Suriye'deki ayaklanmanın üzerinden bir buçuk yıl geçti; Beşar Esad hâlâ görevinin başında! Hâlbuki, ayaklanmanın ilk günlerinde, bizim 'Derin Stratejistler' Esad'a birkaç haftalık ömür biçiyorlardı! Televizyonlarımızda Suriye hakkındaki programlarda insanın midesini bulandıracak düzeyde çok basit bir dezenformasyon politikası sürdürülüyor. Nagehan Alçı, Mustafa Akyol gibi ekran bülbüllerinin savaş kışkırtıcısı söylemlerini dinlemek işkenceden beter. Rahmetli Attilâ İlhan, emperyalizmin sözcülüğüne soyunmuş 'aydınlar' için, “Nasıl oldu da Cumhuriyet, o bilinçli inkılâp aydınlarının yerine, bu Soğuk Harp aydınlarını üretebildi?” derdi. Ne kadar da çoklar! Dezenformasyonun ölçüsünü iyice kaçırdılar. 'İsrail Esad'ın gitmesini istemiyor!' haberleri belirli aralıklarla basında yer alıyor! Türk halkının İsrail karşıtlığını biliyorlar ya! El Arabiya televizyonu, Akçakale'ye düşen top mermisi ile 5 vatandaşımızın hayatını kaybetmesinden birkaç gün önce tuhaf bir yayın başlatmıştı. Efendim, güya Suriye, düşürülen uçağımızın pilotlarını canlı yakaladıktan sonra öldürüp denizin dibine bırakmış! Akılları sıra, bunca yalan habere rağmen, bir türlü Suriye aleyhtarı yapamadıkları Türk Kamuoyunu etkileyecekler! Ne yapsalar, kamuoyunun kahir ekseriyeti hükümetin Suriye politikasını desteklemiyor. Anjelina Joli'yi ikinci kez getirdiler; o da tutmadı! Konunun uzmanları, 'pek kulak asan olmasa da' Suriye'nin başında meşrû bir yönetim bulunduğunu, bu yönetimine karşı sözde 'Özgürlük' diye ayaklanan, masûm insanların kanına giren silâhlı güçlere destek verilmesinin, bunların ülkemizi üs olarak kullanmalarına göz yumulmasının Uluslararası Hukuka aykırı olduğu gibi, ahlâkî de olmadığını ısrarla vurguluyor. Yani, 'sevsek de, sevmesek de' Suriye'de meşrû bir yönetim var! Peki, biz ne yapıyoruz? 'Hoşumuza gitmeyen' Suriye yönetimine karşı silâhlı bir ayaklanma içinde olanları destekliyoruz! “Suriye o kadar masûm değil, bu yönetim yıllarca Apo'yu topraklarında barındırmadı mı?” diyenler var. Evet, doğrudur, Suriye bu densizliği yapmıştır. Fakat, Orgeneral Attilâ Ateş'in 1998 yılında, Suriye sınırında yaptığı o ünlü konuşmadan sonraki süreçte, Suriye ile ilişkilerimiz gelişmiş, hattâ AKP iktidarı bu ülke ile “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşması” imzalamış, vizeler kaldırılmış; iki ülke arasındaki ticaret ve turizm ikiye katlanmıştı! Suriye bize ne yaptı da şimdi 'düşmanımız' oldu? Bugün bizim için asıl tehdit Suriye mi yoksa Irak'ın Kuzeyi mi? PKK çetesinin Barzani'nin kontrolündeki bölgede üslendiğini bilmeyen var mı? 'Türkiye'ye bir Kürt kedisini bile vermem' diyen bu insan daha dün bu ülkede ağırlanmadı mı? 'Türkiye seninle gurur duyuyor diye' alkışlanmadı mı? Irak'a karşı bir harekât yapmamızı engelleyenler kimler? Asıl düşman dururken bizi Suriye'ye yönlendirenler kimler? Suriye'de başka hesaplar var! 