Sayın Ahmet Takan, Yeniçağ gazetesindeki 21 Haziran tarihli yazısında, Rauf Denktaş'ın en güvendiği isimlerden biri olan, rahmetli Rüstem Tatar'dan söz etmiş. Rüstem Tatar, Kıbrıs'ta silâhlanarak, Türk köylerine saldıran Rumlara karşı koymak amacıyla, 1950'lerin sonlarında kurulan Türk Mukavemet Teşkilâtı'nın yeminli üyelerinden biri. 22 Mayıs 2019'da KKTC Başbakanı olan Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı Ersin Tatar işte bu Kuvvacı babanın oğlu! Başbakan olduktan sonraki yaptıkları da bir Kuvvacının oğlu olduğunu kanıtlayan işler.
Sayın Ersin Tatar'ın başında bulunduğu KKTC Hükümeti, 1974 yılından bu yana kapalı tutulan Kıbrıs'ın Maraş bölgesini açma kararı aldı. Bu konuda söylediği şu sözler, Kıbrıs'ta temel bir politika değişikliği olduğunu kanıtlamaktadır: “Maraş bizim topraklarımız içindedir ve orayı koruyan da bizim ordumuzdur. Türkiye'nin bilgisiyle bu yola girilmiştir. Kıbrıs'ta federal zeminli bir anlaşma zemini kalmamıştır. Müzakere masasına oturulacaksa yeni alternatiflerle oturulacaktır. Kıbrıs Türk halkı egemen bir halktır ve iki ayrı devlet temelinde sürdürülebilir bir anlaşma vardır. Bu saatten sonra kimse Kıbrıs Türkünü bir ortaklık cumhuriyetine itemez. Kıbrıs Türkü'nün buna onay vereceğini düşünmüyorum!”
Şu sözler de sayın Ersin Tatar'a ait: “Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin de hakları vardır. Yavuz ve Fatih gemileri bizim bölgelerimizde araştırma yapıyor. Türkiye hukuk içerisinde hareket ediyor. Rumların bunu hazmetmesi gerekiyor!”
Hatırlıyor musunuz “Yes be annem” günlerini? Hani şu, 2004 yılında, Kıbrıs Türklerine dayattığımız meşûm Annan Plânı günlerini! 2004'te, KIBRIS Cumhuriyeti olarak, adanın tümünü temsilen AB'ye katılmasına itiraz edilmeyerek GKRY başımıza belâ edilmişti. Hâlbuki, bu üyelik Londra ve Zürih anlaşmalarına aykırıydı!
Verdiğimiz tavizlerden güç alan ve ABD ve AB'yi de arkasında gören GKRY; KKTC karasularında sondaj çalışmaları yapan Fatih Sondaj gemisi çalışanları için tutuklama kararı çıkartmak cüretini gösterdi!
2004'te Kıbrıs direkten dönmüştü! Rumlar, Annan Plânı ile kendilerine verilen tavizleri az bulup da reddetmeselerdi, Kıbrıs da, tıpkı Balkanlar ve Ege adaları gibi gitti giderdi!
Rahmetli Rauf Denktaş'ın yerine seçilen Mehmet Ali Talât ve sonrasında Mustafa Akıncı ile KKTC zor günler yaşadı. Fakat, ne ise ki, bunca bocalamadan sonra sağduyu galip geldi de, yine, rahmetli Denktaş'ın çizgisine dönülebildi.
Bu arada, rahmetli Denktaş'a yapılanları da unutmadığımızı belirtelim. Türkiye'de konuşma yapmasına bile yasak getirilmişti. Ne günlerdi ama!
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın sözcüsü ve Müzakere heyeti üyesi Barış Burcu'nun Yakın Doğu Üniversitesine verdiği master tezinde, 1974 Barış Harekâtı 'Türk işgali' olarak nitelendiriliyor ve 1960 yılındaki garanti sisteminin muhafaza edilemeyeceği savunuluyormuş! Yine aynı zat, Kıbrıs'ın eski garantörleri “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” tezi gereğince, iddialarını geri çekmelidir; prensip olarak hiçbir garantörün müdahale hakkı olamaz diyormuş! Amiral sayın Soner Polat'ın 18 Eylül 2018 tarihli yazısından not etmişiz.
Kıbrıs'ı rahmetli Denktaş'tan sonra işte böyle bir anlayış yönetti. Fakat, bu kimliksizlerin yönetimi aynı zamanda adeta, nelerin yapılamayacağının da görülmesini sağlayan bir laboratuvar çalışması gibi oldu.
Sonuç, bir Kuvvacının oğlu bugün KKTC Başbakanı! Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı da onun gibi dimdik ve millî duruş sahibi bir isim olan sayın Kudret Özersay.
Ne diyelim; darısı başımıza! Peki, bizde de olur mu? Niçin olmasın! İşte İstanbul seçimleri! Sonuçlar meydanda! Sayın Ekrem İmamoğlu, iyi bir ekiple, doğru sloganlar belirleyerek, kendisinin, 'bu millete hizmete adanmış bir hizmetkâr olduğuna' milleti inandırarak nasıl başarılı olunabileceğini gösterdi. Kıbrıs'ta ve İstanbul'da gösterilen başarı Türkiye genelinde niçin gösterilemesin! Yeter ki, millete güven verilsin, doğru hedefler belirlensin ve bunlar milletimize anlatılabilsin! Bu yapılabildiğinde; KKTC'deki ve İstanbul'daki başarının Türkiye genelinde de tekrarlanması mümkündür. Fakat önce, millete hizmet etmeyi amaç edinmiş olan idealist insanlar, milleti çeşitli vaadlerle avuçlarına almayı başaran demagoglarla mücadele edebilecek kadar inatçı, cesaret sahibi ve tarih şuuruna sahip olmalıdırlar.
