Oda TV davasından tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, Weakyleaks internet sitesinde yayınlanan ABD Büyükelçiliği kriptolarının, ülkemizle ilgili olanlarından bir kısmını SIZINTIÜNLÜ TÜRKLER isimli bir kitapta yayınladılar. Bu kitap mutlaka okunmalı; okunmalı ki, ABD'nin iç işlerimize ne kadar nüfus ettiği anlaşılabilsin; ABD'den ve ABD kontrolündeki kadrolardan kurtulmadıkça Türkiye'nin kurtulmasının aslâ mümkün olamayacağı görülsün. “Tamam, iyi de, bu nasıl olacak? Bu cari açık ve dış borç yükü ortadayken, ABD olmadan nasıl ayakta kalırız?” diyenlere tavsiyemiz lütfedip, İstiklâl Harbi'ni ve Atatürk Dönemi'ni bir incelemeleri olacaktır. Bugün nasıl, AMERİKA ve AVRUPA BİRLİĞİ'ne biat edenler varsa, mütareke döneminde de, vatanın kurtuluşunu Amerikan ya da İngiliz mandası olmakta görenler vardı. Hattâ, Samsun'a Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çıkan Albay Refet Bey (Refet Paşa) bile, Sivas Kongresi'nde yaptığı konuşmada, şu sözlerle Mandayı savunmaktaydı: “Herhâlde bir Amerika kefaletini kabul etmek mecburiyetindeyiz! Yirminci asırda beş yüz milyon lira borcu, harap bir memleketi, pek mümbit olmayan bir toprağı ve ancak on, on beş milyon lira varidatı olan bir kavim için müzahereti hariciye olmaksızın idamei hayat etmek imkânı bulunamaz. Müstakil yaşamaya vaziyeti maliyemiz müsait değildir!” Dün, Cihan Harbi'nin sebep olduğu maddî ve manevî çöküşe rağmen başarmıştık; inanıyoruz ki, bugün de başarabiliriz fakat önce, sahip olduğumuz gücü idrak edebilmemizi engelleyen Psikolojik Harp'i etkisiz kılmamız gerekiyor. Bugün, medyamızın büyük bir bölümünün, milletimize nasıl bir zihin kontrolü uyguladığı meydandadır. Medyanın bu amaçla kullanılması için ABD'nin akıl verdiğini Weakyleaks belgelerinde de görebiliyoruz! Kitabın 22. sahifesinde, generallerin gözaltına alınmasından ve yargılanmasından memnun olduğu anlaşılan ABD Büyükelçisi, Amerika'da generaller hakkında nasıl soruşturma ve takibat yapıldığı hakkında da şu bilgiyi vermiş: “Amerika'da savcılar benzer bir durumda, bir generali sorgulama ihtiyacı ortaya çıktında, onları ziyaret eder. Onlara iddianame hakkında bilgi verir, sahip olduğu hakları anlatır. Tutuklama gibi bir durum var ise, ancak ciddî bir kanıt birikiminin sağlanması, mahkemede kabul edilmesi yüksek ihtimal olan bir iddianamenin hazırlanmasıyla mümkün olabilir. Burada ise durum farklıdır. Bilgi sahibi olduğundan şüphelenilen isimler bile otomatik silah taşıyan polisler tarafından ele geçiriliyor, basın önünde âdeta küçük düşürülüyor. Her zaman bu şekilde gerçekleşen bu süreç, son zamanlarda üst düzey askerler ve onların arkadaşları için de aynen uygulanmıştır. Şimdiye kadar, toplum önünde aşağılanan bu insanların pek çoğu sonuçta ya masum oldukları gerekçesiyle, ya da delil yetersizliğinden (Özel Kuvvetler Birimi'ne bağlı görevlilerin Bülent Arınç'a suikast düzenleyecekleri iddiasında olduğu gibi) serbest bırakıldılar.” Evet, ABD Büyükelçisi James Jeffrey 23 Şubat 2010 tarihli belgede aynen bu değerlendirmeyi yapmış! Türk ordusunun komutanları hakkındaki aşağılayıcı uygulamaların yandaş basında, 'Dokunulamayanlara artık dokunuluyor' diye savunulduğunu hatırlıyoruz! İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Weiner tarafından yazılmış 7 Eylül 2008 tarihli belgede, Şevket Pamuk, Murat Belge ve Halil Berktay gibi ünlü 'Türk' aydınlarıyla Ergenekon davası üzerinde yapılan görüşme anlatılıyor. Bu muhteremler, dava sürecinin kesintiye uğramadan gidebildiği kadar gitmesini istiyorlarmış! Başkonsolosun şu yorumu da ilginç: “Ergenekon Davası sadece bir avuç muhalifin ev temizliğinden ibaret olsa da, bu dava sorumlu biçimde ele alınması hâlinde, hiç kimsenin hukukun üzerinde olmadığını göstererek, Türkiye'nin demokratik sürecini güçlendirebilir. Yargının ve ordunun gönülsüz de olsa işbirliği ile sağlanacak bu şekilde bir son, hükümetin gerçekleştirdiği en büyük reform olabilir.” 