AKP iktidarının bu 'güvenli bölge' saplantısı oldukça eskidir. Suriye sınırımızdaki mayınlı araziler, mayınların temizlenmesi şartıyla bir İsrail şirketine verilebilseydi, daha o zaman güvenli bölge gerçekleşmiş olacaktı!
CHP sözcüsü Ünal Çeviköz, “Suriye'de ABD ile işbirliği yapmalıyız” diyor!
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Fahrettin Altun da, “Amerika'nın Suriye'deki çıkarlarını sadece biz koruyabiliriz” açıklamasını yapıyor! Sayın Altun, daha sonra, şunları da ekliyor sözlerine: “Aynı zamanda Rusya ve İran'la birkaç yıldır devam eden yakın işbirliğimizi sürdüreceğiz!”
Görüldüğü gibi, iktidarda da muhalefette de, kafalar karışık! Suriye'yi bu duruma getiren Amerika ile işbirliği yaparak neyi, nasıl düzelteceğiz?
Kanal 24 televizyonunda 13.1.2019 tarihinde, Prof. Hasan Köni'nin de katıldığı bir programı izliyoruz. Sayın Köni, Suriye politikamız konusunda şu çarpıcı tespitleri yapıyor:
“Biz bu işe hiç bulaşmayacaktık. Biz muhalifleri desteklemeye başlayınca, Esad Türkiye sınırındaki askerlerini çekti ve PKK Suriye'nin Kuzeyine yerleşti! Bu sonucu biz sağlamış olduk. Esad bizim hiç ummadığımız bir hamle ile bizi PKK ile yüz yüze bıraktı!”
O tarihlerde yandaş basın, Esad'ın sınırlarımızdan askerlerini çekmesini, 'Esad PKK'yla anlaştı' diye yazmıştı! Olayları okuyabilme yetenekleri işte bu kadar kısır! Hâlbuki, biz, Amerika'nın peşine takılıp, muhalifleri desteklemeseydik, Suriye sınırdan çekilmeyecek ve Suriye'nin Kuzeyinde, ülkemize karşı da büyük bir tehdit olan, Amerika'nın himayesinde bir PKK yapılanması gerçekleşmeyecekti. Yandaş basın, bunu bile görecek ferasete sahip değil! Neymiş efendim 'Esad sınırımızdan askerlerini çekmişmiş!' Peki, ne yapacaktı? Kuvvetlerini merkeze yığmasa, Şam'ı ele geçirmek isteyen teröristleri nasıl def edebilecekti?
Türkiye sadece güneyinden kuşatılmıyor; ayrıca Akdeniz'de de, ABD ve AB'nin tam bir kuşatması altındayız! Son aylarda Akdeniz'de İsrail ve Yunanistan'ın katılımıyla yapılan tatbikatları hatırlatmak isteriz! Noble Dina ve Nemesis isimli tatbikatların isimleri bile anlamlı! Adamlar bağıra bağıra, 'Hedefimiz Türkiye'dir diyorlar!
Avrupa Birliği üyesi yedi Akdeniz ülkesinin oluşturduğu “MED7” birliğinin beşinci toplantısı, daha yeni, Güney Kıbrıs'ta yapıldı. Yapılan açıklamada, 'Güney Kıbrıs'ın tek yanlı ilân ettiği Münhasır Ekonomik Bölgede mevcut olan doğal kaynakların kullanılması hakkına tam destek belirtilirken, 'Kıbrıs'ın egemenliğine saygı duyması yönünde' Türkiye'ye çağrıda bulunuldu ve Türkiye'nin uluslararası hukuka aykırı eylem ve tehditlerden kaçınması gerektiği 'UYARISI' yapıldı!
Durum budur! Bu durumda olan Türkiye, ulusal hak ve çıkarlarının doğrultusunda jeopolitik ihtiyaçlarının gereği olarak, öncelikle ve derhâl Suriye ile diplomatik ilişki kurmalıdır. Tabiî bu arada, güçlü bir İç Cephenin öneminin idrak edilememesinin, başta gelen sorunumuz olduğunu da belirtmeyiz. Beka sorunumuz olduğumuzu iddia eden iktidar, nedense İç Cephe'yi güçlendirecek adımlar atmaktan imtina ediyor! Bu da iktidarın bir başka çelişkisidir.
Türkiye Amerika tarafından kuşatılmak isteniyor. Hâlbuki, 'miyoplukları nedeniyle', Amerikan işgalini göremeyerek, Rusya tarafından kuşatıldığımızı iddia edenler var! Meselâ Sözcü Gazetesi yazarı Zeynep Gürcanlı bunlardan birisi. Soğuk Harp'in Amerikancı bakışından olsa gerek, Rusya'nın da, bizim gibi, Amerika'nın hedefinde olduğu bir türlü görülemiyor!
Gürcistan'ın ve Ukrayna'nın bu ülkeden nasıl kopartıldığını hatırlayalım! Ukrayna Kilisesinin Moskova'dan kopartılmak için tezgâhlanan oyuna ne yazık ki, biz de âlet olduk! Hatırlanacağı gibi, geçen aylarda Ukrayna Devlet Başkanı ve eşinin katıldığı bir törende, Fener Rum Patrikhanesi, Ukrayna Ortodoks Kilisesinin bağımsızlığına karar vermişti! Biz de, Fener Patrikhanesi'nin olmayan bir yetkisini (Ekümeniklik) kullanmasına müsaade etmiş olduk!
