Sayın Cemil Çiçek, I. Dünya Harbi Sempozyumu'nda yaptığı sunumda şu değerlendirmeyi yapmıştı: “I. Dünya Harbi'ni başlatan nedenler bugün de geçerli. Birileri için Şark Meselesi bitmiş değil. Biz Anadolu'da yaşadığımız müddetçe, onlar için de Şark Meselesi bitmeyecek. Bizim Anadolu'dan gitmeye niyetimiz yok. İslâm dünyasının da en büyük devletiyiz. Daha büyük daha güçlü olmalıyız. Dünyanın ihtiyaç duyduğu enerji kaynakları üzerinde yaşayan Müslümanların güven içinde yaşaması için de bizim güçlü olmamız gerekiyor.” Bu değerlendirmeye katılmamak ne mümkün. Evet! Batı'nın bu emelleri günümüzde de devam ediyor. Bu tespit çok güzel. Fakat bu kutsal vatan toprakları üzerindeki karanlık emelleri bilinen emperyalist devletlere karşı sürekli uyanık olmak gerekmez mi? Peki, o zaman, Atatürk'ün açıkça uyardığı gibi, “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı” uyanık olmamız; bunun için de, Atatürk'ün mücadelesini iyi anlamak ve Atatürk'ün yolundan gitmemiz gerekmez mi? Ülkemiz ve yaşadığımız coğrafya üzerindeki emelleri bilinen Batı emperyalizminin temsilcileriyle müttefiklik ilişkisi nasıl açıklanacak? Ne yazık ki, iktidar da; Meclis'te bulunan mu-halefet partileri de bu ilişkileri sorgulamak gibi bir cesarete sahip değiller! Sadece Meclis'teki partiler mi? Ne gezer! Atatürkçü geçinen aydınlarımızın bile büyük bir çoğunluğu bu ilişkileri sorgulamamaktadır! Hâl böyle olunca, elin oğlu Sykes-Picot antlaşmasının yüzüncü yıldönümünde, Şark Meselesi'nden tabiî ki, söz eder. Batı'nın bu karanlık emellerini, onların önümüze koyduğu reçeteleri uygulayarak değil; ancak Millî bir siyaset takip ederek önleyebiliriz. Şu çok iyi bilinmelidir ki, bu ülke, tarih şuuruna, bağımsızlık ruhuna; millî menfaatlerimizi koruyacak ehliyet ve cesarete sahip devlet adamları tarafından yönetilirse, kimse bizden bir karış toprak bile koparamaz. Bunu biz, İstiklâl Harbimiz ile tüm dünyayı ispatladık! Atatürk hakkındaki –emperyalist odakların da beslediği- saçma sapan önyargılardan sıyrılıp; Atatürk'ü rehber edindiğimiz takdirde, bize yönelen bütün tehditleri yine savuşturabiliriz. Bizi, 40 yıldır uğraştırdıkları PKK belâsı ile bile bölmeyi başaramadılar! Yeter ki, birlik olalım; yeter ki bu ülkeyi yönetenler Batı'yı iyi tanısınlar ve Batı karşısında dik durabilsinler. İşte görüyorsunuz PKK ve yandaşlarının nasıl bocaladıklarını. Açılım Süreci ile, PKK'nın şehirlerde güçlenmesinin önünü açtılar. Bu sürece karşı çıkan, Milliyetçi-Ulusalcı kesimler, bizim bir Kürt Sorunumuz olmadığını; dış destekli bir terör sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu ısrarla dile getirdiler. Bunları dinlemeyen ve “Bu Cumhuriyet Yanlış Kuruldu” diyerek terör örgütünün amacını meşrûlaştırmak gibi yanış bir söylem tutturan iktidar da nihayet; sorunun bir terör sorunu olduğunu görerek, terör örgütünün üstüne gitmeye başladı. Ancak -şu aralar bazı dillerde dolaşan-, Çözüm Süreci gibi bir aymazlık tekrar gündeme gelecek olursa, milletin artık bu masallara kanmayacağı da iyi bilinmeli; İktidar, 1 Kasım seçim başarısını, Millî Çizgiye döndüğü için kazandığını unutmama-lıdır! Söz ettiğimiz belgeye gelmeden önce, bu belgeyi sunan Prof. Mustafa Sıtkı Bilgin'in, I. Dünya Harbi hakkındaki değerlendirmesini verelim: “Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na katılmasıyla ilgili gerek yerli gerekse de yabancı