'Dostumuz' ABD'nin adalet anlayışına bakar mısınız? Bu davada gerçekten suçlu kimseler yargılanmasa bile, 'yargının ve ordunun işbirliği ile' generallerin hapse tıkılmasının yani 'Dokunulamayanlara dokunulmasının' demokrasimizi güçlendireceği tespiti yapılabiliyor! Peki, Hukuk Devleti kavramı ne olacak? Bunun cevabını da 29 Ocak 2009 tarihli belgede ABD Büyükelçilik Siyasî Müsteşarı Daniel O'Grady Ergenekon davası hakkındaki şu yorumu ile veriyor: “Dava hukuken yanlış olabilir ama siyasî kazanımları bundan daha önemli” (S. 255). İyi de, bu Amerika'yı bize 'Hür Dünyanın Koruyucu Meleği' diye belletmemişler miydi? Bu ülkede, bu saflıkla 1950'lerde, “Amerika Amerika beraberiz seninle Hürriyet savaşında” diye şarkılar bestelenmemiş miydi? Hukuk Devletinin olmadığı yerde Hürriyet olabilir mi? Hukuk Devleti dedik de, imdadımıza Fransız Anayasa Konseyi'nin 'Soykırımı İnkârı Suç Kabul Eden' yasayı iptal eden kararı yetişti. Umarız, bu hukuk dersi, 'Demokrasinin Seçilmişlerin Dilediklerini Yapabilmeleri Demek Olduğuna İnandırılan' vatandaşlarımızın, Hukuk Devleti'nin, Bağımsız Yargı'nın ve Kuvvetler Ayrımı'nın anlam ve önemi üzerinde bir nebze olsun düşünmelerine vesile olur. 'İnşallah' diyelim ve devam edelim; kitaptaki belgelerden, komutanların Atlantikçi (yani Amerikancı), Avrasyacı ve Ulusalcı olarak sınıflandırıldığını; ABD'nin, AKP'ye alternatif olarak yükselecek milliyetçi bir siyaseti, 'Önemli Bir Tehdit Unsuru' olarak gördüğünü fakat yine de, Amerikancı siyasetler uygulanırken 'Milliyetçi' bir görüntü verilmesini istediklerini anlıyoruz! Milliyetçilikten ödleri kopuyor, fakat milleti kafeslemek için de milliyetçi bir görüntü verilsin istiyorlar! ABD askerlerinin 4 Temmuz 2003'de, Süleymaniye'deki Türk askerî karargâhına yaptığı aşağılık baskınla ilgili bir kriptoda, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar vekili Baki İlkin'in 5 Temmuz tarihinde ABD Büyükelçiliği Baş Müsteşarı Robert Deutsch ile yaptığı görüşmenin notları var. Bu notlardan, baskının gerçekleştirildiği sabah ABD askerlerinin Kerkük'te bina baskını tatbikatı yaptıkları, sonra yanlarına aldıkları KYB peşmergeleri ile kırk araçlık bir konvoyla Süleymaniye'ye baskına gittikleri anlaşılıyor! Saat 14.30 civarında, 150 ABD askeri Türk Özel Kuvvetleri'nin bulunduğu binaya iki sis bombası atarak giriyor. Askerlerimiz kelepçeleniyor ve kafalarına çuval geçiriliyor. Binanın önündeki Türk bayrağı yırtılarak indiriliyor. Askerlerimiz kötü muameleye maruz kalıyor. Gözaltına alınanlar Kerkük'te bir cezaevine götürülüyor. Bundan sonra, ABD askerleri, Süleymaniye'deki Irak Türkmen Cephesi Bürosunu basıyorlar. ABD'nin bu hareketini destekleyenlerin ABD'lilere, “Kerkük bugün kurtarıldı” yorumunu yaptıkları söyleniyor. Bu kalleş baskından cesaret alan Barzani taraftarlarının, Kerkük'te nüfus ve tapu dairelerini yağmaladığını hatırlatalım! Okuyun, bakın daha neler var! Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.