Ünlü müzisyenimiz Kıraç, yabancı dilde eğitime karşı çıkarak, eğitimin Türkçe yapılmasını savundu. Vay sen misin İngilizce eğitime karşı çıkan; kıyamet koptu!
Tarih şuuruna sahip bir Türk vatanseveri yabancı dille eğitimi savunabilir mi? Tabiî ki, savunamaz. Fakat mesele, vatanseverlerin bu ülkedeki durumlarıdır!
Eski İçişleri Bakanlarımızdan Saadettin Tantan'ın, bir mülâkatındaki sözleri, vatanseverlerin durumuna ışık tutmaktadır. Sayın Tantan, “Türkiye'de kritik noktalara vatansever insanlar gelebilirler mi?” sorusuna şu cevabı vermişti: “Ender gelebilirler, tesadüfen gelebilirler, ama bir anda da tasfiye olurlar” (Yeniçağ, 25.l2.2005)!
İşte mesele de burada! Ne yazık ki, bu ülkede kontrol artık bizim elimizde değildir. Vatanseverler bu ülkenin etkili makamlarında hâkim bir durumda bulunsalardı, hiç, Yabancı Dilde Eğitimi tartışır olur muyduk? Peki, biz bu duruma nasıl geldik?
Her şey Atatürk'ten sonra başladı! Bunun nasıl olduğunu bilenler var. Fakat bir türlü isim telâffuz etmiyorlar! 25 Mart tarihli, “Çıkış Yolu Ararken Hatırlamamız Gerekenler (1)” başlıklı seri yazımızda bunun nasıl olduğunu anlatmıştık. Amerika'yla, 27 Aralık 1949'da imzalanan Eğitim Komisyonu Antlaşmasıyla biz, çocuklarımızın Amerika tarafından devşirilmelerine imkân tanıdık! Atatürk'ten sonra, Batı Hayranı Nesiller yetiştirilmeseydi, bu ülkede İngilizce Eğitim bu boyutlara gelebilir ve bu kadar densizce savunulabilir miydi?
Bu antlaşmanın, Millî Şef İktidarında imzalandığını hatırlatalım! Demokrat Parti de, Millî Şef'in bu politikasını devam ettirmiştir! Fakat Etki Ajanları, büyük bir ustalıkla, Milli Şef'in ismini örtmeyi başarmışlardır.
Hatırlanacağı gibi, Yabancı Dilde Eğitim konusunda en etkili mücadeleyi veren iki çok değerli yazarımız vardı; rahmetli Atillâ İlhan ve Prof. Oktay Sinanoğlu.
Oktay Sinanoğlu'nun “Hedef Türkiye” isimli kitabı mutlaka okunmalıdır.
İngilizce eğitimin ilk başlatıldığı okul da oldukça anlamlıdır; Atatürk'ün, Türk çocuklarının, Türk gelenek ve görenekleriyle çağdaş ve millî bir eğitim almaları için örnek bir okul olarak Ankara'da kurduğu, TED Yenişehir Lisesi! Tarih 1953!
Sonrasında bu okullar hızla yaygınlaştı! Bu okulları yaygınlaştırmanın bir tek amacı vardır; öyle bir eğitim uygulansın ki, Türk Gençliği dinine burun kıvırsın, tarihini bilmesin ve ecdadına barbar diye hakaret etsin! Ancak, Millî Şuûru olmayan böyle kozmopolit bir gençlik, kolaylıkla bölünüp parçalanabilirdi.
Devletimize nüfûz eden Küresel Güçler, yabancı dilde eğitimi kabul ettirerek, Türk Millî Eğitimini; gençliği maneviyattan ve millî şuûrdan yoksun bırakacak bir yola sokmayı başarmışlardır! Bu işte ölçü öylesine kaçırılmıştır ki, İngilizce eğitim yapacak Anadolu İmam Hatip Liseleri bile kurulmuştur!
Oktay Sinanoğlu, Yabancı Dilde Eğitim konusunda şunları söylüyor: “Avrupa'sı olsun, Asya'sı, Güney Amerika'sı olsun, yabancıların oyunlarına gelmemiş hiçbir ülkede, yabancı dil öğretiyoruz diye, ülkenin dilini kaldırıp atıp da, okullarda çeşitli dersleri yabancı bir dilde yapmak şeklinde bir yabancı dil öğretme yöntemi yoktur. Yabancı dille eğitim bir ülkeye, bir ulusa yapılabilecek en büyük hâinlik, en büyük alçaklık ve bir insanlık suçu olan 'Kültürel Soykırımı' sayılır” (Hedef Türkiye, s. 86).
Yabancı Dilde Eğitimin ülkemizin çağdaşlaşmasıyla, daha ileri bir ülke olmasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu eğitimin sonucu kimlik erozyonudur ve bu bir Küresel Projedir.
Küremizin Egemenlerinin hedefledikleri Yeni Dünya Düzeninde (YDD), Tek Dünya Devleti diye bir projeleri var. Adamlar bunu bir doların arkasına da yazmışlar! Tek Dünya Devleti, Tek Din, Tek Dil (İngilizce)! Proje bu! Bu bizde nasıl propaganda edildi? 'Bir dil bilen bir adam iki dil bilen iki adam!' Hâlbuki, öncelikli olan bir insanın bir mesleğe sahip olmasıdır. Yoksa, istediğin kadar dil bil ne yazar!
