sözleriyle iyice sarsar: 'Siz aydınlar halktan uzaklaşmışsınız; kendi milletinizi tanımıyorsunuz. Siz kendi milletinizi ya kendi hayalinizde kahramanlık destanları ile göklere çıkarıyorsunuz, ya da cehâlet ve muhafazakârlığından ötürü yerden yere vuruyorsunuz'” (Berkes, “200 Yıldır Neden Bocalıyoruz?”, s. 91).
Büyük Atatürk işte bütün bu tecrübelerin ışığında, kendi Milli Sentezimiz olan Plânlı Karma Ekonomi Modelini oluşturdu. Atatürk döneminde büyük bir başarı ile uygulanan bu modelin, dünyada bizden başka bir örneği yoktur! Fakat ne yazık ki, Atatürk'ün ölümünden sonra, İsmet Paşa'nın ve daha sonra da Demokrat Parti yönetiminin hatalı kararları nedeniyle, yeniden Batı emperyalizminin avucuna düşürüldük! Bunun hiçbir mazereti olamaz. Ne var ki, ezberleri bozmak o kadar da kolay değil. Çünkü, bizim nesil ve sonrası, 'Atatürk-İnönü birbirinin devam' yalanlarından beslenmiştir. Bu bakımdan bugün, 'Yeni Bir Siyaset' belirleyebilmek için, önce yakın tarihimizin çok iyi bilinmesi bir zorunluluktur.
Atatürk'ün Yolundan Sapma İnönü İle Başladı!
Evet, Atatürk'ün yolundan sapılması İsmet Paşa döneminde başlamıştır. Ancak, öyle bir zihin kontrolü uygulanmıştır ve uygulanmaktadır ki, bizim nesil ve sonrası, Atatürk'ün yolundan sapmanın Demokrat Parti ile başladığına inandırılmıştır! Çocukluğumuz ve gençliğimiz 'CHP Atatürk'ün yolundaydı; Demokrat Parti Atatürk'e ihanet etti' ezberinin etkisi altında geçti. Bu ezberin etkisi altında olduğumuz için, Celâl Bayar'ın yazdığı “Ben de Yazdım” kitabını okumadık! Fakat, gerçekleri öğrendikçe, Celâl Bayar'a karşı olan duygularımız değişti. Celâl Bayar'ı, Atatürk'ün son Başbakanı olarak, CHP'nin başlattığı Amerikancı politikaları sürdürdüğü için bugün de eleştiririz. Fakat daha önce de belirttiğimiz gibi, bu bizim mukadderatımızdı. Çünkü, o yıllarda toplumumuz, Atatürk'ün Tam Bağımsız politikalarını sürdürecek bir öncü aydın sınıfına sahip değildi. Ancak, şunu da belirtmeliyiz ki, Bayar Atatürk'ü İnönü'den daha çok seviyordu. Televizyonda dinlediğimiz bir mülâkatının sonunda söylediği bir söz var ki, bizde derin bir iz bırakmıştır. Celâl Bayar'ın şapkasını havaya kaldırarak söylediği o söz şuydu:
“Atatürk! Seni sevmek ibadettir!”
Celâl Bayar da, Adnan Menderes de Atatürk'e derin saygı duymaktaydılar. Soner Yalçın, 10 Kasım 2016 tarihli Sözcü'de, Atatürk'ün nâşının Anıtkabir'e nakli ile ilgili bir yazı yazmıştı. Oradan yaptığımız şu alıntıyı daha önce de paylaşmıştık: “9 Kasım 1953; o gün, nâşın bulunduğu tabut açılacak, tahnit bozulacak ve Atatürk beyaz kefenlere sarılarak Anıtkabir'e götürülecekti. Başbakan Adnan Menderes Makbule Hanım'ı tabutun yanına getirdi. Makbule Hanım sessizce ağlıyordu. Tabut açıldı. Naaş bozulmamıştı. Uzun sarı saçlarından bir tutam, sol göz kapağının üstüne düşmüştü. Abdülhalik Renda (Eski Meclis Başkanı) tabutun yanında yığılıp kaldı. Bayılmıştı. Salonda yalnız hıçkırıklar duyuluyordu.”
