Hakan Şükür de, Türklük karşıtlarının kervanına katılmış. M. Akif Ersoy Üniversitesi'nde öğrencilerle yaptığı söyleşide, 'Kürt Sorunuyla' ilgili bir soru üzerine “Ben bir Arnavut'um. Aslında bu açıdan bakarsanız Türk değilim” diye konuşmuş. Sonradan tevil etmeye çalışmış olsa da, bir kere bu söz ağzından çıkmış. Emperyalist Batı, bu bölgede güçlü bir Millî Devlet çıkarlarıyla bağdaşmadığı için, bu devletin çimentosu olan Türk Milleti kavramına karşı bir psikolojik harp yürütmektedir. Türklüğün, bu milletin çatı unsuru olarak değil de, bu ülkede yaşayan etnik gruplardan biri olarak kabul ettirilmeye çalışılması, Türk Milliyetçiliğinin 'Irkçılık' olarak aşağılanması da bu psikolojik harbin bir parçasıdır. . Hakan Şükür, söyleşide bulunduğu üniversitenin adını taşıyan büyük şairimiz, İstiklâl Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un baba tarafından Arnavut olduğunu bilmiyor olsa gerek. Bu millet Akif'in ağzından, bir kez dahi Arnavut asıllı olduğunu duymamıştır. Ünlü Türkçe lügat Kamus-i Türkî'nin yazarı Şemsettin Sami de Arnavut asıllıdır fakat bu önemli şahsiyetler kendilerini Türk Milleti'nin bir parçası olarak hissetmişlerdir. Anadolu, Osmanlı'nın çöküş döneminde, Balkanlardaki ve Kafkaslardaki vatanlarını terk etmek zorunda kalan Arnavutların, Boşnakların, Çerkezlerin, Gürcülerin ve diğer Müslüman milletlerin son sığınağı olmuştur. Bu millet göç etmek zorunda kalan bu insanları bağrına basmış, ekmeğini onlarla bölüşmüş, onları kendinden bilmiştir. Şimdi açıktan böyle nankörlük örnekleri görmek insanın içini acıtıyor. Hakan Şükür ve onun gibi, kendilerini Türk hissetmeyen, başka etnik kökenlere mensup kişiler şu yazacaklarımızı iyi okumalıdırlar. Bu millet fethettiği hiçbir ülkenin halkına zulmetmemiş; fethedilen ülkeleri adaletle yönetmiştir. Bu ülkelerde yaşayan insanların dinlerine karışılmamıştır. Yavuz Sultan Selim fethedilen yerlerde yaşayan halkların Müslümanlaştırılması için Şeyhülislâm Zembilli Ali Efendiden fetva istediğinde, Şeyhülislâm 'Dinde zorlama olmaz' diyerek buna karşı çıkmıştır! Kimse zorla Müslüman yapılmamış; Katolik zulmünden kurtulmak isteyen Ortodoks Balkan halkları kendiliklerinden Müslümanlığı kabul etmiştir. Bugün bile Makedonya ve Arnavutluk'ta Osmanlı'dan kalan onlarca tekke varlığını sürdürmektedir. Macaristan'daki Gül Baba tekkesi Macar hükümeti ve hükümetimizin ortak çalışmasıyla restore edilmiştir. XIV. ve XV. asırlarda Balkanlar'da ve Bizans topraklarında, derebeylerin ve Hıristiyan devletlerin ağır vergi, angarya ve zulümlerinden kaçan halk Osmanlı'ya sığınmıştır. İskân edilen bu insanlara tohumluk ve bedava âlet verilir, duruma göre beş ila on yıl vergiden muaf tutulurlardı. O zamanki Avrupa'nın meçhulü olan bu düzene büyük Romanyalı tarihçi ve Romanya Meclis Başkanlığı da yapmış olan Nıcolae Iorga (Jorga) “Türk Fazileti” demektedir (Türkiye TARİHİ 2, Osmanlı Devleti 1300-1600). Halil İnalcık, “Sırbistan'da haftada iki gün ve yılda l04 gün olan feodal beye hizmet etme yükümlülüğü bulunan köylünün bu yükümlülüğünün kaldırıldığını ve yılda sadece üç gün tımarlı sipahiye hizmet etme yükümlülüğünün getirildiğini” belirtir. Prof. İlber Ortaylı'nın belirttiğine göre, Bosna Kralı, Bosna'nın fethinden önce, Papa'ya yazdığı mektupta “Köylülerimizin çoğu Türklerle birleşmeye ve ihanete hazır” diye yakınır (“Gelenekten Geleceğe”, s. 132). Fransız Türkoloğu Jean-Paul Roux 'Türklerin Tarihi' isimli kitabında, “Türkler egemenlikleri altına aldıkları halklara olağanüstü parlak dönemler yaşatmışlardır” demektedir. Roux'un, Türklerin karakterleri hakkındaki şu tespitleri gurur vericidir: “Maddî ve mânevî sağlamlık, yüksek onur, verilen söze sadık kalmak, ihanet edenlere karşı acımasızlık, Irkçılıktan Uzak Oluş, vurgulu bir askerî anlayış, üste kesin itaat, kendisinin yaşamını hiçe saymak, idarecilik ve muhasebe anlayışı, arşivleme becerisi; toplumsal sınıflar çok güçlü bir şekilde yapılandırılmış