Tapınak Şövalyelerinin kontrolünde olduğu belirtilen bu Tek Dünya Devleti Projesi'ni, 28. ABD Başkanı, Woodrow Wilson, şu sözlerle itiraf edecektir: “Politikaya girdiğimden beri, bazı kişiler gelerek bana özel sırlarını açmışlardır. ABD'de ticaret ve üretim yapan tanınmış bazı kişiler birbirlerinden, bir şeylerden korkuyorlardı. Bir yerlerde son derece organize olmuş, kurnaz, tetikte, birbiriyle bağlantılı, bütünlüklü, her tarafa nüfûz etmiş bir gücün olduğunu ve onlar hakkında olumsuz konuşurken kimsenin duymaması gerektiğini biliyorlardı” (Hüseyin Çiloğlu, “Çivisi Çıkmış Dünya”, s. 235)!
Ünlü Banker Lionel Rothchild'in, 1844 yılında, müstakbel İngiltere Başbakanı Benjamin Disraeli'ye (Coningsby) söylediği şu sözler, bir Küresel Elit'in varlığını ortaya koymaktadır: “Görüyorsun sevgili dostum Coningsby, dünya, olayların perde arkasını bilmeyen insanların sandığı kişilerden çok daha farklı kişiler tarafından yönetilmektedir” (“Çivisi Çıkmış Dünya”, s. 269)!
Bu Küresel Elit, Başkan Wilson'a 1921 yılında CFR'yi kurduracaktır!
New York Vâlisi, John Hayland Kerr, Dünya Hükümeti gelişmesinin farkındadır ve bunun karşısındadır. 1922'de, bu konudaki fikirlerini şöyle dile getirecektir: “Cumhuriyetimizin asıl tehlikesi, dev ve sümüklü bir ahtapot gibi, görünmez hükümetin şehir, eyalet ve ulus üzerinde uzun uzadıya yayılmasıdır. Gerçek hayattaki bir ahtapot misali, kendi kendine yaratılmış bir ekranın içinde çalışıyor. Bu ahtapotun başını Rockefeller'in Standart Oil çıkarları ve genellikle Uluslararası Bankacı Hanedanları olarak bilinen küçük ve güçlü bir azınlık oluşturuyor. Güçlü, uluslararası bankacılardan oluşan küçük kesim, kendi bencil amaçları için neredeyse ABD'yi yönetiyor” (“Çivisi Çıkış dünya”, s. 289).
Kongre üyesi John R. Rarick 1971 yılında, CFR'nin ana amacının ne olduğunu ifşa etmekteydi: “Dış İlişkiler Konseyi, düzenin kendisidir. 'En üst düzeyde, hükümetlerin üzerinde baskı uygulamak için, en önemli karar alma pozisyonlarında etki ve güce sahip olmakla kalmaz; aynı zamanda baskı yapmak için alt sınıflardan bireyleri ve grupları da harekete geçirme, yüksek seviyedeki kararları haklı çıkarmak için, ABD'yi egemen bir Anayasa Cumhuriyetinden, Tek Dünya Diktatörlüğünün bir üyesi hâline dönüştürme' çabası içindedir.”
Bunların Ulus Devletler üzerinde etkili olmalarının birçok aracı var. Öncelikle, Ulus Devletleri borçlandırarak kontrol altına alıyorlar; demokrasi ve özgürlükleri geliştirmek adına yapılan müdahalelerle bu ülkelerin iç yapılarını bozuyorlar!
İşte biz de, Atatürk'ten sonra bu Küresel Yapı'ya teslim edildik. Buna itiraz edenlerin karşısına, Etki Ajanlarının manipüle ettikleri bir gafiller korosu şu itirazla dikildiler: “ Ne yani Dünyaya mı kapanacağız?”
Tabiî ki, Batı hayranı gafiller bir Derin Dünya Devleti'nin varlığından haberdar değillerdi. Onlar bu suretle, daha çağdaş ve daha gelişmiş bir ülke olacağımızı zannediyorlardı. Yaşadığımız bunca acı olaya rağmen, hâlâ daha öyle zannediyorlar!
Dil konusunda da böyle! Bir kesim, Yabancı Dilde Eğitimle daha çağdaş ve gelişmiş bir ülke olacağımıza inandırılmış. Bunlar kendi ülkelerinin felâketine hizmet ettiklerinin farkında bile değiller. Bir kesim var ki, her şeyin farkında! Zaten onlar görevli! Gafilleri kışkırtanlar da bunlar! Bu zorunlu açıklamayı yaptıktan sonra dil konusuna gelelim: Osmanlı Devleti'ndeki kozmopolit yapı sebebiyle Millî Devlet fikri, Osmanlı Devleti içinde en son Türklerde oluşmuştur. Bu sebepten, Türkçenin de, Türk Kimliğinin de gelişmesi mümkün olamamıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın Arap Alfabesini kaldırıp yeni harfleri kabul etmesiyle, ancak 1928 yılında, Millî Devletin, Millî Birliğin ve Millî Kimliğin temel unsuru olan Ortak Dil konusunda en köktenci tavır alınabilmiştir. Böylelikle Babür Şah'tan (Hindistan) beri, bütün Türk Hükümdarlarının Arap Alfabesinin yetersizliği karşısındaki arayışları da sona ermiştir. Arap harflerinin yetersizliği karşısında, Lâtin harflerinin kabulü konusunda Atatürk'ten önce de çalışmalar yapıldığını ve Azerbaycan'ın Lâtin harflerini bizden çok daha önce, 1922 yılında kabul ettiğini belirtelim!
Sultan II. Abdülhamid de hatıralarında, “Arap harfleri ile eğitimin güçlüğünden yakınmakta ve halkın okumasını kolaylaştırmak için Lâtin alfabesini kabul etmek yerinde olur” demektedir (Nurer Uğurlu, II. Abdülhamid'in Hatıra Defteri, s. 341). ./…
NOT: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan menfur saldırıyı lanetliyoruz. Bize göre bunun sorumluları kendi bekaları için iç cephede onulmaz gedikler açarak devletin ve milletin bekasını tehlikeye atanlardır.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.