Padişah II. Osman'ın tasarlayıp uygulamaya başladığı yeni düşüncelerde, Avrupa'nın ancak, 17. Yüzyılın sonlarıyla 19. Yüzyılın başlarından itibaren tasarlayacağı Milliyet ve Lâiklik ilkeleri bütün çıplaklığıyla görülmektedir! Nitekim, Genç Osman şeriatın izin verdiği sayıda kadınla evlenmiş; İmparatorluğun en yüksek rütbeli kişilerinin kızlarını eş seçerek, politikada deha sahibi olduğunu göstermiştir. Genç Osman, Pertev Paşa'nın kızını aldıktan sonra, Şeyhülislâmın kızı ile de evlenmiştir (Lamartin, “Osmanlı Tarihi”, s. 596).
Genç Osman'ın, Başkenti Anadolu'ya taşımak isteğini ancak 300 yıl sonra Atatürk başaracaktır!
BAŞKENTİN TAŞINMASI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELER:
Sir Marks Syks, “Türkler İstanbul'u zapt etmekle bir hazineyi ellerine geçirdiler, fakat aynı zamanda bir belâ aldılar” diyerek, Bizans'taki sefahatin ve ahlâkî çürümenin zamanla Osmanlı'yı da etkilediğini vurgulamaktadır. Romen tarihçi Jorga da, İstanbul'u, “Dine gerçekten bağlı olmayan devşirmelerin cenneti” olarak tanımlamaktaydı (“Osmanlı İmparatorluğu Tarihi”, Cilt III, s. 353)!
Bazı Osmanlı Padişahlarının sık sık Edirne'yi mekân tutmalarının bir sebebi olmalıdır. Padişah II. Selim, Edirne'de o muhteşem Selimiye camisini yaptırmıştı. Selim'in, “Artık İstanbul'u terk etmek ve Edirne'ye yerleşmek zamanı geldi” diye düşündüğü rivayet edilir. IV. Mehmed 1642-1693), zamanının çoğunu Edirne'de geçirmiştir. Sultan II. Mustafa (1664-1703) saltanatını Edirne'de sürdürmüştür! Atatürk de bir devlet merkezi olarak İstanbul'a sıcak bakmamıştır. Ali Fuat Paşa, Atatürk'ün İstanbul hakkındaki düşünceleri için şunları söyler: “Osmanlı hanedanının ilk padişahlarının, memleketi dürüst ve iyi şekilde yönetmiş olmalarına hiç şaşmıyordu. Zira onların merkezleri Bursa ve Edirne gibi küçük ve katıksız Türk şehirleriydi. Oysa, köhne gelenekleri, çürütücü etkileriyle, bu karışık ve için için kaynayan Konstantiniye'de er geç çürüyüp gitmeye mahkûmdular. Keyif sürmek için bir yerdi burası, devlet yönetmek için değil” (Lord Kinross, “Atatürk”, s. 41)!
1930'lardaki ABD'nin Ankara Büyükelçisi General Sherrill de, Başkentin İstanbul'dan taşınması hakkında şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Mustafa Kemâl aynı zamanda büyük bir kalp adamı olduğunu da ispat ediyordu. Çünkü, bütün dünya İstanbul'u, Osmanlı İmparatorluğu'nun kalbi bilirken, sadece O, Türk Milletinin gerçek kalbi ile ilgiliydi… Millî Hükümet Merkezinin İstanbul'dan Ankara'ya; büyük bir limanda, bin türlü menfaatin çatıştığı, türlü tehdide açık olan bir şehirden, Anadolu'nun ortasında yüksek bir yaylaya taşınması gerçekten dikkate değer bir olaydı. Bu yeni başkentte, hükümetler hiçbir tehlike altında kalmadan, memleket meselelerini sakin bir şekilde gözden geçirebilir, ülkenin beklediği refah ve kalkınmanın şartlarını çok daha rahat bir şekilde hazırlayabilirlerdi.”
Atatürk'ün, Başkenti Ankara'ya taşımasının ne kadar yerinde bir karar olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz. Ne var ki, günümüzde, Başkentin Ankara'dan İstanbul'a taşınmasını savunanların varlığı da bir gerçektir. Bu düşüncede olan tarih bilmezlere, Ankara'nın, Atatürk'ün “Devrim Karargâhı” olduğunu hatırlatmak isteriz!
YENİÇERİ OCAĞININ KALDIRILMASI
Orduda reform düşüncesi, daha genç yaşında Padişah II. Osman'ın hayatına mal olmuştu. II. Osman, disiplinsiz, küstah hareketlerine şahit olduğu kapıkulunun, l621'de Hotin seferindeki başarısızlığını da yakından gözlemişti. Birçoğu esnaflığa dalan yeniçerilerin sefere katılmalarını sağlamak bile zor olmuştu. Genç Padişah, Polonya'ya yürüyüş sırasında, sık sık yoklamalar yaparak, kapıkulunun disiplinini sağlamaya çalışmıştı. Birkaç zamandır alıştıkları gevşekliğin, birden padişahın hiddetini uyandırması kapıkulunu kuşkulandırmış ve Hotin seferi dönüşünde padişahın kapıkulunu dağıtacağı, Anadolu'ya geçip, oradaki sekbanlardan yeni bir ordu kuracağı haberleri yayılmaya başlamıştı. 1622 baharında, padişah, hacca gitmeye karar verdiğinde, yeniçeriler İstanbul'da işi hâlletmeye karar verip, Veziriâzam Dilâver Paşa'nın azlini isteyerek saray kapısına dayandılar. Vezirini korumaya çalışan II. Osman, önce tahtını sonra da canını kaybetti (“Türkiye Tarihi”, Prof. Metin Kunt, Cilt III, s. 28).
