Prof. Niyazi Berkes'in verdiği şu bilgiler de, Yeniçeri Ocağının durumunu anlamamız bakımından önemlidir: “Tımar örgütünün artık askerî bir niteliği kalmadığı için, onun geriye kalan malî yanını yeni bir ordu kurma işinin temeli durumuna getirerek, yeni bir militer güç meydana getirilince, Yeniçeri örgütü ya kendiliğinden dağılacak ya da dağıtılacaktı. Zaten yeniçeriler artık militer bir ocak değildi. Son zamanların savaşlarında çarpışan askerin çoğu halktan derlenen ya da Âyanların sağladığı askerlerdi. Resmen Yeniçeri sayılanlar eski yöntemlere göre bile talim görmezler; eski silâhlarını kullanmasını bile bilmezlerdi. Kendilerine özgü eski disiplinleri de kalmamıştı. Ocağa hâkim olan Bektaşîlik savaşçılık dini değil, siyasal düzene karşı bir ideoloji olmuştu. Yeniçerilik askerlik değil, ulûfe sahipliği demekti. Yönetici tabakada olmak nasıl, mukataa ve iltizam sahibi olmak demekse, Yeniçerilik de yoksul halk tabakasının bir geçim kaynağı olmuştu. Ulûfe tezkirelerinin çoğu küçük esnafın elinde olmakla birlikte, bunlar devlet bonosu gibi alınır satılır duruma geldiğinden kadınlar ve çocuklar adına alınmış esame tezkireleri bile vardı. Birçok tezkireler de sahipsizdi; çünkü Yeniçeri subayları ölen Yeniçerileri bildirmezler; onların tezkireleri ile aldıkları ulûfeyi aralarında paylaşırlardı” (“Türkiye'de Çağdaşlaşma”, s. 115).
Yeniçeri Ocağının kaldırılmasının doğru olup olmadığı bugün bile tartışılır. Verdiğimiz bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi, ocağın kaldırılmasından başka çare yoktu. Ancak ne var ki, Ocağı ortadan kaldırmak düşüncesi III. Selim'in ve Alemdar Mustafa Paşa'nın hayatlarına malolmuş, neticede II. Mahmud 1826 yılında bu meseleyi kökünden hâlletmiştir.
Yeniçerilerin devlete olan bir başka yükü de, her padişahın tahta çıkmasında, ulufe adı altında dağıtılan bahşişler yüzünden hazinenin büyük açıklar vermesiydi.
Ahmet Cevdet Paşa'nın belirttiğine göre II. Mahmud'un ocağı dağıtma girişimleri, her seferinde, danışmanı Halet Efendi tarafından engellenmiştir. Bu, Halet Efendi denen entrikacı zat ne yazık ki, Yunanistan'ın elimizden gitmesinde de oldukça etkili olmuştur. Ahmet Cevdet Paşa, Yunanistan'ın en etkili gücü olan Tepedelenli Ali Paşa'nın, zamansız bir şekilde tasfiye edilmesinin, devleti Mora'da büyük zaafa düşürdüğünü (1821 Mora İsyanı) ve bunun da baş sorumlusunun Halet Efendi olduğunu belirtmektedir. Neticede, Halet Efendi nifak ve entrikalarının bedelini hayatıyla ödemiştir. Prof. Sina Akşin, Tepedelenli'nin tasfiyesinde Halet Efendi'nin de etkisi olmakla birlikte, aslında bu olaya, II. Mahmud'un bütün âyanları tasfiye plânı çevresinde bakmak gerektiği üzerinde durmaktadır. Akşin'e göre, Tepedelenli Paşa, Rum siyasî faaliyetleri konusunda sarayı uyarmış fakat onun bu raporları Halet Efendi tarafından hasır altı edilmiş. II. Mahmud, Tepedelenli Paşa ile birlikte hareket ederek Rum isyanını rahatlıkla bastırabilecekken, onun, âyanları tasfiye hırsı sebebiyle, Tepedelenli Paşa ile yaklaşık iki yıl süren mücadele, Rumların daha da güçlenmesine yol açmıştır.
BİR DE EKONOMİK DURUMA BAKALIM:
Prof. Niyazi Berkes, Osmanlı Ekonomik Sistemi hakkında şu tahlili yapıyor:
“Bu sisteme dahil olan yerlerde bir hükümdar sülâlesinin kurduğu devlet, ilk zamanlarında toplum ekonomisine bir canlılık verir, sistemin gereği olarak, devlet değiştikçe, devletle toplum arasındaki ilişkinin biçimi ve yönü de değişir; kocayan devlet, ekonomiyi canlı tutan bir devlet olmaktan çıkar; tersine, toplumun ekonomisini bir durgunluk durumuna getirir. Bu yüzden toplumlar oldukları yerde kalırlar. Devlet, toplumsal evrim için gerekli olan ekonomik etkenlerin harekete geçmesine engel olur. İleriye doğru en önemli etkenler iş bölümü, artı üretimin yeniden üretime yatırılması, endüstri araçlarının geliştirilmesidir. Batı Avrupa'da feodalizmin yıkılışı ile böyle yeni ekonomik ve teknolojik faktörler harekete geçmiştir. Demek ki, temelin kendisinde de çelişki var. Doğu sisteminde toplumun gelişmesi, evrimi, ilerlemesi veya devrimi yoktur. Devlet, değişmez 'düzen' üstüne kurulur ve amacı, 'düzen' sağlamak 'düzen' devam ettirmektir. Her değişme 'ihtilâl' dir; fesâda ve çürümeye götürür. Hâlbuki bunların tarihinde 'düzen' hâlinin kendisi fesâda ve çürümeye götürüyordu! Değişme; evrim veya devrim olmayışı, 'düzen' hâlinin tam zıddı olan kanunsuzluk hâlini yaratır” (“Türkiye İktisat Tarihi”, Cilt, I, s. 114).
