Batı'nın siyasî ve iktisadî vesayetini ancak, Atatürk'ün yaptığı gibi, Doğu ile de haysiyetli ilişkiler kurarak kırabiliriz. Atatürk'ün Balkan ve Sadabat Paktlarını ve Rusya ile kurduğu, karşılıklı güvene dayalı dostluk ve işbirliğini ve bunun güzel sonuçlarını hatırlatırız!
Türkiye; mimarı Atatürk olan Millî Ekonomi Modeli ile (Özel Teşebbüsün de ülke kalkınmasında seferber edildiği Plânlı Karma Ekonomi Modeli) neler başardı? Atatürk'ün ölümünden sonra, 'Sovyet Tehditleri' gerekçe gösterilerek, Batı ittifakına nasıl katıldı; Plânlı Karma Ekonomi Modelini terk etmesi nedeniyle yeniden, Batı'nın vesayetine nasıl girdi? Vatansever Türk aydınları önce bu olayları çok iyi bilmelidirler.
Doğru tarih bilgisi ile aydınlanan birçok vatansever aydınımız bugün, yeniden Plânlı Karma Ekonomi Modeline dönmemizin ve Bölge Devletleri ile işbirliğini güçlendirmemizin zorunlu olduğu konusunda birleşmektedirler.
Nitekim, değerli stratejist E.Tümamiral sayın Soner Polat da, geçenlerde yazdığı bir makalesinde, bu konudaki düşüncelerini şu sözlerle ifade etmişti: “Türkiye'nin Batı dünyasının bir üyesi olması jeopolitiğin her türlü yasasına aykırıdır. Çünkü Türkiye; tarihi, coğrafyası, sosyolojik yapısı ve kültürel dokusu ile bambaşka bir gerçekliktir. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında abartılan Sovyet Tehdidinin de etkisiyle Batı kulübüne üye olmuş ve doğasına aykırı bir topluluk içinde gelecek aramıştır” (Aydınlık, 13 Ağustos 2018).
Bu bağlamda, bu sütunlarda daha önce de değindiğimiz, TÜSİAD'ın 18 Ocak 2018 tarihinde yapılan 48. Olağan Genel Kurulu'nda, Yüksek İstişare Konseyi Başkanı sayın Tuncay Özilhan'ın yaptığı tespitlerin de ezber bozacak nitelikte olduğunu belirtmeliyiz.
Sayın Özilhan özetle şunları söylüyordu: “Dünyanın ekonomik ve siyasî yapısında önemli değişimler yaşanıyor. Âdeta dünyanın ekonomik ve siyasî karkası değişiyor. Küresel sistem tartışmaları tüm ülkelerdeki karar vericileri derinden etkiliyor. Liberal Demokratik Düzenin eşitlik ve adalet getirmediği, sadece batının emperyalist politikalarına hizmet ettiği iddiaları birçok ülkede güç kazanıyor. Dünyanın ağırlık merkezi batıdan doğuya doğru kayıyor. Bu sadece ekonomik güç açısından değil, siyasî ve askerî güç açısından, hattâ kültürel açıdan da Batı'nın hegemonyasını zayıflatıyor; Doğunun değerleri giderek yükseliyor. Geçen sene dünyada en hızlı büyüme sağlamış ülkelerin pek azında Liberal Ekonomi ve Politika İlkelerinin geçerli olduğunu görüyoruz. Çin, devlet güdümündeki ekonomilerin bir gün mutlaka çökeceği inancını yerle bir etti. Liberal Demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin boş çıktığını itiraf etmek durumundayız! Türkiye üretmiyor! Hem tarım hem sanayi üretiminde kan kaybediyoruz. Büyüme kentsel ranta dayalı olursa, sınırlarını da rant çizer! Büyümeyi sürekli olarak yüksek seviyelerde tutmak için üretime dayalı bir ekonomik yapı şarttır.”
Sayın Özilhan'ın düşünceleri böyle. Fakat iktidar, yaşadığımız ekonomik krizlerin, Batı emperyalizminin dayattığı ve bizim de uysal koyun gibi kabul ettiğimiz, 'bizi Batı'nın vesayetine sokan' Serbest Piyasa Modelini uygulamaktan kaynaklandığını göremeyerek, hâlâ daha, Türkiye'nin geleceğinin Serbest Piyasa Ekonomisini sürdürmekte olduğunu ısrarla söylüyor!
Bu aralık ayı başlarında yapılan TÜSİAD toplantısında konuşan, TÜSİAD Başkanı sayın Erol Bilecik'in de iktidarla aynı düşünceleri paylaştığı anlaşılıyor! Sayın Bilecik, şunları söylemiş: “Değişen dünyada ayakta kalmak için pozisyonumuzu Batı'dan yana almamız gerekiyor. Çünkü bizim hedefimiz, kurallara dayalı küresel liberal bir demokratik düzene entegre olmaktır. Bunun politika düzeyinde somut karşılığı ise AB üyelik sürecimiz ve transatlantik çerçevede ABD ile iyi ilişkilerdir. Özetle bugün, su ne kadar bulanık olursa olsun, demir atacağımız tek liman Batı'dır!”