Genç Osman (1604-1622), Türklerden oluşan “Millî Ordu” kurma tasarısını gerçekleştiremeden hunharca öldürülmüştür. Genç Osman'dan sonra, Ordunun bozulması artarak devam edecek; yenilgiler peş peşe gelecektir. 1791 yılındaki Türk-Rus Harbi yenilgisi, Osmanlı'nın en yetenekli padişahlarından birisi olan I. Abdülhamid'in, üzüntüden kalp krizi geçirerek ölmesine sebep olacaktır. Ordu, 1826 yılında II. Mahmud tarafından Yeniçeri Ocağı'nın kapatılmasından sonra, nihayet, Padişah Abdülaziz devrinde modern bir ordu durumuna gelecektir.
Abdülhamid Döneminin en nitelikli devlet adamlarından birisi olan Ahmet Cevdet Paşa'nın, 1791 yılında imzalanan Yaş antlaşmasıyla sonuçlanan Osmanlı-Rus savaşından sonra, ordunun içinde bulunduğu durum hakkındaki tespitleri şöyledir: “Askerlere toplu yemin ettirildi fakat savaş başlayınca yine savuşan savuşana, kaytaran kaytarana! Ne doğru dürüst kazan var ne siperde dayanıp duran, ne saldıran ve ne saldırıya karşı koyan. Düşman tedbirli, plânlı; bizimkiler kararsız, dağınık. Kumandanlar cahil, asker çapulcu idi. Mukadder hezimet gecikmedi. Bozgundan toparlanıp ne yapacaklarını düşünen askerler, düşman gelince can havliyle nehre atlamaya başladılar. Boğulanlar içinde Reisülküttap bile (Dışişleri Bakanı) vardı. Artık yenilgiler, bozgunlar birbirini kovaladı. Yeniçerilerin bir zafer kazanmaları bir tarafa, asker denilmeyi bile hak etmeyecekleri gün gibi meydana çıkmış oldu (Ahmet Cevdet Paşa, “Osmanlı Tarihi”, Cilt I, s. 241, 298).
Ahmet Cevdet Paşa'nın belirttiğine göre, devlet adamlarının Padişah III. Selim'e verdikleri bir raporda, Yeniçeriler hakkında şu tespitler yer almaktadır: “Devletin muvazzaf askeri olan yeniçerilerin talime çıkarılmaları imkânsızdır. Maaş beratlarının çoğu askerliğe elverişli olmayan başıbozukların elindedir. Bu beratlardan hepsini birden geri almak mümkün görünmemektedir. Yeniçeri ocağını olduğu gibi muhafaza edip ayrıca talimli asker yazmak hazinenin kaldıramayacağı bir yüktür” (“Osmanlı Tarihi”, Cilt I, s. 354)! Ahmet Cevdet Paşa'ın verdiği şu örnek de, Yeniçeri ocağının perişan durumunu gözler önüne sermektedir: “Son seferde Yeniçeriler 13.000 neferlik maaş aldıkları halde Küçükçekmece köprüsünden geçildikten sonra yapılan sayımda 1600 kişi oldukları anlaşılmıştı! Velhasıl, Yeniçeriler Beytülmalden külliyetli para alırlar, harplerde bir işe yaramazlardı” (“Osmanlı Tarihi”, Cilt II, s. 217)!
Yeniçeri Ocağı bu durumda olduğu hâlde, bizim, tanımadıkları Osmanlı'ya hayran olan Sünnî Muhafazakâr Yeni Osmanlıcılar, Yeniçeri Ocağının kaldırılmasını eleştirirler. Fakat, Yeniçerilerin Bektaşî olduklarını bilmezler!
Ahmet Cevdet Paşa'nın naklettiği şu hâdise, eşkıyanın bile kadına el sürmediği bu toplumda, Yeniçeri Ocağındaki çürümenin hangi boyutlara vardığını göstermektedir: “Balık pazarında birkaç hamal (hamallık yapan Yeniçeriler), namuslu bir kadını tutup zorla odalarına götürmek isteyince, halk kadını ellerinden almak istemiş, hamallar silâha sarılmışlar, halk da sopa ve taşlarla bunlara saldırmıştır. Tüccar ve esnaf ayaklanarak 'bu kepazelik ne?' diye feryat ederek Bab-ı Âli'ye varıp 'Her gün bir kötülük işleniyor, ya Yeniçeri taifesini zapt ve rapta alırsınız, ya da biz sorgu sualsiz bunları öldürürüz' demişler ve dükkânlarına silâh ve cephane toplamağa başlamışlardı” (“Osmanlı Tarihi”, Cilt II, s. 204)! ./…
NOT: Rusya ile imzalanan Soçi Mutabakatını yürekten alkışlıyoruz. Rusya güvenilir bir dost olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Artık şu Batı hayranlığından kurtulup, Avrasya'nın önemini anlamalıyız.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.