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı sayın Putin, unutulmuş olan Adana Mutabakatını gündeme getirdi. İktidar sözcülerinin yaptıkları açıklamalardan, bu mutabakat hakkında da yeterli bilgiye sahip olmadıkları anlaşılıyor. Efendim, 'bu mutabakata göre, Suriye'nin 50 kilometre içine girebilirmişiz!' Bu doğru değil. Adana Mutabakatı, terörle mücadelede Suriye ile işbirliği yapmamızı öngörüyor. Bazı iktidar sözcülerinin ve yandaş yazarların açıklamalarından, Suriye'nin Kuzeyindeki varlığımızın kalıcı olmasının arzu edildiği de anlaşılıyor! Peki, böyle yaparak, bir yandan Suriye'nin toprak bütünlüğünden söz ederken, diğer yandan da, Suriye'nin federal bir yapıya sürüklenmesine çanak tutmuş olmuyor muyuz?
Yoksa iktidar, gerçekte Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana değil mi?
Sayın Putin, Adana Mutabakatını gündeme getirerek, bize aslında, 'Suriye ile bir araya gelin' mesajı verdi. Fakat sayın Cumhurbaşkanı yaptığı bir açıklamada, yine, 'Bir milyon kişinin ölümünden sorumlu bir insanla nasıl bir araya gelirim!' söylemini sürdürdü!
Suriye'de, devlet yanlısı ve muhaliflerden bir milyon kişi hayatını kaybetmiş olabilir. Fakat elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim: Suriye, Haydut Devletler tarafından içten karıştırılmasaydı ve biz de, başlangıçta bu devletlerle birlikte hareket etmeseydik, Suriye'de
böyle bir tablo meydana gelir miydi? Bugünkü tablodan Suriye Devlet Başkanı'nı sorumlu tutmak hakkaniyete uygun mudur?
Yandaş basın çalakalem Esad'a saldırıyor. Baba Esad dönemindeki 'Sünnî Katliamı' da 'Esadların diktatörlüğünün kanıtı olarak' sık sık hatırlatılıyor! Gazeteci Fehim Taştekin, “Suriye” isimli kitabında, bu konuda önemli bir bilgiye yer vermiş. Suriye Müslüman Kardeşler Örgütü'nün (İhvan), 1980'lerdeki Hama'da gerçekleştirdiği ayaklanma girişimini yerinde görmüş bir gazeteci olan Thomas Freidman, bu konuda, ülkemizdeki Suriye düşmanlarının dikkatle okumaları gereken şu tespiti yapmış:
“Hama katliamı görece, yeni Ulus-Devlette, Suriye'yi 20. yüzyılın seküler bir Cumhuriyeti olarak inşa etmek yolunda elde edilen her şeyi tersine çevirmeyi amaçlayan, gerici unsurları -yani İslâmcı fundamentalistleri- bertaraf etmeye çalışan modernizm yanlısı bir devlet başkanının doğal tepkisi olarak görülmeli. Dolayısıyla, eğer Hama katliamından sonra birileri, Suriye'de tarafsız bir kamuoyu yoklaması gerçekleştirebilseydi, Esad'ın isyana yaklaşımı, muhtemelen Sünnî Müslümanlar dahil, halkın büyük bir çoğunluğundan onay alırdı. Herhâlde, şöyle derlerdi: 'Lübnan gibi 14 yıl iç savaş yerine, Hama'da yaşanan bir ay daha iyidir!'”
Hatay valisi Celalettin Lekesiz'in, bir raporunu da burada hatırlatmak isteriz. Sayın Lekesiz, Mart 2014'te İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği raporda IŞİD tehditlerini sıralayarak, Bakanlığa şunları önermekteydi: “ABD'nin 11 Eylül'den sonra izlediği politikayı biz de izleyelim ve yabancı mücahitlerin Suriye'ye illegal geçişini önleyelim!”
Hatay valisinin raporundaki şu uyarı da önemli: “Ülkemiz açısından ağır bir tehdit oluşturan IŞİD'in, Suriye alanında hâkimiyet tesis etmesi ve sınır bölgelerini ele geçirmesi hâlinde, kendi inançlarına göre, 'İslâmî kurallara uygun yaşamayan Türkiye', tamamen hedef hâline gelecektir. Eylemlerin Türkiye'ye döneceği muhakkaktır!”
İktidar hiçbir uyarıya aldırış etmedi ve bugünlere gelindi!
Bunların hepsine bir kalem çekelim. Şimdi artık doğru olanı yapmak zamanıdır. Şimdi artık Suriye ile barışmak zamanıdır. Bu coğrafyayı bin küsur yıl adaletle yöneten bir millet olarak, bize kaosa değil, barışa hizmet etmek yakışır.
14 Şubat tarihinde Soçi'de yapılan toplantıda, Suriye'nin toprak bütünlüğüne bir kez daha vurgu yapıldı. Irak ve Lübnan'ın Astana Süreci'ne katılmaları kararlaştırıldı. Sayın Putin'den sonra, İran Cumhurbaşkanı Ruhani de Adana Mutabakatı'nı hatırlatarak, 'Suriye'nin meşrû hükümeti ile işbirliği yapılmasının bölge barışı için önemini vurguladı. Bunlar, ülkemizin bekasını çok yakından ilgilendiren, 31 Mart seçimlerinden çok daha önemli gelişmelerdir.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.