Fehim Taştekin'le devam edelim: Esad'a karşı ayaklananların 'Barışçıl muhalefet' olarak parlatılması, Suriye'nin Cisr el Şuğur ilçesindeki katliamla duvara tosladı. Muhalif güçler Cisr el Şuğur'da 123 güvenlik görevlisini feci bir şekilde katlettiler. Güvenlik güçleri öldürüldükten sonra, uzuvları kesildi ve nehre atıldı; ya da iş makineleriyle açılan mezarlara topluca gömüldü. Fakat tıpkı 'bizim' PKK yandaşlarının yaptığı gibi, muhalifler bu olayı dünyaya çarpıtarak yansıttılar. Suriye'nin resmî yönetimine kim inanırdı ki! Bu katliamın sorumlusu olan isyancı komutanın, Türkiye tarafından himaye edildiği ve katliamda kullanılan silâhların Türkiye'den sokulduğu iddiaları gündeme geldi. Bu iddianın dayanağı, olay mahallinde bulunan mermi kovanlarının bir kısmının Makine Kimya Endüstrisi'ne (MKE) ait olmasıydı! Bu mermileri görüntüleyen Anadolu Ajansı'nın Şam muhabiri Hediye Levent'in işine son verildi! 22 Haziran 2011'de Dışişleri Bakanı Velid Muallim şu sözlerle Türkiye'yi suçladı: “Türkiye'deki mültecilere gelince; bu mültecilerin kaçmaya ve oradaki çadırlarda yaşamaya mecbur bırakıldıklarını biliyorum. Bu çadırlar, Suriye ordusu Cisr el Şuğur'a girmeden haftalarca önce dikildi. Onlara evlerine dönme çağrısında bulunuyoruz. Umarız Türkiye pozisyonunu gözden geçirir.” Ne yazık ki, Türkiye pozisyonunu daha da katılaştıra-cak ve Suriye'deki ateşe benzin dökmeye devam ede-cektir! Suriye yönetimi, diyalogla sorunları çözme gayreti içindeyken, muhaliflere sürekli olarak yeni teklifler götürürken; ABD ve Fransa'nın Şam Büyükelçileri 8 Temmuz 2011'de Hama'ya giderek göstericilere destek verdiler! Tuhaftır, daha 7 Mart 2011'de Erdoğan, “Kardeşim Esad” diye seslendiği Suriye lideriyle ortaklığı çok daha ileri bir boyuta taşımış ve Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında ortak vize uygulamasını öngören 'Şamgen Plânı'yla ilgili mutabakat sağlanmıştı! Fakat anlaşılmaz bir şekilde, bir anda tavır değiştiren Türkiye, Esad yönetimine cephe aldı ve muhaliflere açıkça destek vermeye başladı! Türkiye'de açılan sığınmacı kampları, Suriye'ye çok kapsamlı bir komplo düzenlendiğinin işaretiydi. Hâlbuki, mültecilerin geldikleri yerlerde çatışma filân yoktu! Ne var ki, Suriye komplosu için düğmeye basılmıştı. Nitekim, Hatay-Hacıpaşa'ya gelen ilk mültecileri karşılayan kamu görevlisi bir kamp yöneticisi bu konuda şu vahim bilgiyi veriyor: “İlk gelenleri ben karşıladım; sınırdan geçirdim. 'İranlı milisler ve Hizbullah üyelerinin Sünnileri katlettiğini, kadınlara tecavüz ettiklerini söylüyorlardı.' Hepimiz bunlara inandık; evlerimizi bu mültecilere açtık. Ama hiçbirimiz, o sıralarda oralarda çatışma olup olmadığına bakmadık; gerçekten İranlıların orada olup olmadığını araştırmadık! Demek ki, bir mezhep savaşı tezgâh-landı ve biz de burada kullanıldık!” Suriyeli isyancılar, Türkiye'nin bu desteğinden çok mutluydular ve yaptıkları gösterilerde 'Teşekkürler Erdoğan' pankartları taşıyorlardı! Türkiye, Suriye'deki rejim muhaliflerine kucak açmıştı. Hattâ, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) internet sayfasında, ordunun ana üssünün Hatay olduğunu yazacak kadar patavatsız davranabiliyordu! Suriyeli komutanlar, Apaydın kampında, telsiz ve bilgisayarla donatılmış masalardan Suriye'deki savaşı koordine ediyorlardı! Fehim Taştekin, Amerika'nın Türkiye'ye biçtiği rol konusunda şu tespiti yapmış: “Bir sürek avında, Türki-ye'ye baş avcı rolü biçilmişti. ABD, 2011'de Lib-ya'ya şamarı Fransa eliyle atmıştı. Suriye'ye de Osmanlı tokadını münasip görmüştü!” Dünya kamuoyu, Suriye'de yaşananlar konusunda tam bir kara propaganda ile karşı karşıya kaldı. Muhalifler ve onları destekleyen, Suriye'nin sözde dostu devletler, Esad yönetimini karalamak için her türlü ahlâksızlığa başvurdular. Arap Birliği'nin Suriye'deki gözlemci heyetinden Cezayirli Enver Maliki'nin, El Arabiye ve El Cezire'ye yaptığı açıklamalar da bu ahlaksızlığın çok çarpıcı bir örneğiydi. Maliki, 'işkenceye maruz kalmış cesetler bulunduğunu, tutukluların aç bırakılıp işkence edildiğini, keskin nişancılar gördüğünü, Suriye'ye dışarıdan silâh sokulmadığını, bırakılan tutuklula-rın