'Özgürlük' için savaştıkları iddia edilenler niçin Tunus'ta ve Mısır'da olduğu gibi kitle gösterileri yerine silâha sarılmayı tercih ettiler? Bu anlamsız savaş yüzünden birçok şehir âdeta harabeye döndü. Televizyonlardaki görüntüler insanın içini sızlatıyor. Buna sebep olanların Suriyeli olması mümkün mü? Nitekim, dış basında, Suriye ordusuna karşı savaşanların çok büyük bir çoğunluğunun başka ülkelerden gelen paralı savaşçılar olduğunu iddia eden haberler yayınlanıyor! Yani bu insanların derdi özgürlük değil! Dünyanın neresinde olursa olsun, bir ülkedeki meşrû bir yönetime karşı silâhlı ayaklanmaya kalkışan insanları o ülkenin meşrû yönetimi etkisiz kılmayacak da ne yapacak? Biz aynı şeyi PKK'ya karşı yapmıyor muyuz? Hükümetin Suriye politikasını muhafazakâr yazarlar da eleştiriyor. Bugün gazetesinde Adem Yavuz: “Olayların başından bu yana Türkiye'yi kontrolsüz bir şekilde Suriye'ye sokmak isteyen hayli geniş bir koalisyon olduğu ortada” diyor. İhsan Dağı, Zaman'da “Bugün eski Türkiye'nin dilinden düşürmediği bir ütopya gerçek oldu 'dört yanımız düşmanlarla çevrili'. Bu kadarını onlar bile başaramamışlardı” tespitini yapmış.Yine Zaman gazetesi yazarı, Ali Bulaç “İlk gün söylediklerimiz bugün için de geçerli. Otokrat, zorba ve baskıcı bir rejimi devirmenin yolu bu değil. Küresel/harici güçlere safça güvenilmeseydi dram bu boyutlarda olmazdı” diyerek Suriye politikasını eleştiriyor. 27 Haziran'da, Amerikan Brookings Enstitüsünde, üç düşünce kuruluşunun Pentagon öncülüğünde tasarladıkları savaş oyununun konusuna bakınız: “Türk tarafına bomba düşüyor. Halkta panik başlıyor. Bunun üzerine Türkiye'de yönetim olağanüstü toplantılarla tepki gösteriyor. İktidar TBMM'den tezkere geçirerek Suriye'ye giriyor!” Tezkereyi gerçekten de kabul ettik! Amerikalılar müneccim mi? Peki, Suriye'ye karşı sürdürülen bu düşmanca politika bize neye mal oldu? Suriye ile sınır ticareti tamamen bitti. Ortadoğu'ya ihracat Suriye üzerinden yapılıyordu; o da tamamen bitti! Artık Suriye üzerinden karayolu ile Hac'ca gitmek de mümkün olamayacak. Üstelik sığınmacılar için yaptığımız onca masraf da zaten açık veren bütçemize ek bir külfet yüklüyor! Suriye dört bir taraftan sıkıştırılıyor. Akçakale'ye kimin attığı kesin olmayan o bombadan sonra, Genelkurmay Başkanımız ve komutanlar Aşkale'ye giderek gövde gösterisi yaptılar! İnsan 'attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değer mi' diye düşünmeden edemiyor! Suriye'nin bize karşı oluşturduğu tehdit ile bizim buna verdiğimiz karşılık hiç de orantılı değil. Kaldı ki, Suriye 'konuyu araştırdığını, bunu, teröristlerin provokasyon amaçlı olarak yapmış olabileceğini' iddia ediyor. Nitekim, teröristler daha önce aynı şeyi Lübnan'a da yapmışlar! Bu arada İsrail'in Suriye sınırında bir askerî tatbikat başlattığını, Amerika'nın da Suriye Ürdün sınırına özel bir birlik yolladığını yorumsuz verelim! * Diyarbakır Emniyet Müdürü “Dağda ölen bir teröriste ağlamıyorsanız insan değilsiniz!” diye konuştu. Hükümet sözcüsü sayın Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamada Emniyet Müdürünün bu sözlerini 'şahsî' olarak 'takdirle' karşıladığını söyledi! Dağda ölen PKK'lıya ağlayacakmışız! Bize göre, asıl, milletçe bu hâlimize ağlamamız lâzım. Ne acıdır ki, henüz millete önderlik yapacak bir siyasî hareket ortada yok. Milletin yüzde 60'ı işte bu yüzden hiçbir partiye itibar etmiyor. 4 Kasım acaba bir milat olabilir mi? Umutla bekliyoruz. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.