Soner Yalçın daha sonra, İsmet İnönü'nün o günlere ait günlüğünde, bu konuya dair tek cümle bir not olmadığını belirtmiş! İnönü'nün günlüğündeki bir sonraki notun tarihi 13 Kasım 1953'tür ve Erdal İnönü ile ilgilidir!
Demek ki, İnönü'ye göre, Atatürk'ün Anıtkabir'e defnedilmesi, günlüğüne kaydedilmesini gerektirecek kadar önemli bir olay değilmiş!
İsmet İnönü'nün hatıralarında, Atatürk hakkında yazdıkları da gerçekten oldukça ilginç. Atatürk'ün son dönemi ile ilgili olarak şunları anlatmış:
“Atatürk ile çalışmamızı iki ayrı devrede izah edebilirim. Başlangıçtan hastalığına kadar şöyle olmuştur: Akşamları bir araya gelir, toplanırız. O coşar, biz coşarız. Meydan okuyucu birtakım konuşmalar olur. Hepimiz katılırız buna. Atatürk dahil, şöyle yapalım, böyle yapalım diye birtakım kararlar alır ve gece geç vakit dağılırız. Ertesi sabah uyanınca düşünürüm. Dün akşam birtakım şeyler konuştuk, birtakım kararlar aldık… Bunlar olacak şeyler değil… Hemen kalkar Atatürk'e giderim. Onu yatakta iken uyandırırım, oturup konuşuruz. Söylerim: 'Dün akşam biz yine coştuk, şunu yapalım, bunu yapalım diye kararlar aldık. Ama olacak şeyler değil, nasıl yapacağız?' 'Canım sen bildiğin gibi yap' der bana… Sonra bir devir oldu. Yine aynı şekilde akşamları toplanıp aldığımız kararları ertesi sabah görüşmeye gittiğimde artık 'Sen bildiğini yap' demiyordu. Israr ediyordu bu sefer… Asabîleşiyordu… Esaslı bir değişiklik olmuştu Atatürk'te… Doktorlara sordum, 'Hastalığın bir safhasıdır bu..' dediler. Yani demek istediğim şudur ki, Atatürk'ün sıhhati ciddî olarak bozulduktan sonra sinir hâkimiyeti, sinir sükûneti zayıflamıştı. Bu birlikte çalışmalarımızı etkiliyor ve etrafında telkinler yapanlar için ümitli bir hâl yaratıyordu.”
Cemal Kutay, İnönü'nün gerçeklerle ilgili olmayan bu sözleri konusunda şu eleştiriyi yapmış: “Elinizi vicdanınıza koyunuz; aklınızı, hattâ vatan sevginizi hakem yapınız: Atatürk Devri, rahmetli İnönü'nün bu anlattığı mıdır”(Cemal Kutay, “Bilinmeyen Tarihimiz”, s. 85)?
Kanaatimize göre, İsmet Paşa, görevden alınmasını Atatürk'ün hastalığına bağlamak istiyor! Bu hastalığın yarattığı sinirlilik hâline Şevket Süreyya da inanmış! Aydemir, Atatürk'ün İnönü ile ihtilâfı ve İnönü'nün Başbakanlıktan alınması konusunda, “O artık hasta ve yalnızdı. Sinirliydi. Hastalık yalnız karaciğerden gelmiyordu Karaciğeri de hasta eden devamlı alkol alışkanlığı, günün alkol alınmayan saatlerinde de kendini gösteriyordu” değerlendirmesini yapmaktadır” (II.Adam, İkinci baskı, Cilt I, s. 514)!
Şevket Süreyya daha sonra, çok vahim bir hata yaptığını anlamış olmalı ki, II. Adam'ın sonraki baskılarından alkol tahribatı sözlerini çıkarır (Mehmet Arif Demirer, “Atatürk, Bayar ve DP Ekseninde Masallar ve Gerçekler”, s. 26)!
Atatürk'ün kendisinden sonra devletin başına Mareşal Fevzi Çakmak'ın getirilmesini vasiyet ettiğini de belirtelim ( Hasan Rıza Soyak, “Atatürk'ten Hatıralar”, s. 717)! Ne var ki, tarihimizin bu önemli gerçekleri sansüre tâbidir!
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.