tarihçiler arasında pek çok farklı görüşler mevcuttur. İngiliz ve Rus tarihçiler savaşın sorumlusu olarak Almanya'yı ve Osmanlı Devleti'nin harbe sokulmasıyla ilgili olarak da, Enver Paşa'yı suçlarken; Eric Zürker, Ulric Trumper gibi Alman tarihçiler ise genellikle Rusya ve İngiltere'yi sorumlu tutarlar. Çünkü bu ülkeler Osmanlı Devleti'nin ittifak çabalarına olumsuz cevap vermişlerdir ve Osmanlı'yı parçalamak için antlaşmalar yapmışlardır. Dolayısıyla bu tarihçilere göre, Osmanlı Devleti'nin Almanya ile ittifak yapmaktan başka çaresi yoktu. Türk tarihçiler de genellikle bu son görüşü kabul etmişlerdir.” Prof. Bilgin, kendi görüşünü ise, “Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalmasının mümkün olduğu” şeklinde açıklamaktadır (S. 179-180). Prof. Bilgin'in sunumunda söz ettiği İngiliz belgesine gelecek olursak: İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey İngiliz Elçi Sir Louis Malett'e, 1914 yılının Ağustos ayı ortalarında, yeni talimatlar gönderiyor. Buna göre, eğer Osmanlı Hükümeti tarafsızlığını muhafaza ederse İngiltere, Rusya ve Fransa Osmanlı Devleti'nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruma hususunda garanti vermeye hazırdı. Sir Grey, aynı talimatı Fransız ve Rus elçilerinin de aldığını gizli şifreli yazısında belirtmekteydi. Ayrıca, eğer Osmanlı Hükümeti Goeben ve Breslau gemilerinde bulunan Alman personeli geri gönderirse, kapitülâsyonların kaldırılmasını kabul edeceklerini de belirtmekteydi (ESAM 2015, I. Dünya Harbi Sempozyumu yayını, s.183)! Bu belgeden de açıkça anlaşılacağı gibi, İtilâf Devletleri bizim tarafsız kalmamızı istiyordu. Gerisi tümüyle spekülâsyondur. ESAM Sempozyumunda, Rusya'nın harp öncesinde Türkiye'ye bakışı konusunda da bazı önemli bilgiler verilmiş. Bu bilgiler de, bize yönelen asıl tehdidin Rusya değil, Batı Emperyalizmi olduğunu gösteriyor! Fakat ne var ki, Atatürk Dönemi dışında, bu ülkenin aydınları ve siyasetçileri arasında oldukça yaygın olan Batı hayranlığı yüzünden, Batı Emperyalizminin bu topraklar üzerindeki Emperyal emelleri bir türlü görülememekte; Tanzimat'ın 'İngiltere dost-Rusya düşman' siyaseti, günümüzde 'Amerika ve AB dost; Rusya düşman' ön kabulü ile sürdürülmektedir ki, bugün en temel sorunumuz da budur. Batı, 'Rus Tehdidi' masalını doğrusu çok iyi kullanmıştır. II. Dünya Harbi'nde, Potsdam Konferansı'nda da (17 Temmuz – 2 Ağustos 1945) Boğazlar meselesi Türkiye'nin gıyabında ele alınarak, Stalin'in görüşü kabul edilmiş ve Sovyetler de bir nota ile bunu Türkiye'ye bildirmişlerdi. Bu konudaki Sovyet notasının, 'Sovyet Tehdidi' olarak nasıl kullanıldığını biliyoruz. Prof. Niyazi Berkes'in belirttiğine göre, “ABD Başkanı Truman'ın gönlünde yatan özleyiş, Boğazları askerden tecrit etmek ya da uluslararası bölge yapmaktır! Ne var ki, Amerika'nın böyle bir tezi olduğu Türk halkına hiç duyurulmamıştır” (“Unutulan Yıllar”, s. 341)! Evet! Amerika 'DOST'; Rusya DÜŞMAN! Atatürk'ten sonra dış siyasetimizin ana ekseni buydu! Başımıza gelen bütün belâların sebebi de bu 'Dostluk'tur! Eğer, günümüzde Şark Meselesi devam ediyorsa, yüzüncü yılında, Sykes-Picot Antlaşması'nın gerçekleştirilmesi üzerinde yorumlar yapılabiliyorsa; bütün bunların sebebi, Atatürk'ten sonra, Batı ile ittifak yaparak, millî inisyatif alma yeteneğimizi kaybetmemizdir. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.