olmakla birlikte aralarında geçiş yapma kolaylığı, bilim ve sanat sevgisi, büyük mimarlık başarıları, kadınların toplum içindeki şaşırtıcı sağlam konumları” (“Türklerin Tarihi”, s. 27). Amerikalı tarihçi Bruce W. McGowan, Balkanların Osmanlı Devleti çatısı altında, uzun süre savaşsız bir ortama kavuşmasının, buralarda ticareti canlandırdığı ve şehirleri geliştirdiği üzerinde durmaktadır. Prof. İlber Ortaylı'nın belirttiğine göre, 16. asır sonlarında ülkemize gelen Protestan papazı Salomon Schweigger'in seyahatnamesinde, Türklerle ilgili olarak şu bilgi yer alıyor: “Adamlar hamamda bile örtü kullanıyorlar. Ne kadar edepli insanlar. Bu edep ve namusu bu barbarlardan öğrenmemiz lâzım” (Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek, s. 88)! Kemal Tahir, “Yol Ayrımı” adlı romanında Çerkezistana vali olarak gönderilen Ferruh Ali Paşa'dan söz eder ki, Paşa'nın hikâyesi, 'Osmanlı emperyalistti' diyen zavallılara âdeta Osmanlı tokadından farksız bir cevaptır: “Bir fukara derviş vezirdir Ferruh Ali Paşa, Çerkezistanı zapta gider (I. Abdülhamid dönemi). Şu bizim zavallı Osmanlı İmparatorluğuna, sözünü bilmezler, gâvurdan alıp, 'Emperyalist' derler ya... Bakalım bizim emperyalizm ne biçim şeymiş diye bir daha okuyorum! Niyet Çerkezistanı imparatorluğa katmak. Devletten alıp götürdükleriyle beraber bütün kişisel mallarını da dağıtmış bizim emperyalist Ferruh Paşa! Sonunda yırtık bir entari, bir yağlı külâhla bir eski hasır üstünde can vermiş. O gün bugündür mezarına bez-çaput bağlarmış Çerkezler, 'Bu Osmanlı gerçek evliya' diyerek. Portekizlilerin, Hollandalıların, İngilizlerin derilerine kadar soydukları Hindistan'a da gitmiş Osmanlılar Kristof Kolomb çağında... Bunlar Hintlilere kale yapmasını, top dökmesini, tüfekçi ustalığı, yaya ve atlı savaş bilgileri öğretmişler. Bunlardan geri dönen Seydi Ali Reis ile bir avuç arkadaşı. Hem de yayan yapıldak, yarı çıplak!... Ötekiler 'Gâvurla savaşmak vazifedir' diye yerleşip bire kadar kırılmışlar ( Age. s. 413). Fransız Kurucu Meclisi'nin 1791'de oyladığı bir kanunla Fransız Yahudileri vatandaşlık haklarını elde etmişlerdi. Fakat burada “Birey olarak Yahudilere tüm haklar, fakat millet olarak hiçbir hak” şeklindeki Jakoben ilke uygulanmıştır. Osmanlı Devleti'nde ise gayrimüslimler bunun tam tersi bir hukukî çerçeve içinde yaşıyorlardı. Rahip Gregoire, Devrim Meclisi'nde yaptığı bir konuşmada “ibadet özgürlüğü Türkiye'de var, Fransa'da hiç yok; halk burada despotik ülkelerde yararlanılan bir haktan yoksun” diyordu (Prof. Taner Timur “Türk Devrimi ve Sonrası”, s.253)! Eski Dışişleri Bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil'e bir Macaristan ziyareti sırasında, Macar Dışişleri Bakanı şunları söyler: “Sayın meslektaşım, ben bugün nutkumu Macarca verebiliyorsam, bu Türklerin sayesindedir. Siz Türkler Macaristan'da 150 yıl kaldınız, fakat dilimize dokunmadınız; siz olmasaydınız bugün nutkumu Macarca değil, fakat Almanca söylemek zorunda kalırdım” (Bilâl N. Şimşir, “Bizim Diplomatlar”, s. 552)! Yunanlı sanatçı Teodorakis'in de, Türk hâkimiyetini kastederek, bir Türk gazetecisine söyledikleri, Macar Dışişleri Bakanınkinden farklı değildir: “Eğer bu kadar yıl Osmanlı yerine İngiliz hâkimiyetinde kalmış olsaydık, Yunanca diye bir dil kalmazdı ve hepimiz İngiliz olurduk!” Bir örnek daha verelim: Fransız sömürge yönetimi Cezayir halkına Fransızca eğitim vermiştir. Bu yüzden Cezayirliler genellikle hep Fransızca konuşur. Bir Cezayirli aydın Necip Fazıl Kısakürek'e, kusursuz Fransızcasıyla, Osmanlı yönetimini kast ederek “Siz bizi sömürdünüz” der. Necip Fazıl ona, “Eğer biz sizi sömürmüş olsaydık, benimle Fransızca değil, Türkçe konuşurdun” diye cevap verir! Türk Milleti işte budur. Bu büyük millete mensup olanlar gurur duyacakları bir tarihe sahip olduklarını da bilmelidirler. Ne mutlu kendilerini Türk hissedenlere; Ne Mutlu Türküm Diyene! Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.