Sayın Bilecik, “ABD ile ilişkilerin onarılması, en başta ekonomik çıkarlarımız açısından önem taşıyor” diye de eklemiş!
Bunlar, yüksek bir millî şuura sahip bir işadamının söyleyeceği lâflar değil. Sayın Tuncay Özilhan Doğu'nun yükselişinden söz ederken, sayın Bilecik Batı da Batı diyor!
ABD'ye özel bir düşmanlığımız yoktur. Fakat Amerika ile, 1940'lardan başlayarak kurulan ilişkilerin bize nelere mâl olduğunun da farkındayız. Ülkemizde büyük felâketlere ve acılara neden olan GLADYO'yu daha tam tasfiye edemedik! FETÖ ve PKK; bu sözde stratejist ortağımızın bize karşı organize ettiği, 'bildiğimiz' iki karanlık yapı! Birçok siyasetçinin, işadamının, aydının ve bürokratın devşirilip, 'Batı Hayranı' yapılarak, ya da satın alınarak kullanıldıkları da bilinmeyen bir şey değil!
Burada tekrar, 'ne yazık ki, birçok siyasetçimizin, bürokratımızın ve aydınımızın haberdar olmadıkları', 1975 tarihli Podol Raporu'nu hatırlatmak isteriz!
1975 yılında Amerikan Yardım Teşkilâtı'nın (AID) Türkiye'ye yolladığı bir uzman olan Dr. Richard Podol, Washington'a gönderdiği, kendi adıyla anılan 'PODOL RAPORU'nda şunları yazacaktır: “Yirmi yıldan beri Türkiye'de faaliyette bulunan yardım programı meyvelerini vermeye başlamıştır. Amerikan değerlerini benimsemiş Türk yönetici yetiştirme işi başarıya ulaşmıştır. Önemli merkezlerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk'ün bulunmadığı bakanlık ya da bir iktisadî devlet teşekkülü hemen hemen kalmamıştır. Hâlen bulundukları kuruluşlarda ilerici kuvvet niteliği taşımakta olan bu kimselerin, kısa zamanda Genel Müdürlük ve Müsteşarlık mevkilerine geçmeleri beklenir. AID bütün gayretlerini bu gruba yöneltmelidir. Geniş ölçüde, Türk idarecileri indoktrine etmek gerekir” (Metin Aydoğan, “Yeni Dünya Düzeni”, s. 884)!
Tabiî ki, indoktrine edilenler sadece bürokratlar değildi; gazetecileri, akademisyenleri ve aydınları da unutmamak gerekir! Amerika bunları kullanarak kendi propagandasını yaptırdı. Bunlar, gönüllü olarak, 'Hür Dünya'nın Koruyucusu' olarak belledikleri Amerika'ya hizmet ettiler. Bir de Amerika'nın, her kesime sızmış maaşlı ajanları vardı!
Bu yaşadıklarımız hep, Batı ittifakı içinde millî reflekslerimizin; Kuvayı Milliye Ruhu'nun kaybedilmiş olmasının sonuçlarıydı.
Günümüze gelecek olursak: Bin küsur yıl birlikte yaşadığımız Suriye'yle, aramızı büyük bir maharetle bozan Amerika; şimdi de, Suriye'yi bölerek, bu ülkenin kuzey kesiminde, ülkemiz için büyük bir tehdit teşkil edeceği muhakkak olan, bir kukla devlet kurmak peşindedir. İşte, sayın TÜSİAD Başkanı, bu Amerika'da ve dağılmakta olan Avrupa Birliği'nde gelecek aramaktadır!
Az kalsın unutuyorduk! Sayın Bilecik'in bir de 'Demokratik Açılım' talebi var ki, bunun PKK'ya özgürlük talebi olduğu artık bilinmeyen bir şey değil. Ne acıdır ki, bu talep iktidar saflarında da bir hayli taraftara sahiptir. Geçenlerde Almanya'ya gönderilen bir AKP heyetinin, burada, Federasyon konusunu incelemesi ve ardından şu meşhur Akil Adamların Oslo'daki toplantıları da hayra alâmet şeyler değil.
Ya, İyi Parti'nin, şu meşum Açılım Dönemi'nde, bazı devlet dairelerinin isimlerinin başından kaldırılan TC ibaresinin, yeniden konulması teklifinin oylanması sırasında, Milliyetçi Partimiz MHP'nin, HDP ile birlikte çekimser kalmasına ne demeli?
Rahmetli Oktay Sinanoğlu, bir kitabına “Hedef Türkiye” ismini koymuştu!
Evet, Türkiye hedeftir. Batı, bu coğrafyada, muazzam bir tarihî derinliğe sahip Türklerin güçlü bir devletleri olmasını istememektedir. Böyle bir devletin, çıkarlarına en büyük tehdit olduğunun bilincedir Batı. O nedenle aklın yolu, Atatürk'ün yoludur. Batı, ülkemizin bu doğrultudaki politikalarını başarısız kılmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Bu durumda yapacak olduğumuz şey, meşrû her vasıtayı kullanarak, gerçekleri, bıkmadan usanmadan milletimize anlatmaktır. Unutmayınız ki, su, damlaya damlaya mermeri bile deler!
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.