tekrar hapsedildiğini anlatıp, Suriye rejimine âlet olmamak için bu heyetten çekildiğini' bildirmişti. Ancak Enver Maliki'nin gözlemlerini otel odasın-dan hiç çıkmadan yaptığı ve Katar'dan 500 bin Euro rüşvet aldığı gerekçesiyle heyetten atıldığı mey-dana çıktı! Maliki'nin, 'Suriyeli isyancılar dışarıdan silâh temin etmiyor' açıklamasının yalan olduğu zaten kısa zamanda açığa çıkmıştı. New Yok Times gazetesi, 2013 yılında Türk ve yabancı yetkililere ve muhalif komutanlara dayanarak, CIA'nın koordinasyonunda, Türkiye üzerinden, Suriyeli muhaliflere silâh sevkiyatı yapıldığını açığa çıkardı. Sevkiyattta Esonboğa ve İstanbul Atatürk havaalanı kullanılıyordu. Sevkiyata katılanlar Katar, Suudî Arabistan ve Ürdün askerî kargo uçaklarıydı! Fakat gelin görün ki, ÖSO'ya giden bu silâhlar, parayı döken cihatçı örgütlere satılıyordu! Bu arada, selefî cihatçı örgütlerin cinayetlerini gören Suriye halkı, Esad'sız bir Suriye'de başlarına nelerin geleceğini kestirdikleri için, Esad'ın arkasında toplanıyordu. Katar Vakfı'nın finanse ettiği bir kurumun Suriye'de yaptığı kamuoyu araştırmasında, Suriyelilerin yüzde 55'inin Esad'ın görevde kalmasını arzu ettikleri ortaya çıktı (Taştekin, “SURİYE”, s. 147)! 'Zalim Esed'e destek, daha sonra yüzde 65'lere kadar yükselecektir! Suriye halkı, diğer Arap ülkelerinden çok daha ileri ve modern bir hayat seviyesine sahipti. İsyancı güçlerin yarattığı terör eylemlerine rağmen, kadınlar geç saatlerde bile tek başlarına sokaklarda yürüyebilmekteydi. Bu ülkede kadınlar 1949'da seçme, 1953'te de seçilme hakkını elde etmişlerdi. Suriyeli kadınların Esad'ın arkasında yer almalarının önemli bir sebebi de buydu. Ne var ki, biz bunu da anlayamadık. Suudî Arabistan ve Katar gibi gerici yönetimlerin Suriye'ye demokrasi getirmek iddiaları tipik bir kara mizah örneğiydi. Fehim Taştekin, Suriye'de kalarak muhalefetini sürdüren Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi'nin başkanı Ali Haydar'la bir mülâkat yapmış. Ali Haydar, İstanbul'da toplanan muhaliflerin Suriye ile hiçbir alâkaları olmadığını, gerçek muhalefetin Suriye'de olduğunu söylüyor. Türkiye'nin rolü konusundaki şu düşünceleri de anlamlı: “Türkiye'nin rolü olumsuz. Tüm taraflara eşit mesafede duramadı; taraf tuttu. Mezhepsel tutum takındı. ABD politikalarına paralel bir çizgi benimsedi. Gerçek Suriye muhalefetini görmezden geldi.” Suriye içindeki muhaliflerin yaygın görüşü şuydu: “Türkiye silâhlı gruplara desteğini kessin, bu kriz 3 günde biter!” Ne yazık ki, Türkiye Suriye'nin bu iç meselesinde açıkça isyancılardan yana taraf olarak, saygın bir arabulucu olmak imkânını da kaybetti. Türk kamuoyuna, hükümetin Suriye politikasının desteklenmesi için ne yalanlar söylendi! Dubai merkezli Suudî kanalı El Arabiya, Suriye'nin uçağımızı düşürmesi hadisesinde, Türk Milletini kışkırtmaya yönelik sahte belgeler yayınlamaktan çekinmedi. 22 Haziran 2012'de Akdeniz'in sularına gömülen jet uçağımızın iki pilotu canlı ele geçirilmiş! Sorgulandıktan sonra Rusya'dan öldürün emri gelmiş! Cesetleri 1.300 metre derinlikteki uçak enkazına bırakılmış! Bu aşağılık yalanlarla milletimizi kandırmaya çalıştılar. 'Suriye ordusu kimyasal silâh kullandı' iddiası bir başka yalandı. Birleşmiş Milletler Soruşturma Komisyonu'nun üyesi, eski savcı Carla Del Ponte, 5 Mayıs 2013'te İsviçre televizyonuna yaptığı, “Suriye'de ilk bulgulara göre kimyasal silâhı muhalifler kullandı” açıklaması herkesi şaşırttı. ABD istihbaratının bilgilerine göre, Nusra ve IŞİD kimyasal silâh kapasitesine sahipti. Pentagon'a bağlı, Ulusal Saha İstihbarat Merkezi'nin gizli raporuna göre ise, IŞİD sarin gazını Irak'tan Türkiye'ye sokmuştu. Bunların bir kısmı yakalanırken, daha fazlası Han el Asel'de Suriye askerleri üzerinde kullanıldı! İkinci vaka, 24 Mart 2013'te Şam yakınlarında Adra'da yaşandı. Fakat ısrarla, kimyasal silâhı Suriye devletinin kullandığı iddiaları sürdürüldü! Hâlbuki, ÖSO sözcüsü Bessam Dade, Ocak 2013'te Anadolu Ajansı'nın sadece Arapça sitesinde yayımlanan demecinde, kimyasal silâha sahip olduklarını, gerekirse kullanabileceklerini söylemişti! Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.