Anlaşılan o ki, Batı'nın vesayetini kıramadıkça, bu millet, daha çok şehit verecek ve şehitlerimizin ardından daha çok ağıtlar yakılacak! Şehitler günlük hayatımızın bir parçası hâline geldiğinden sayılar da artık anlamını kaybetti! Ne Afyon'daki 25 acı kayıp sonrasında ve ne de elim helikopter kazasında 17 askerimiz şehit düştüğünde, bir günlük yas tutulması bile kimsenin aklına gelmedi. Televizyonlar da mutat programlarını sürdürdüler! Bu acıları daha ne kadar çekeceğiz? Kaç defa bu sütunlarda yakındık; acaba 'dost' bellediğimiz ABD'de ya da Avrupa Birliği ülkelerinde bu boyutta bir terör hadisesi olsaydı; bizi teröristlerle Oslo'da pazarlık masasına oturtan bu ülkeler, teröristlere bizim kadar hoş görülü davranırlar mıydı? Bu terörist unsurlarla işbirliği içinde olanların, kendi ülkelerinin parlamentolarında milletvekili olarak görev yapmalarına izin verirler miydi? Dün bu ülkede, APO'ya 'Sayın' diyenler mahkûm ediliyordu; bugün Diyarbakır Belediye Başkanı Abdullah Öcalan'ın heykelini dikeceklerini ilân edebiliyor! İşbirlikçi, kalleş cinayet şebekesinin mensupları, teröristlerle savaşan komutanların yargılandığı davalarda şahit olarak 'görev' yapıyor! 'Açılım' denilerek verilen tavizler, bölücüleri yatıştırmak bir yana, terör örgütünün daha da küstah taleplerle karşımıza dikilmesine sebep oldu! Irak'ın bütünlüğünü savunan merkezî Irak yönetimini küstürmek pahasına 'Büyük Kürdistan' hayalleri kuran Barzani ile dost olduk! Bu yüzden Merkezî Irak yönetimi, TPAO'nun petrol arama izinlerini iptal etti! Irak'a ihracatımızın ve Irak'la iş yapan firmalarımızın da güç durumda olduğuna ilişkin haberler basınımızda yer almaktadır. Suriye üzerinden yapılan ve önemli bir yekûn tutan ihracatımız tamamen durdu! Suriye konusundaki politikamız sebebiyle Rusya ve İran ile olan ilişkilerimiz de giderek bozuluyor! Rusya Devlet Başkanı Putin'in ülkemize yapacağı ziyareti bu yüzden ertelediği ileri sürülmektedir. Eski Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, bir Mısır gazetesine verdiği mülâkatta, “Arap Baharı ile Amerika'nın, 'İsrail'in durumunu güçlendirmeyi amaçladığını', ABD'nin Mısır'ı üçe bölmek istediğini, Suriye'deki olayların sorumlusunun ABD ve İsrail olduğunu, Müslüman Kardeşler'in desteklenmesinin de bir ABD projesi olduğunu” iddia ediyor! Rus Araştırmacı Yegorin, “Libya Günlüğü” adlı kitabında, Libya'nın Batı bankalarında dondurulan 150 milyar dolarının yağmalandığını, Libya'da ne varsa talan edildiğini iddia ediyor! Libya bugün tam bir kaos içinde. Libya'nın 'demokratikleşmesi' için savaşan muhalif unsurlara Katar yönetimi 5.000 askerle destek vermiş! Bizim de muhaliflere yardım için 200 milyon doları uçakla Libya'ya gönderdiğimizi hatırlıyoruz! Sonuç meydandadır; bu ülkede binlerce vatandaşımız çalışıyordu, yüzlerce müteahhidimiz milyarlarca dolarlık iş yapıyordu. Arap Baharı'nın sonucu hem Libya halkı için ve hem de bizim için tam bir hüsran olmuştur. Libya'da Batı ile yaptığımız işbirliğinin sonuçları meydandayken; Suriye'de daha ihtiyatlı hareket etmemiz gerekmez mi? Bu iktidar işbaşına gelmeden önce, bu ülkenin yetki-lilerinden ayrılıkçı terör hadisesini 'Kürt Meselesi' diye de-ğerlendiren bir söylemi aslâ duymadık. Bugün artık, nur topu gibi bir 'Kürt Mesele'miz var! Kürtçe televizyon yayı-nından sonra, Anadilde eğitim yolunda bir adım olan 'Kürtçenin seçmeli ders olmasının' kabulüne de şahit ol-duk! Anadillerinden daha iyi Türkçe bilen KCK sanıklarının 'Anadilde savunma yapmak' direnişi de sonuç vermek üzere! Teklif Meclis'e sunuldu! Fakat bu teklifi eksik bulmuş-lar! Mahkemelerde Kürtçe tercüme yapacak olan-ların ücretlerinin de devlet tarafından karşılanmasını istiyorlar! Büyükşehir Belediyelerinin sayısını 29'a çıkaran ve Belediye Başkanlarını olağanüstü yetkilerle donatan yasa da nihayet Meclis'ten geçirildi. 