Ancak, bu mücadelenin amaçları milletimize çok iyi anlatılmalı ve milletimiz de buna inandırılmalıdır. Tıpkı, İstiklâl Harbi'nde büyük Atatürk'ün yaptığı gibi. Atatürk, gerçekçi hedefler belirleyerek milleti ikna etmeyi başararak İstiklâl Harbimizi kazanmıştı! Bugün, Çok Partili Hayata geçtiğimiz günden bu yana yapılan yanlışlar bu kadar açık ve seçik meydandayken, artık hata yapmak lüksümüz yoktur. Geçmişteki hatalar aynı zamanda, Yol Haritamızı da kendiliğinden meydana çıkarmış olmalıdır.
Önce, Atatürk-İnönü Farkı Anlaşılmalıdır!
Başımıza ne geldiyse, Atatürk'ün çizdiği Millî Rota'yı terk etmek yüzünden gelmiştir ve bunun en büyük sorumlusu İsmet Paşa'dır. Fakat ne yazık ki, tarihten habersiz birçok Atatürkçü ısrarla, İnönü'nün Atatürk'ün yaptıklarını devam ettirdiğine inanmaktadır. Türkiye siyasetini kontrol etmek isteyen güçler, 'Atatürk-İnönü birbirinin devamı' şeklindeki bir söylemi bu amaçla kullanmaktadırlar. Bu yüzden de, İnönü'nün Millî Şeflik Dönemi'nin (1938-1950) kötü hatıraları Atatürk'e mâl edilerek, milletimizin, Atatürk'ün kılavuzluğunda yürümesi önlenmektedir!
Burada tekrar hatırlatmak isteriz ki, Türkiye Batı Emperyalizminin dümen suyuna Atatürk'ün ölümünden sonra İnönü döneminde sokulmuştur. Türkiye, II. Dünya Harbi'nden sonra, Atatürk döneminde çok büyük bir başarı ile uygulanan Plânlı Karma Ekonomi Modelini terk ederek, ülkemizi Batı Emperyalizminin vesayetine sokacak olan Serbest Piyasa Ekonomisi Modeline geçmiştir. Bu nedenle, vatansever Türk aydınları önce Atatürk dönemini ve sonrasını çok iyi öğrenmek ve millete de öğretmek zorundadırlar. Bunu yapmayı başardıklarında her şeyin nasıl değişeceğini, milletin nasıl kendilerine teveccüh edeceğini de göreceklerdir.
Burada bir kez daha hatırlatalım: Atatürk Batıcı değildi. Türk Milleti'ne gösterdiği amaç Muasır Medeniyet seviyesinin de üstüne çıkmaktı!
Bunun nasıl olacağını da uygulamalı olarak göstermiştir:
l. ALTI OK'U rehber edinmek!
2. Plânlı Karma Ekonomi Modelini uygulamak!
3. Başta Rusya olmak üzere Bölge Devletleriyle işbirliği yapmak!
Atatürk'ün bu konudaki şu sözlerini özet olarak tekrar hatırlatalım: “Osmanlı'nın enkazı üzerinde kurulan devletlerin kaderleri birdir. Bu devletler emperyalist devletlerin yarattığı arazî kavgalarını aşarak, aralarında konfederasyonlara gidecek bir birlikler manzumesi kurmalıdırlar!”
1934'te kurduğu Balkan Paktı ve 1937'de, o tarihteki bağımsız Müslüman devletler olan İran, Afganistan ve Irak'ın katılımıyla kurduğu Sadabat Paktı o büyük insanın Bölge Merkezli politikasının iki büyük eseridir. Fakat, emperyalist devletlerin bölgemizde daha etkili olabilmeleri için, Türk Milletinin bu coğrafyada yaşayan milletlere düşman edilmesi gerekiyordu. Bunu da, 'Araplar bizi I. Dünya Harbi'nde arkadan vurdu' söylemini dillere sakız ederek başardılar! Hâlbuki, biz Sadabat Paktı Ruhu'nu yaşatmış olsaydık, bugün bu coğrafyada, bizi bu boyutlarda tehdit eden hadiselerin yaşanması mümkün olamazdı. Ne yazık ki, kültür emperyalizminin etkisiyle Batı Hayranı olarak yetiştirilen aydınlarımız ve siyasetçilerimiz bütün dikkatlerini Batı'ya yönelterek, bin küsur yıl adaletle yönettiğimiz bu coğrafyaya sırtlarını döndüler. Bugün birçok Arap aydını Türkleri sömürgeci olarak değerlendirmektedir. Hâlbuki, Türk yönetimi sayesinde bu coğrafya, yüzyıllarca Avrupa kapitalizminin vahşi sömürüsünden uzak kalmıştır! Tabiî bunu önce bu ülkeyi yönetenlerin bilmeleri gerekir ki, Arap kardeşlerimize de anlatabilsinler!
Bu hassasiyetlere sahip bir Millî Siyasetin başarısız olması mümkün değildir.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.