Yabancı Dilde Eğitimin, tıpkı dilde özleştirme gibi, aslında, kültürümüzü yozlaştırmak, kozmopolit bir gençlik yetiştirmek; 'Türk Milleti'nin ve Türk Millî Devleti'nin Küresel Güçlerin tam denetimi altına sokulması gizli amacını taşıyan' bir organize proje olduğundan söz ettik.
Bunu bilenler olduğu gibi; her şeyden habersiz; bu suretle ülkemizin çağdaşlaşacağını ve daha ileri bir ülke olacağını zanneden gafiller de var! O nedenle, konunun üzerinde biraz daha durmak gerekiyor.
Biz, Ortaokulda, Kemal Demiray'ın, “Güzel Türkçemiz” kitabını okumuştuk. Ne güzel bir kitaptı. Türkçeyi bize sevdirmişti. Atatürk'ten sonra -yeniden-, Batı ile halvet başlayınca, yavaştan yavaştan, Türk'e ait olan her şeyle bir mücadele başladı! Öztürkçecilik de, Türkçenin gelişmesi adı altında, Türk Dilinin yozlaştırılmasından başka bir şey değildi.
Hayatımıza yeni giren kavramlara Türkçe karşılıklar bulunmasına eyvallah; fakat dilimize yerleşerek Türkçeleşmiş Arapça ve Farsça kelimelerin atılması ve yerlerine uydurukça kelimelerin dayatılması da neyin nesiydi? Birkaç örnek verelim: “Neşriyat” kelimesi atıldı; “Yayın” ve “Yayım” kelimeleri kabul edildi. Bunları doğru düzgün kullanabilen yok!
“Nezaret” kelimesi yerine “Gözetim”; “Müşahede” kelimesi yerine “Gözlem” dendi. Bugün, TRT spikerlerinin bile bu kelimeleri karıştırdıklarını görüyoruz! Mahkûmu 'gözlem'; hastayı 'gözetim' altına alıyorlar!
Medyanın tamamında dil yanlışlarından geçilmiyor. Hâlbuki, Türkçe, birçok Türkoloğun ve yabancı dil uzmanının da belirttiği gibi, gerçekten müstesna bir dildir. Yağmur Atsız bir yazısında, Türkçenin bu üstünlüğü konusunda şu çok önemli bilgilere yer veriyordu: “İnternational Association for the Study of Child Language adlı bilimsel bir örgüt var. Çocuklarda dil meselesini etüt eden, milletlerarası bir kuruluş. Birkaç ay önce Berlin'de yapılan l0. toplantıları vesilesiyle yayınladıkları bir rapora göre, Türk çocukları 2-3 yaş arası, Türkçeyi konuşmaya başlıyorlarmış. Alman çocukları ise 4-5 yaş arası... Arap çocuklarında ise bu süre l2 yaş imiş...”
Aynı yazıda Atsız, 20. yüzyılın ilk yarısında son derece önemli eserler vermiş olan, Fransız Türkolog Jean Deny'nin şu tespitlerine de yer vermiş: “Türkçenin nerede doğup geliştiğini bilmeyen, bu dilin sanki çok eski zamanlarda bir dil bilginleri heyeti tarafından oturulup masa başında yaratıldığını sanır” (Tercüman, 23.01.2006).
Fransız Türkoloğu Jean Paul Roux da, Türk Dilinin bu mükemmelliğinin üzerinde durur ve Moliere'in, “Kibarlık Budalası” adlı eserinden şu değerlendirmeyi nakleder: “Şu Türkçe ne hayran kalınacak bir dil; az sözcükle çok şey söyler” (“Türklerin Tarihi”, s. 27, 36).
Kaşgarlı Mahmud, Divân-ı Lûgat- it Türk adlı eserinde, bakınız Türkçeyi nasıl yüceltiyor: “Ben Buhara'nın sözüne inanılır imamlarından birinden ve Nişaburlu başka bir imamdan kesinlikle duydum, her ikisi de senetleriyle bildiriyorlardı ki, Peygamberimiz (s.a) kıyamet belirtilerinden ve karışıklıklarından ve Oğuz Türklerinden söz ederken, 'Türk dilini öğreniniz, çünkü onların egemenlikleri uzun sürecektir' buyurmuşlardır. Bu söz doğru ise, sorgusu o ikisi üzerine olsun, onu öğrenmek vacip olur. Eğer bu sözün aslı yoksa, akıl da bu dili öğrenmeyi zaten emreder” (“Türkiye Tarihi” Cilt I, s. 324).
Büyük şairimiz Yahya Kemal'in, “Bu dil ağzımda annemin ak sütüdür” diye tanımladığı ve medeniyetimizin, gelişmemizin, irfanımızın kaynağı kabul ettiği bu kadar mükemmel bir dile sahibiz. Fakat, Millî Eğitimimize hâkim olan Batı Hayranları, kendi dillerinde bu kadar kolay konuşup anlaşabilen çocuklarımıza, Ana Okullarında bile İngilizce öğretmeye kalkıyorlar! Hem bu kararı alıyorlar. Fakat hem de halktan gizliyorlar! Çünkü, yaptıklarının doğru bir şey olmadığını kendileri de biliyorlar.
