Bir dış politika kurdu olan Abdülhamid, İngiltere'nin Osmanlı Devleti hakkındaki amaçlarını ve Rusya'nın hassasiyetlerini tahmin ediyor ve politikasını ona göre belirliyordu. Kıbrıs'ı ve Mısır'ı yutan İngiltere'nin Rusya'ya karşı, Türkiye'yi korumak şöyle dursun, Ermeni özerkliği, Bulgar genişlemesi ve Arabistan'ı ele geçirme ve Türkiye'yi parçalama yolunda olduğunu anlayan Abdülhamid Rus dostluğunu aramaya yönelir.
Osmanlı'nın Paris Büyükelçisi Salih Münir Paşa'nın, Abdülhamid'e gönderdiği bir rapordaki şu tespitler, Osmanlı devlet adamlarının ferasetini göstermesi bakımından önemlidir: “İngiltere'nin Ermenilerin emel ve isteklerini alkışlar ve onları destekler bir politika gütmesinin nedenine gelince, ortaya bir Ermenistan sorunu çıkarıp Avrupa'nın kararıyla Rusya sınırı yakınlarında bir Ermenistan Beyliği ya da yarı bağımsız bir Ermeni ili kurulacak olursa, Rusya Ermenilerinin de millî duyguları coşarak, Rusya'nın böğründe rahatsız edici bir çıban olacaktır” (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1075).
İngiltere Ermenileri sadece Osmanlı'yı ve Rusya'yı sıkıştırmak için kullanmıyordu; Osmanlı topraklarındaki Ermenilerle bu kadar ilgilenmesinin bir sebebi de, büyük ekonomik menfaatlerinin söz konusu olmasıydı. Doğan Avcıoğlu bu konuda şu bilgiyi veriyor: “Ermeni sorununda İngilizlerin davranış biçimi, Ermenileri değil, yalnızca kendi çıkarlarını korumak amacına yönelmiş bulunuyordu. Doğu Anadolu kendisi için çok önemliydi. Trabzon, Erzurum ve Doğu Beyazıt aracılığıyla Karadeniz'i İran'a bağlayan ticaret yolu bu sırada önem kazanmıştı. 1840 yılından itibaren Manchester'e yerleşen Ermeniler, İngiltere tezgâhlarının dokuduğu pamuklu kumaşları bu yoldan İran'a ve Orta Asya'ya gönderiyorlardı, 1870 yılından sonra İngiltere'de artmaya başlayan mamul pamuklu stokları büyük bir ekonomik bunalım yaratmak yolundaydı. Bu ticaret yolu, stoklar için tek kanaldı (Avcıoğlu, age. s. 1074).
Batılı 'dostların' bu bakışı, bugün de Kürt Meselesi'ne verdikleri destek bakımından aynı değil mi? Ne yazık ki, emperyalizmi tanımayan aydınlarımız, onların derdinin insan hakları ve özgürlük olduğunu sanıyorlar. Hâlbuki, onlar sadece enerji kaynaklarının ve piyasaların kontrolü ile ilgileniyorlar! Bunun için de bölgemizde derin bir kaos yaratmanın peşindeler. FETÖ'nün Darbe Teşebbüsü bu kaosun sadece bir ayağıdır.
1881'de tahta çıkan Çar III. Aleksandr, İngiltere'nin Ermenileri kullanma hesaplarını boşa çıkarmak amacıyla, Ermeni millî duygularını öldürmeye, kiliselere el atmaya koyulur. Rusya, Osmanlı Devleti sınırları içinde Özerk bir Ermenistan'ın kendisi için de tehdit oluşturacağını görür. Nitekim, Ermeni meselesinin en kızıştığı bir dönemde Rus Dışişleri Bakanı Lobanof, Almanya'ya, “Özgür bir Ermenistan bizce kabul edilemez” diyecektir! Londra Büyükelçimiz Saffet Paşa, “Balkanlarda Özerk bir Bulgaristan yapmaktaki hatasını anlayan Rusya'nın bunu Doğu'da tekrarlamayacağını” İstanbul'a bildirir (Avcıoğlu, age. s. 1082).
Rusya'nın Ermenileri Ruslaştırma siyaseti gütmeye başlaması, Abdülhamid'in de işine gelmekteydi. Abdülhamid Ermeni politikasını Çar'ın el altından desteği ile yürütmüştür.
9 Haziran 1908'de Estonya'nın Reval mevkiinde, İngiltere Kralının yatında, İngiltere Kralı ile Rus Çarı arasında gerçekleşen görüşmede, Osmanlı'nın kaderinin çizildiği iddia edilir. Reval görüşmelerinin sonunda, Rusya-İngiltere-Fransa (İtilâf Devletleri); karşısında da Almanya-Avusturya-İtalya ittifakı (İttifak Devletleri) doğmuştur. İtalya, harbin patlamasından kısa bir süre önce İtilâfçıların yanında yer alacaktır. Dünyaya sızdırılan Reval görüşmelerinde, Makedonya meselesi bütün işlerin temeli imiş gibi gösterilir ki, bu oldukça manidardır. Çünkü, Reval'de Osmanlı'nın paylaşılmasına karar verildiği bilgileri sızdırıldıktan sonra İttihatçılar Abdülhamid'e karşı harekete geçmiştir. Şevket Süreyya'nın belirttiğine göre, “Makedonya'daki ihtilâlci subaylar arasında fırtınalar yaratan ve bir ay sonra fiilen ihtilâli patlatan işte bu yankılar olmuştur” (Aydemir, “Enver Paşa”, Cilt, I, s. 522).