Pof. Berkes, Osmanlı ekonomisinin bir sıçrama yapamamasının sebepleri hakkında da, bize şu değerli bilgileri veriyor: “…Bu güçlükler dolayısıyla en önemli ticaret alanları imtiyazlı gedikler hâline geldi. En başta şehirlerin yiyecek maddeleri ticareti gelir. İkincisi, esnafın (loncaların) ihtiyacı olan maddelerin ticareti de serbest değildir. Bunlarda da ticaret ancak kendilerine imtiyaz verilmiş olanlar tarafından yapılabilir. Bunalım döneminin getirdiği baskılar altında, ticaretin daha da daraltılması ile ilgili değişiklikler olduğunu görürüz. Bunların biri de ticaret serbestliğinin büsbütün kaldırılarak, bir kişinin istediği ticaret veya zenaati yapma özgürlüğünün kaldırılması, ticaret kollarının birbirine kapalı 'gedik' hâline getirilmesidir” (“Türkiye İktisat Tarihi”, Cilt II, s. 270, 272).
Devletteki bozulma nedeniyle, asıl işleri savaşmak olması gereken Yeniçerilerin de, önemli gediklerin sahipleri durumuna geldiklerini belirtelim!
Prof. Niyazi Berkes, Osmanlıda hâkim güçleri bir parazite benzeterek, bunların kapital birikimini önlediğini söylüyor ve şu tespitleri yapıyor: “Devlet adamı, mültezim, sarraf, âyan ve derebeyi ne kadar birbirlerine aykırı ve çatışık tipler olurlarsa olsunlar, toplumdaki sınıfların sömürülüşünden elde edilen servetleri biriktirişleri, bunları, üretim devrimi yapacak kişiler değil, eski sistemin varlığını, kendi varlıklarının bir şartı olarak tutan bir tutucular koalisyonu yapmıştır” (Berkes, age. s. 298).
Berkes, Osmanlı'daki ekonomik bunalımın derinleşmesinde Lonca sisteminin önemli etkileri bulunduğu üzerinde duruyor. Berkes'in belirttiğine göre, “Lonca sistemi, endüstriyel üretimin, kapitalist yönde gelişme imkânlarını sağlayacağı gelişmelere kendi geleneği ve çıkarları gereği karşıdır. Devlet, emtia üretimi loncalarını Tanzimat sonrasına kadar tutmuş ve desteklemiştir.”
Berkes, daha sonra, “Nerede lonca örgütlerini tutan bir güç varsa, orada kapitalist üretim şekline geçişe aykırı bir direnme vardır” tespitini yapıyor (Berkes, age. s. 285). Osmanlı'daki bozuk düzenin olduğu gibi sürmesinin bir diğer sebebi de, toprak sistemindeki yapıdır ki, bu da kapitalist gelişmeyi önleyen bir unsur olmuştur. Prof. Niyazi Berkes'in belirttiğine göre, Saray, Tımarların gelirlerini iltizama veriyor. Yani, bir bölgedeki toprakların geliri, toptan ve peşin ödenen bir para karşılığı satılıyor. Bunu alan mültezim, o toprağı parçalara ayırıp başka mültezimlere satıyor. Bunlar köylüden masraflarını çıkarmaya bakıyorlar. Bu insanlar çiftçi değil; bir aracı sınıf. Hepsi de köylünün sırtından geçiniyor! Zamanla bunlar âyanlara, derebeylere dönüyorlar. Köylü ırgatlaşıyor. Mültezimler, saraya peşin para ödemek için sarraflardan faizle borç alıyorlar; bu işten sarraflar da kâr ediyorlar. Devletin kendi gelir sağlama baskıları mültezimi ve faizciyi yaratmıştır. Yine, devletin gelir sağlama baskıları köylüyü faizcinin kucağına atıyor. Devletin gelir sağlama işi mültezimsiz, mültezim murabahacısız (tefeci) olamazken, murabahacı 'devlet gücüne rakip olarak', ağa olarak ortaya çıkıyor (“Türkiye İktisat Tarihi”, Cilt I, s.333).
1784'de “Osmanlı İmparatorluğunun Bugünkü Durumu” adlı bir kitap yazan Rum Elias Habesci, Saray hakkında şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Hadımağaları, vezirler, yüksek devlet görevlileri ve hattâ Grand Segneur'ün (Padişah) kendisi, hep birlikte, imparatorluğun yıkılmasına hizmet ediyorlar. Çünkü bunlar büyük servetler yığmayı pek severler; boyuna alırlar. Demek ki, gömülen bu büyük yekûnlar (paranın) dolaşımını önemli ölçüde kösteklemektedir” (Berkes, age. s. 201). ./…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.