Gaziantep'teki, kanlı terör olayından sonra, adres konusunda rivayet muhtelif. Elde hiçbir kanıt olmadığı hâlde Suriye'yi işaret edenler var! Gerçi, iktidarın ne idüğü belirsiz muhaliflere verdiği destek sebebiyle, PKK taşeron olarak kullanılmış olabilir de, bu katilleri, bizi Suriye'ye karşı kışkırtmak amacıyla, İsrail de kullanmış olamaz mı? Unutanlara hatırlatalım: İsrail'in en büyük düşmanı Suriye'dir ve Suriye'de, 'bizim de katkımızla' sürmekte olan iç savaşı İsrail keyifle izlemektedir! Ayrıca, Obama bize durup dururken niye sopa gösterdi? 'Sopanın mesajı' üzerinde hiç düşündük mü? Pardon, bir de El Kaide var! 'Özgür Suriye Ordusu' denilen katillerin saflarında Esad yanlılarına karşı savaşan CIA kontrolündeki El Kaide! Aralarında kimler yok ki; Libyalılar, Çeçenler, Afganlılar ve bu ülkenin kandırılmış insanları! Eğer Gaziantep'teki patlamanın arkasında El Kaide varsa, Suriye'deki kaosun baş sorumlularından olan bu iktidar elini başına koyup “Biz ne yaptık?” diye düşünmelidir. Aklımıza bir hoca fıkrası geldi. Hani Akşehirliler filden kurtulmak için Hoca'yı Timur'a gönderirler ancak karşılarında ikinci bir fil daha bulurlar ya! Biz de, ABD'nin bizi PKK belâsından 'kurtarmasını' beklerken, başımıza bir de El Kaide belâsı sarıldı! Evet, sözde, Suriye'nin özgürlüğü için savaşan işbirlikçi muhaliflerin içinde, paralı askerlerin ve yüzlerce El Kaide militanının bulunduğunu artık biliyoruz. Suriye ordusuna karşı savaşırken ölen 3 Türk'ün El-Kaide ile bağlantılı olduğu da meydana çıktı! Yani, Suriyeli muhalifler o kadar masum insanlar değil. Televizyonlarda uzun sakalları, ellerinde silahları ile bunların görüntülerini sıkça görüyoruz. Bunlar sözde Sünnî! “Allahu ekber” diye haykırarak güya Müslümanlıklarını ilân ediyorlar fakat öldürdükleri de Müslüman! Hâl böyle iken, Diyanet İşleri Başkanımızın, mübarek Kadir Gecesi'nde, “Suriye'de özgürlükleri için mücadele eden kardeşlerimizi muvaffak et!” diye, bu işbirlikçiler için dua etmesini ve kendisini dinleyen Müslümanlara da 'âmin' dedirtmesini nasıl değerlendirelim? Esad ve taraftarları da Müslüman değil mi? Sayın Başkan'ın bu davranışı emperyalizmin körüklediği Sünnî-Şiî çatışmasında taraf olmak değil midir? İktidarın Suriye politikasını, bu iktidarın baş destekçilerinden biri olan Nazlı Ilıcak bile eleştiriyor. Şu satırlar sayın Ilıcak'a ait: “Dış politikamızı değiştirirken yerine ne koyduk? Amerika hâlâ PKK'yı kullanıyor mu?... Lâfta destek çok da fiiliyatta durum nasıl? Suriye'ye boğazımıza kadar bulaşırken, herhalde tek amacımız Suriye halkını özgürleştirmek değildi. Herkes bir menfaat peşinde koşarken, bizim PKK'ya karşı korumasız kalma pahasına sadece insanî düşüncelerle bu bataklığa saplanmadığımızı ümit etmek istiyorum!” Sayın Hüseyin Hatemi de, Zaman gazetesindeki yazısında, Suriye'nin hâkim muhalif gücü olan Müslüman Kardeşler örgütü konusunda şu önemli uyarıyı yapıyor: “Suriye İhvanı (İhvan-ı Müslim'in yani Müslüman Kardeşler)liderinin Seyyid Kutub olduğu zannedilmesin. Cihan Haber Ajansına göre, Suriye İhvanı lideri Riyad El-Shakfa'nın 5 Mayıs günü verdiği beyanat internette bulunabilir. Mealen şöyle 'Ayaklanmaların Esed devrildikten sonra İran'a geçmesiyle, oradaki Kürt, Belûc, Türkmen, Arap Sünnîlerin de Şiîleri yok etmesi ile asıl İslâmî Bahar başlayacaktır!' Aklını yitirmemiş birisi bu sözleri duyunca, asıl amacın 'Esed'in zalimliği' değil, İran'ı, Kerbelâ'yı, Necef'i, Şam'ı, Afganistan'ın Taliban'ının yönetimindeki bölgelerden beter etmek olduğunu anlar. Bu gibiler, ırkçılığa dinî bir maske de geçirdikleri için, Ebu Hanife Sünnîliğini de, Şâfiliği de hedef almaktan çekinmezler. Oysa terörden asla bahar doğmaz.” PKK belâsına bir de mezhep savaşını eklediler! Böyle 'dostlarımız' oldukça, daha hangi belâlarla karşılaşacağımızı Allah bilir! Yaşadıklarımızı nasıl tercüme etmeliyiz? Batı, I. Cihan Harbi'nden sonra paylaştığı Osmanlı coğrafyasını yeniden şekillendiriyor! Projenin yeni adı BOP'tur. Sevr, yeniden önümüzdedir! Türk