Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölgemiz üzerinde emelleri olan -ve ne tuhaftır ki, rahmetli Soner Polat Amiralimizin deyimiyle -jeopolitiğin bütün yasalarını çiğneyerek, kendileriyle müttefik olduğumuz- emperyalist devletlerin hedefidir. Bu yeni bir şey de değildir. 1071'den itibaren, bu kutsal toprakları temelli olarak vatan belledikten sonra, Türkler, Haçlı Seferleri ile, bu coğrafyadan sökülüp atılmak istenmiştir. Tarih Şuuruna sahip olmayan aydınlarımızın ve siyasetçilerimizin dost belledikleri Batı'nın, günümüzde de aynı anlayışa sahip olduğu bilinmelidir. Batı Emperyalizmi ile kurulan ittifakın, 'katiline aşık olan kadın benzetmesi olarak bilinen' Stocholm Sendromundan bir farkı yoktur. Ve yine, Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük kurucusu Mustafa Kemâl Atatürk'e yapılan saldırıların asıl hedefinin de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu iyi bilinmelidir. Bilinmelidir ki, Hedef Türkiye'dir!
Batılı 'dostlarımızın' bunun için sistemli çalışmaları vardır. 'Düşünce Kuruluşu' görünümlü, yüzlerce Psikolojik Harp Teşkilâtı, Türk Milletini kültürel olarak yozlaştırmak ve özgüvenini yok etmek için çok yoğun bir çaba içerisindedir. Ülkemizdeki 'Millî' görünümlü birçok Sivil Toplum Kuruluşu da bunların kontrolündedir! Ermenilere, Rumlara ve son olarak da Kürtlere soykırımı yaptığımız iddiaları hep bu psikolojik harbin enstrümanlarıdır. Amaçları, Türk Milletinde bir suçluluk duygusu yaratarak kendini savunma refleksimizi yok etmektir!
Atatürk boşuna “Türk! Övün, Çalış, Güven” demiyor! Batı'nın; soykırımı dahil, insan hakları ihlâlleri bakımından sabıkaları tescillidir. Türk Milleti ise gurur duyulacak bir tarihe sahiptir. Tarihimizi iyi öğrenirsek, bugün, aydınlarımızın hayran oldukları Batı medeniyetinden çok daha insanî bir medeniyete sahip olduğumuz görülecektir.
Ülkemizde, bir Alman vakfının temsilcisi olarak -ülkeyi yönetenlerin gafleti sayesinde, yıllarca faaliyet sürdüren Udo Steinbach'ın şu sözleri de, bu Psikolojik Harp çerçevesinde değerlendirilmelidir: “Sorun, Atatürk'ün bir Paşa fermanıyla yarattığı yapay bir ürün olan Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemâlizm ve Kemâlizm'in ulusçuluk ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur. Olmadığını, Türkiye'de yaşanan Kürt-Türk, Müslüman-Lâik, Alevî-Devlet çatışmalarında görmekteyiz”(Dr. Necip Hablemitoğlu, “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası”, s. 166). Alman Orta Doğu Uzmanı Kurt Ziemke'nin, 1930'da yayınlanan Die Neue Turkei adlı kitabında yaptığı şu tespitler de, Batı'nın, hakkımızda düşündüğü 'iyiliklerin' küçük bir örneğidir: “İngilizler Musul'da hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye'deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken, diğer yandan da Kemâlist akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmuşlardır. Yapılması gereken, Kemâlist Cumhuriyet'in hem din düşmanı hem de Kürt düşmanı olduğu tanısını gündeme getirip işlemektir” (Cengiz Özakıncı, “Yeni Osmanlı Tuzağı”, s. 354)!
Mustafa Kemâl Atatürk'ün niçin hedef tahtasına oturtulduğunu bilmem anlatabildik mi?
Ne yazık ki, bugün, Diyanet Kurumu ve birçok dinci cemaat, bilerek ya da bilmeyerek, Batı Emperyalizminin bu menfur amacına hizmet eder bir durumdadırlar!
Atatürk, Sofya'da Askerî Ataşe iken, bir arkadaşına yazdığı mektupta, Balkan milletlerinin çok kısa bir zamanda, nasıl bu kadar başarılı olduklarının sebebini çözdüğünü bildirir. Atatürk'e göre, bunun sebebi Ortodoks Kilisesidir. Kilisenin Balkan Milletleri arasında yıllardır ektiği milliyetçilik tohumları sayesinde, Balkan Milletleri Osmanlı'nın karşısına dikilmişlerdi! Ne acıdır ki, Kilise, Balkanlarda milliyetçilik tohumları ekerken, Osmanlının Müslüman din adamları da Türk Milliyetçiliğinin karşısına dikilmişlerdi! Türk Milleti, Arapça din eğitimi ve Arap alfabesini kullanmak yüzünden, ne dinini doğru düzgün öğrenebilmişti ne de milliyetçilik duyguları gelişmişti!