Makedonya'da İttihatçı subayların ayaklanmasının sonuçları meydandadır. Ne yazık ki, bu sonuçlar bugün bile sağduyu ile değerlendirilememekte; 1908'de II. Meşrutiyetin ilânı bir 'Devrim' olarak kabul edilmektedir. Hâlbuki, 1908 hareketi İmparatorluk için 'Son'un başlangıcı olmuştur. Balkan Harbi ile Batı Trakya kaybedilmiş; tarafsız kalmamız pekâlâ mümkün olan I. Dünya Harbi'ne Almanya'nın yanında katılmamızın sonunda, koca İmparatorluk elimizden uçup gitmiştir.
Rusya ile dostluğa büyük önem veren Abdülhamid, Rusya hakkında, bugün de dikkatle okumamız gereken şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Çar'ın imparatorluğu ile, bizim imparatorluğumuz arasında, hem bütünü itibariyle, hem de ayrı ayrı bakıldığında pek çok benzerlik vardır. Halkın karakteri de birbirini çok andırır. Bütün bu sebeplerle, birbiriyle can düşmanı olacaklarına bu iki devlet pekâlâ dost da olabilirlerdi” (Nurer Uğurlu,”II. Abdülhamid'in Hatıra Defteri”, s. 320).
İngiltere 'Akdeniz'de ve Asya'da Çarlık Rusya'sı ile çetin bir çıkar mücadelesinde bulunurken', Rusya'ya karşı Osmanlı Devletini desteklemiş, daha doğrusu Rusya'ya karşı bir tampon devlet olarak Osmanlı İmparatorluğu'nu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır. Kırım Harbi bunun bir örneğidir. İngiltere, bu politika ile, Saray ve Bâbıâli'de egemenliğini kurmuş, kamuoyunda 'Rusya İslâm'ın düşmanıdır; İngiltere ise dostudur' görüntüsünü vermiştir. Bu II. Dünya Harbi'nden sonra, 'Amerika İslâm'ın dostudur, Rusya düşmanıdır' şekline dönüşerek devam etmiştir ve etmektedir!
Abdülhamid, 1878'de Rusya'dan korunmak için İngiltere'ye sığınmıştı. Fakat bunun yağmurdan kaçarken doluya tutulmak olduğunu çok geçmeden görmüş ve Rusya'ya karşı kışkırtıcılıktan kaçınan dengeli bir politika izlemeye yönelmiştir. Bu politika Osmanlı Devleti'ni bir süre rahatlatmıştır. Rusya ile I. Dünya Harbi'ne kadar başka bir harp yaşamadığımızı hatırlatırız.
Hikmet Bayur'un yazdığına göre, İttihat ve Terakki Partisi, Rusya ile dengeli ilişkiler kurmayı başaran Abdülhamid'i Çar'ın adamı saymaktadır (Avcıoğlu, age. s. 39, 41)!
Sultan II. Abdülhamid'in İngiltere'ye hiç güvenmemesini, İngiliz taraftarı olmak için yeterli gören ve padişaha duydukları düşmanlık yüzünden tuhaf görüş bozukluklarına uğrayan Jön Türkler, İngiltere'yi dünyanın en medenî ülkesi zannediyorlardı. Bu körlük, akıl almaz aptallıklar yapmalarına da sebep olmuştur. Meselâ Askerî Tıbbiyeli bazı öğrenciler bir ayaklanma sırasında, ne kadar hürriyetçi olduklarını göstermek için okullarına İngiliz bayrağı çekmeye kalkışmışlardı! Bir grup Jön Türk ise, II. Meşrûtiyet'in ilânından sonra İstanbul'a gelen İngiliz elçisinin arabasındaki atları çözüp, arabayı kendileri çekmişlerdi (Beşir Ayvazoğlu, Tercüman, 7.05.2006)!
Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra, günümüze kadar yaşadığımız hadiseler, Abdülhamid'in ve Atatürk'ün dış siyasetinin ne kadar basiretli olduğunu, İttihat ve Terakki'nin ve Atatürk'ün ölümünden sonra devlet yönetimine gelenlerin takip ettikleri, Batı yanlısı dış siyasete nasıl bir gafletin hâkim olduğunu bize göstermektedir. FETÖ Darbe Teşebbüsü işte bu gafletin vahim sonuçlarından sadece biridir. Enteresan olan şey, Sultan Abdülhamid'in bu son derece gerçekçi Rus politikasının, Abdülhamid'i bayrak yapan çevreler tarafından bile görmezden gelinmesidir! Umarız Sultan Abdülhamid'in ve büyük Atatürk'ün takip ettiği gerçekçi Rus dostluğu politikasının önemi, son yaşadıklarımızdan sonra anlaşılır ve dış siyasetimizde daha dengeli bir siyaset takip edilir.
Prof. Oktay Sinanoğlu bir televizyon programında şunları söylemişti: “Bu milletin yarısını Abdülhamid'e, diğer yarısını da Atatürk'e düşman ettiler!”
Bu iki büyük insanı iyi tanımak Millî Birliğimize de önemli katkı sağlayacaktır.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.