Milleti'nin ölüm fermanı olan Sevr Anlaşmasını, İstiklâl Harbi ile bertaraf ederek, Batılılara Lozan'ı kabul ettirmeyi başarmıştık. Bu Kutsal Vatanı önce Kuvayı Milliye şehitlerine ve gazilerine sonra Lozan'a borçluyuz. Ne acıdır ki, 'Lozan'ı imzalamak zorunda kalan düşmanlarımızın Türkiye'yi parçalamak emellerinden vazgeçtiğini sanmak' gibi vahim bir gaflet, Atatürk'ten sonra bu ülkeyi yönetenlere hâkim olmuştur; hem de, o büyük insanın müthiş bir öngörü ile yaptığı, “Efendiler, Misakı Millî neticeleri istihsal olunduktan sonra dahi millî idareyi gevşettiğimiz dakikada büyük kazancın elden gitmesi muhakkaktır” uyarısına ve Gençliğe Hitabe'sindeki açık mesajına rağmen! Atatürk'ün, “Bizi yutmak isteyen EMPYERYALİZM, bizi mahvetmek isteyen KAPİTALİZM” diye tanımladığı 'SİSTEMİN', bütün mazlum milletlerin uyanmasına sebep olmak gibi bir 'suçu' olan Türkiye'nin, 'Örnek Olmak Vasfını' sürdürmesini seyretmesi mümkün müydü? Türkiye yeniden emperyalistlerin vesayetine alınmalıydı ve ne acıdır ki, vesayet kemendini biz, kendi ellerimizle boynumuza geçirdik! Sâdâbat Paktı'nın imzalanmasından sonra İran Şahı, 'Hazreti Atatürk' dediği, Atatürk'e bir telgraf çekerek, “İmzacı devletlerin, Atatürk'ün emperyalistlere karşı açtığı mücadele sâyesinde var olduklarını ve bu sonucu ona ve Türk Milletine borçlu olduklarını” bildirir (D.Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi, Cilt III, s. 1469). İran Şahı'nın minnetle dile getirdiği bu gerçeğin, kıbleleri Washington olanlar tarafından idraki mümkün değildir. Atatürk'ün 1937 yılında kurduğu Sâdâbat Paktı'nın(üyeleri Türkiye, İran, Irak ve Afganistan'dı) anlamı ve önemi çok iyi kavranmalıdır. Sâdâbat Paktı, Sünnî-Şiî ayırımı gütmeden, bölgemizdeki Müslüman Devletlerin dayanışmasını amaçlamaktaydı. Türkiye Mısır'la da dostluk ilişkileri kurmuş; iki ülke arasındaki münasebetler, 7 Nisan l937 tarihinde, Ankara'da imzalanan dostluk anlaşması ile pekiştirilmişti. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Tahran ve Kahire saraylarını yakınlaştırarak, Sünnî ve Şiî mezhepleri arasındaki yumuşamayı sağlamak amacıyla Kral Faruk'la prenses Fevziye'nin evlenmesinin gerçekleştirilmesinde de rol oynamıştı (D. Avcıoğlu, age. Cilt III. s. 1470)! O büyük insanın, Sünnî-Şiî yakınlaşmasına verdiği önemi görüyor musunuz? Bir de, bugün, mezhep çatışması çıkarılarak, bölgenin kan gölüne çevrilmesi için kurulan tezgâhlara ve bizim üstlendiğimiz rollere bakın! Peki, ne yapacağız? Tarihten bir hatırlatma yapalım: 27 Mayıs'ın lideri Cemal Gürsel'in Çankaya Köşkü'nde, 28 Mayıs 1960 tarihinde ABD Büyükelçisine söylediği: “Maaşları ödeyecek para yok!” sözü aynı zamanda, ABD'nin baskısıyla, Plânlı Karma Ekonomi siyasetinin terk edilmesi sebebiyle, 10 yılda gelinen durumun da bir özetidir! Bugün de farklı bir durumda değiliz. Dış borçlarda ve cari açıkta rekor üstüne rekor kırıyoruz! Peki, çare ne? Çare, önce, “Dünyaya mı kapanacağız?” tezgâhı ile, bu ülkenin dünya finans kapitali çetesine teslim edildiğini görecek ve bir an önce bundan kurtulmaya bakacağız. Korkmayın, Batı'dan koparsak aç ve açıkta kalmayız! Sâdâbat Paktı'nı kuran anlayış yeniden bu devlete hâkim olduğunda ülkemize ve bölgemize barışın ve refahın geleceğine emin olabilirsiniz. Bu yapılmadan PKK'yı yok etmek de mümkün değildir. Şu işe bakın ki, sözde, yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkeyiz fakat Emperyalist Haçlı İttifakı'nın da içindeyiz! Yeniçağ gazetesi yazarı sayın Arslan Bulut, Erzurum Lalapaşa Camii'nin mihrabında yazılı olan şu sözü hatırlatmış: “Gafleti uzun ve derin olanın devleti yok olur!” Son olarak bir de uyarı yapalım: Sivil-Asker ayrımı yapmadan hunhar cinayetlerini sürdüren işbirlikçi PKK çetesini hâlâ daha 'Özgürlük Savaşçıları' olarak görenler vatan hainidir. Diğer taraftan, bu katillerin şiddet eylemleri telin edilirken, kışkırtıcılara karşı uyanık olunmalı, sağduyu aslâ elden bırakılmamalıdır. 23.8.2012 Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.