'Büyük Kürdistan' hayallerinin açıkça telâffuz edildiği bir ülkede yerel yönetimleri bu kadar güçlendiren bir kanunun ülke barışına hizmet edeceğini düşünmek nasıl bir akıl tutulmasıdır? Başbakanımız Almanya'da yaşayan Türklere Alman Millî takımına giren Mesut Özdil'i örnek göstererek, Almanya'da yaşayan 3,5 milyon Türk vatandaşımızın Almanya'ya entegre olmasını, yani asimile olmasını isterken, Türkiye'de bağımsız devlet peşinde koşanlara 'Entegre Olun' demiyor; onlara, dünyada örneği görülmeyen bir şekilde taviz üstüne taviz veriliyor; devlet eliyle ikinci bir millet yaratılıyor! Dicle TV'de seyrettiğimiz bir programda bir izleyicinin “Niçin Kürtçe konuşmuyorsunuz” eleştirisine; programda konuk olan, Kürtçe anadilde eğitimi savunan fakat Kürtçe bilmediği anlaşılan şahsın “Kürtçe konuşmuyorum, çünkü Kürtçeyi katletmek istemiyorum” cevabını verdiğine şahit olduk! Kürtçe bilmedikleri hâlde 'Kürtçe anadilde eğitim' diye ısrar ediyorlar çünkü 'Küresel Patron' böyle istiyor. KCK sanıklarının birçoğu da kendilerini ifade edecek kadar Kürtçe bilmedikleri hâlde Kürtçe savunmada ısrar ediyorlar ve bunun için de 'Sözde Aydınlar'ın destekledikleri açlık grevleri yapılıyor! Kürtçe savunma hakkının tanınması terör örgütü için önemli bir kazanım olacak. Maalesef hükümet bu konuda da tavizci bir anlayış içindedir. Hâlbuki, Diyarbakır eski Belediye Başkanı Mehdi Zana'nın önceki yıllarda 'Kürtçe Savunma Hakkı' için yaptığı başvuru A.İ.H.Mahkemesi tarafından reddedilmişti! Yani bu konuda, Avrupa Birliği'nin bize yapacağı baskılara karşı, kapı gibi bir mahkeme kararı var! Fakat, ne yazık ki, bu kararı uygulayacak iradeye sahip bir yönetime sahip değiliz! Medyada yürütülen psikolojik harbin etkisiyle, 'Kürt Meselesi' diye bir meselenin varlığına inandırılan ve bu yapay meselenin ancak 'Siyasî çözüm' konusu olduğunu düşünenlere şunu hatırlatalım ki, ayrılıkçı terör hareketi tamamen işbirlikçi bir harekettir. Bu ayrılıkçı hareketin militanları aslâ ve kat'a bir Amerikan ya da İsrail askerine kurşun sıkmazlar. Onların tek hedefi Türk askeri ve güvenlik güçleridir. 'Kürt Meselesi'ni emperyalizmin bölge amaçlı senaryolarının bir parçası olarak düşünmek zorundayız. Yaratılmak istenen 'Mağdur Millet' tuzağına düşülmemelidir. Mağdur olan bir millet varsa o da Türk Milleti'dir. Türkler tarih boyunca Kürtleri ayrı tutmamışlardır. Türkün sahip olduğu hakların tümüne Kürtler de sahip olmuşlardır. Tekrar hatırlatalım: Hepsi de birer Türk Devleti olan, Harzemşahlar, Büyük Selçuklular, Timur Devleti ve Şah İsmail'in kurduğu Safevi Devleti bin yıldan uzun bir süre İran'ı yönetmiştir. Bugün de İran'da 30 milyona yakın Türk yaşamaktadır. İran'da Türkçe eğitim ve televizyon yayını yoktur! Yine, bin yıl Türk hâkimiyetinde kalan Irak ve Suriye'de de aynı durum söz konusudur! Bu ülkede tarih boyunca kurulmuş bir tek Kürt Devleti yoktur. 'Kürt Meselesi' emperyalist 'dostlarımız' tarafından bölgemizdeki hâkimiyetlerini sürdürmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır ve ne yazık ki, Batı'ya bağımlı iktidarların aczi yüzünden bugün içinde bulunduğumuz boyutlara ulaşabilmiştir. Batı'ya bağımlı olmayan bir iktidar işbaşına geldiğinde inanınız en fazla bir yıl içinde bu mesele kökten bir çözüme kavuşur. Her şeyden önce milletimiz bu gerçeği görmelidir. ABD'nin ve Avrupa Birliği'nin vesayetinden kurtulmadıkça bu acıları ve daha da büyüklerini daha yıllarca yaşamamız kaçınılmazdır. Türkiye Avrupa'dan, Atlantik ötesinden müttefikler edindikçe başının belâdan kurtulması mümkün değildir. II. Abdülhamid'in, İngiltere ile ittifak yapmak isteyen Sadrazam Kâmil Paşa'ya verdiği direktif Rusya ile iyi geçinmemizin önemine işaret etmekteydi. Atatürk de aynı politikayı sürdürmüştür. Türkiye bu politikayı İsmet Paşa ile 1939 yılında terk etmiş, sonraki iktidarlar da aynı yolda yürümüşlerdir. Yapılması gereken, bir an önce Sultan Abdülhamid'in ve Atatürk'ün dış politikasına dönülmesidir. Bu konuyu daha ayrıntılı olarak ele alacağız. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.