İktidarın Suriye, Irak ve Mısır konusundaki siyaseti iflâs etmiştir. Suriye Devlet Başkanı, 'Zalim Esed' diye aşağıladıkları sayın Beşar Esat'ın kısa sürede düşeceğini hayal ettiler fakat Suriye halkının çoğunluğunun desteklediği Esat yerinde kaldı! Sayın Başbakan Kosova'da yaptığı konuşmada şu hazin itirafı yaptı: “İşte Suriye; 110 bin kişi öldürüldü! Niye? Kim kazandı? Emperyal duygular içinde olanlar! Kim kaybetti? İnsan!” İyi de, Suriye'de akan kardeş kanından biz de sorumlu değil miyiz? Suriye konusundaki basiretsiz siyaset sebebi ile büyük bedeller ödedik ve ödemekteyiz; Arap dünyasının husumetini kazanmanın yanında, bir milyona yakın Suriyeli muhacir de üstümüzde kaldı! Irak politikası da, 2003'te Irak'ın uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, zalimce işgalinden bu yana başta ayağa hata idi. AKP iktidarı 2010 yılında Şiîlere karşı 'Sünnî Blok' oluşturmak için el Irakiye koalisyonunu kurdurmuş ve Maliki'ye karşı, ABD'nin adamı İyad Allavi'yi desteklemişti. Ne var ki, Maliki bu işbirlikçi cepheye rağmen seçimleri kazandı; Irak Başbakanı oldu ve ikinci kez seçimleri kazanmak başarısını gösterdi. Neticede, ilişkilerini bölgesel Barzani yönetimi ile sürdüren AKP iktidarı nihayet Irak Devleti'nin temsilcisi olan Maliki ile temas kurmanın zorunluluğunu gördü ve Irak'la temaslar başladı. Esasen ülkemizin çıkarlarını gerektiren de buydu. Başbakan Maliki'nin, 'Irak'ın içişlerine karışılmayacağı sözünü aldıktan sonra' Türkiye'nin davetini kabul ettiği ve Aralık ayında Ankara'ya geleceği bildiriliyor. Maliki, Türkmenler için de önemli kararlar aldı. Irak'ın işgali sırasında, Kürtlerin Kerkük'teki tapu daireleri ile nüfus müdürlüklerini yağmaladığını ve Kerkük'ün etnik yapısını değiştirerek Türkmenleri etkisizleştirmek istediğini biliyoruz. Bütün bunları AKP iktidarı sessizce seyretmişti! Maliki, Türkmenlerin desteğini almak için önemli adımlar atıyor. Türkmenlerin Irak toplumu içindeki siyasî, idarî, kültürel ve eğitim hakları konusunda önemli kararlar alındı. Türkmenlere İlkokulda ve Üniversitede Türkçe eğitim ve istedikleri harflerin kullanılması imkânı tanındı. Bunlar Bağdat yönetiminin kendiliğinden verdiği haklar. Peki, AKP iktidarı, Barzani'nin korsan devletini destekleyerek meşrûlaştırmak yerine, Bağdat yönetimi ile ilişkilerini geliştirmiş olsaydı Irak Türkmenleri o acıları çeker miydi? Mısır'daki askerî yönetimi 'darbeciler' diye eleştiren ve Müslüman Kardeşlere ve Mursi'ye destek vermeyi sürdüren AKP iktidarı burada da geri adım attı ve Türkiye'ye çağırdığı Büyükelçi Botsalı'yı Kahire'ye geri gönderdi. Ancak Mısır yönetimi Türkiye'ye karşı yumuşamış değil. İktidarın Suriye konusundaki inadı ise henüz sürüyor. Ancak daha nereye kadar sürecek? Suriye'de çıkarılan iç savaş yüzünden bu ülkede yaşanan kaos, 'Büyük Kürdistan Devleti' hayalleri içinde olanlara da güç veriyor. Suriye Kürtlerinin kuzey Suriye'de kurdukları hâkimiyet bu devleti yönetenleri hiç mi endişelendirmiyor? Ne yazık ki, Erbil'de toplanamayan Kürt Konferansı hükümetin müsamahası ile Ankara'da toplanabilmiştir! Ana Muhalefet partisi CHP'ye bakıyoruz; o cenahta da umut veren gelişmeler yaşanmıyor. CHP'nin ev sahipliği yaptığı, Sosyalist Enternasyonal toplantısına İran, Irak ve Suriye'de yaşayan ayrılıkçı Kürtlerin temsilcilerinin de davet edildiğini görüyoruz! Atatürk'ün Anti Emperyalist, Bölge Merkezli ve Tam Bağımsızlıkçı siyasetine ne yazık ki, 'Atatürkçüyüz' diyenler bile sahip çıkmıyor. İktidarı da, Ana Muhalefeti de Batıcı! Müthiş bir akıl tutulması yaşanıyor. Gerçekleri görebilmek ve bu ülkenin millî menfaatlerine uygun siyasetler uygulayabilmek için önce, Atatürk'ten sonra takip ettiğimiz Batı yanlısı siyasetin masaya yatırılarak sorgulanması lâzım. Bin yıl, kesintisiz olarak bu bölgeyi adaletle yönettik ve ne yazık ki, Atatürk'ün ölümünden sonra takip edilen akıl dışı siyasetler sebebiyle bölgeye yön verebilecek bir potansiyele sahipken, emperyalist devletlerin menfaatlerinin bekçisi ve bölgenin sözüne güvenilmez bir devleti hâline geldik. Atatürk'ün 1937 yılında kurduğu Sadabat Paktı'nın önemini idrak ederek, bu anlayışı devam ettirmiş olsaydık, bölgemizin tarihi çok farklı yazılırdı. Mazlûm Milletlerin Kutup Yıldızı olmayı sürdürürdük; Batı nezdinde de daha