Osmanlı'nın yıkılmasının temel nedenlerinden biri de, Kurucu Milletin, yani Türklüğün; zamanla devlet yönetiminden dışlanmasıdır! Hâlbuki, bütün Avrupa devletleri bir millete dayanmaktaydılar! Bu ülkede Türklük ancak, Atatürk'le birlikte hak ettiği ilgiyi görecektir! Ne var ki, emperyalist 'dostlarımız' da, herhâlde, Türkleri mutlu eden bu gelişmeleri seyretmekle yetinecek değillerdi ki, Atatürk daha Cumhuriyetin ilk yıllarda, şu sözleriyle buna dikkat çekmekteydi: “Emperyalizm bizi affeder mi? Yüz yıllık emeğinin ürünü Sevr'i ve Üçlü Anlaşmayı tarihe gömdük. Hevesi kursağında kaldı. Affetmez! Bizi yine uyutmak, istediklerini yaptırmak isteyecektir. Onun için gözümüzü daima dört açmalı ve çok çalışmalıyız. Tarihimizi iyi bilmeli, bağımsızlık bilincini güçlendirmeliyiz.”
OSANLI DEVLETİ BİR TÜK DEVLETİYDİ
Osmanlı Devleti, Türklerin tarih boyunca kurdukları devletlerden en uzun ömürlü olanıdır. Devletin adının 'OSMANLI' olmasının sebebi, eski devirlerde devletlerin, kurucu ailenin adları ile anılmalarıdır. Osmanlı Devleti de kurucu lider olan Osman Bey'in adı ile anılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, Göktürklerden sonra 'TÜRK' ismini taşıyan ikinci Türk Devletidir. Ne var ki, özellikle, Fatih'in İstanbul'u almasından sonra, Türklerin kurduğu bu devlet, devşirmelerin hâkimiyetine girmiş ve Anadolu'da yaşayan Türkler, Osmanlı'yı kendinden kabul etmemiştir. Devşirmeler Padişahların kullarıydılar ve kendilerini Türk Milleti'ne değil, Padişaha karşı sorumlu hissederlerdi! Bunların çoğu da görünürde Müslümandı!
Celâl Bayar'ın da “Ben de Yazdım” isimli hatıralarında, Anadolu insanının, Osmanlı'yı kendinden saymadığını yazdığını belirtmiştik!
Anadolu'da söylenen şu söz, Türklerin Osmanlı'ya bakışını çok güzel ifade etmektedir: “Şalvarı şaltağ Osmanlı/Eğeri kaltağ Osmanlı/ Ekende yok biçende yok/ Yiyende ortağ Osmanlı!”
Tabiî, bir de Alevî vatandaşlarımıza yapılan baskılara değinmek gerekir. Özellikle Yavuz Sultan Selim'den itibaren, tamamen siyasî olan, Yavuz Selim-Şah İsmail çekişmesi sebebiyle, iki Türk Devleti'nin (Osmanlı-Safevî) aralarının açılması ve iki mezhep arasında bir ayrışma yaşanması söz konusu olmuştur. Hâlbuki, Osmanlı Devletinin ilk akıncıları Alp-Erenler hep Aleviydiler. Kemal Tahir'in “Devlet Ana” romanında da belirttiği gibi, Osmanlı akıncılarının başlarında kızıl börk bulunmaktaydı. Alevî Türklere bu nedenle, 'Kızılbaş' denildiği bilinir!
Osmanlı'nın bu büyük kusurunun yanında, Türklerin kurdukları bütün devletlerde sahip oldukları önemli meziyetleri taşıdıklarını da belirtmeliyiz. Türklerin yüzlerce yıl yönettikleri Balkanlarda kötü hatıraları yoktur. Türkler asla asimilâsyon yapmamışlardır. Osmanlı'nın yıkılmasından sonra, bütün Balkan halklarının kurdukları ve kendi anadillerinin konuşulduğu devletler bunun kanıtıdır. Hâlbuki, emperyalist devletlerin, sömürgecilik döneminde işgal ettikleri ülkelerde kurulan devletlerin günümüzde kullandıkları resmî dilleri İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Portekizcedir!
NOT: 'Demokrasi Batı'da bizim Doğu'da ne işimiz var' diyenlere: Doğu Akdeniz'de karşımızda olan Batı'lı 'dostlarımız', BARIŞ PINARI HAREKÂTI'nda da karşımızdalar! Almanya, Fransa, Norveç, Hollanda ve Finlandiya Türkiye'ye silâh satışını yasakladılar! 'Müttefikimiz' ve de 'Stratejik Ortağımız' Amerika'nın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne sunduğu, 'operasyonun durdurulmasını talep ettiği çok sert açıklama metni', Batı hayranlarının, 'Demokratik devletler olmadıkları iddiası ile küçümsedikleri' Rusya ve Çin'in vetosu ile karşılaştı! Batı'nın gerçek yüzünü anlamak için bize daha ne yapmaları gerekiyor?
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.