22 Nisan 200l tarihli Talim Terbiye Kurulu'nun bu konudaki kararından ne Meclis'in ne de Bakanlar Kurulu'nun haberi var!
Yabancı Dilde Eğitimi karşı çıkan Türk Dil Kurumu eski Başkanlarından Başkanı Prof. Dr. Şükrü Akalın da, Anayasamızın 3. maddesine göre, “Eğitim Dilinin Türkçe olduğunu, bu sebepten bu uygulamanın Anayasamıza da aykırı olduğunu, gerek devlet okullarında, gerekse özel okullarda eğitim dilinin Türkçe olması gerektiğini, 'Türkçe bilim Dili değildir' düşüncesinin de, gerçekleri yansıtmadığını, Türkçenin 9. yüzyıldan itibaren bilim dili olarak gelişmeye başladığını” belirtmektedir (Yeniçağ, 3.10.2004).
Fakat her nasılsa, anayasamıza aykırı bir şekilde, yabancı dilde eğitim devam ediyor! İngilizce eğitimle, Türk çocukları aynı zamanda İngilizce düşünmeye de zorlanıyorlar. Hâlbuki, bir insan, en büyük başarıları ancak kendi diliyle düşünürse yakalayabilir.
Yeditepe Üniversitesi'nin kurucusu Bedrettin Dalan'ın, bir TV kanalında söyledikleri, bu konuda acı bir gerçeğin de tespitidir: “Yabancı dilde eğitimin yanlışlığına inanıyorum. Fakat biz kendi üniversitemizde Türkçe eğitime geçsek, öğrenciler bizi değil, yabancı dilde eğitim yapan başka üniversiteleri tercih ederler. Üniversiteleri Türkçe eğitime ancak devlet zorlayabilir!”
2003 yılı başlarında, bir süre Millî Eğitim Bakanlığı yapan Erkan Mumcu, TV'deki bir konuşmasında, yabancı dilde eğitimi savunurken, “Bu ülkede yabancı dilde eğitime düşman olanlar var” demekteydi! Millî şuûr sahibi bir Türk'ün, yabancı dilde eğitime karşı çıkmasından daha tabiî ne olabilir? Devlete hâkim olan kadroların feraseti ne yazık ki, bu kadar kıt!
Yabancı dil bilmek elbette iyi bir şeydir, bir insanın mesleğini geliştirecek düzeyde bir dil öğrenmesi kuşkusuz yararlıdır. Ancak, herkesin kendi ana dili düzeyinde bir başka dili öğrenmesinin hiçbir gereği ve yararı yoktur. Bu, sadece bir kaynak ve zaman israfıdır.
1957 yılında yapılan 6. Maarif Şûrası sebebiyle, yazar Sâmiha Ayverdi'nin, eğitimde millî politikaları savunan ve devrin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar tarafından yayını durdurulan bir yazı dizisinde yaptığı şu tespitler dikkatle okunmalıdır: “Fertler gibi içtimaî bünyeler de, biyolojik ve psikolojik iki ayrı veçhe taşır. Onun dış yüzünü görmek, eksikliklerini gidermek ve zamanın icapları gereğince hazırlayıp yetiştirmek nispeten kolaydır. Ama içtimaî bir bünyenin içini görmek ve tanımak çok zordur. Hele bu bilinmeyen, bir yabancının elleriyle asla çözülemez. Unesco'nun ve Birleşmiş Milletlerin beynelmilel şöhreti, bu sırlı kapının anahtarı hiç olamaz. Binaenaleyh, halk terbiyesinde yabancı mütehassısları rehber tanımak ve onlara, Türk halkının, Türk köylüsünün istikbâli ile oynayacak tasarruf ve üstünlük hakkını vermek, bizce tarihî bir dalâlettir. Mazimizi tetkik edecek olursak, gerileme devirlerimizin bir hastalığı olan ecnebi müdahale ve tavsiyelerinin, daima fikir selâmetimizi kaybettirip şaşırttığı ve tehlikeli kararlara götürdüğü müşahede olunur. Birleşmiş Milletler ve Unesco, dünyayı kendi hâline bırakmıyor. Sebebi? Onu inceleyip deşmek, bu mevzuun dışındadır. Yalnız şu var ki geri kalmış milletler bulundukları hâli muhafaza etmek isteseler de, adı geçen teşkilât, onları dilediği istikâmete sevk etmek hususunda kararlı bulunuyor” (Maarif Davamız”, s. 88)!
Konfüçyüs'ün önemli bir sözünü hatırlatarak bitirelim: “Bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız önce dilini bozun!”
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.