itibarlı bir ülke olurduk. Batı'nın yörüngesine girdikten sonra, 'Araplar bizi I. Dünya Harbinde arkadan vurdu'; 'Ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü' gibi söylemlerle bu coğrafyadan kalben ve madden uzaklaştırıldık. Bunun Batı'nın psikolojik bir operasyonu olduğuna şüphemiz yoktur. Diğer taraftan, bu iktidarın, ABD'nin BOP çerçevesinde geliştirilen 'Bölgenin Ağabeyi' tarzındaki 'Yeni Osmanlı' siyasetinin sonuçlarının da böyle olacağı daha başından belliydi. Hâlbuki, Batı'nın vesayetinden kurtularak millî bir siyaset belirleyebilsek, tarihimizin bize sunduğu müthiş imkânlarla bölgenin en etkili devleti olabiliriz. Tabiî, bunun için önce bu tarihimizi iyi bilmek gerekir. Cezayir, Libya ve hattâ Orta Afrika ülkeleri, Mısır, Irak, Suriye gibi ülkeler Türk hâkimiyeti sayesinde yüzyıllarca emperyalist devletlerin sömürgesi olmadan özgürce yaşadılar. Cezayir 1830, Tunus 1870 yılında Fransa'nın; Mısır ise 19. yüzyılın sonunda İngiltere'nin hâkimiyetine girdi. 1911'de İtalyanlar Trablus'u işgal ettiklerinde aralarında Enver Paşa ile Atatürk'ün de bulunduğu Türk subayları, Libya halkını örgütleyerek Balkan Harbi'ne kadar İtalyanlara karşı kahramanca savaştılar. Cezayir halkı da Fransız işgaline karşı büyük bir direniş gösterdi. Son Türk Beylerinden olan Hacı Ahmet Bey, l7 yıl Fransızlara karşı direndi. Konstantin şehrinin Beyi olan Hacı Ahmet Bey, hâlâ daha ölüm yıldönümlerinde Konstantin şehrinde anılmaktadır. Romen tarihçi Djuvara, Türk yönetiminde kaldıkları sürece tarım ve ticaret aracılığı ile gelirleri artan, haysiyetli bir hayatları olan Cezayirlilerin Fransız yönetiminin sonunda tam bir yoksulluk içine düştüklerini yazar. Cezayir halkının 1945 yılında başlattığı Millî Kurtuluş Savaşı sırasında 1.5 milyon Cezayirlinin hayatlarını kaybettiğini ve ne yazık ki, 1955 yılında Cezayir meselesinin Birleşmiş Milletler'de görüşülmesi sırasında, Yunanistan dahi Cezayir'i desteklerken, Fransa'dan yana oy kullandığımızı belirtelim! SAmanyolu TV'de 2006 yılı yaz aylarında yayınlanan belgesel “Ayna” programının “Cezayir'de Türk İzleri” isimli bölümünde, ihtiyar bir Cezayirli şu Arap atasözünü söylemişti: “Allah'ın yarattığı insanların en hayırlısı Türk'tür!” Evet, bazı tarih bilmezlerin 'emperyalist' dediği Osmanlı'ya, 'sömürdüğü' bir devletin vatandaşı işte böyle bakıyordu! Bugün Türklüğe savaş açan gafiller, hayran oldukları Osmanlı'nın da Türk olduğunu hatırlamalıdırlar. Evet, bu Müslüman toprakları Osmanlı yönetimi sayesinde uzun yıllar emperyalist müdahalelerden uzak kalabilmiştir. Bir de bilmemiz gereken Surre Alayları var. Her yıl Hac döneminde, İstanbul'dan kalkan Surre Alayları ile Mekke ve Medine'ye 400 bin altın civarında hediyeler gönderilmekteydi. Cidde'den elde edilen az miktardaki bir gümrük geliri dışında Haremeyn bölgesinden Osmanlı hazinesine bir gelir de girmemekteydi. Romen tarihçi Jorga, Sultan I. Ahmet zamanında Bucak Sancağı ve Boğdan'ın vergilerinin Mekke'ye bağışlandığını yazar (“Osmanlı İmparatorluğu Tarihi”, Cilt II, s. 340). Suraiya Faroqhi “Mekke ve Medine'de tüketilen buğdayın büyük bir bölümünün Mısır'da bulunan vakıf topraklarından geldiğini; bu vakıfların bir bölümü Memlûklu Sultanlarından kalmış olsa dahi, özellikle Kanunî ve III. Murat tarafından. vakıf köylerinin sayısının bir hayli arttırıldığını; bunun yanı sıra özel kişilerin Mekke ve özellikle Medine fukarasına ayırdıkları vakıf gelirlerinin, Osmanlı yöneticilerinin gözetimi altında Hicaz'a gönderildiğini belirtmektedir (Türkiye Tarihi, Cilt II. s.151). Bunlardan ne bu ülkenin aydınlarının ne de Arap ülkeleri aydınlarının haberi vardır. O pespaye dizileri yapan televizyonlar, eğer tarihimizin bu yüz ağartan örneklerine de tarihî dizilerde yer verseler; bunlar halkımız ve Arap halkları tarafından bilinse fena mı olur! Fakat, ne yazık ki, bu konuda 'Osmanlıcı' geçinenlerin bile bir devlet politikaları yoktur! Bu ülkenin siyasetçileri ve aydınları Batı'nın vesayetinden kurtulmadıkça bu durum böyle sürüp gidecektir. Peki, bu vesayeti kırmak o kadar zor mu? Hayır, değil! Fakat bunun için önce tarih şuûruna sahip olmanız; Türk Milleti'ne mensubiyet duygusu taşımanız ve bunun sağlayacağı gücü idrak etmeniz gerekir.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.