Başkent Üniversitesi'nin bir yayını olan Bütün Dünya dergisinde, Suat Türker isimli bir yazarın 60'lı yıllara ait bir hâtırasını hüzünlenerek, içimiz sızlayarak okuduk. Yazıda, yıllar önce Almanya'ya gönderdiğimiz ilk işçi kafilelerini taşıyan bir trenimizde yaşanan hâdise anlatılmış. Tren, tarihî günlerinden birini yaşayan Sirkeci garından, ağır ağır hareket ederken, bayraklar ortaya çıkıyor. İşçilerimizin çoğu, vatan hasretini gidermek için yanlarına Türk Bayrağı almışlar; tren hareket ettiğinde, bayraklarını çıkarıp, vagonlardan kendilerini uğurlamaya gelenlere sallıyorlar. Tren, Bulgaristan'daki yerleşim yerlerinden geçerken, vagonların pencerelerinden bayraklar sallanıyor. Bulgar köylüleri de, bizimkilere el sallayarak karşılık veriyorlar. Trenin durmayacağı küçük istasyonlardan birinden geçilirken, İstasyona yavaşlayarak tren, istasyon çıkışında birden hızlanınca, bir işçimizin, istasyondakilere sallamakta olduğu bayrak elinden düşüyor ve can havliyle bir bağırtı kopuyor: “Bayrağı düşürdüm. Bayrağı bırakmayalım!” Haber kompartımanlarda, dar koridorlarda telsiz hızıyla yayılıyor. “Nasıl düşürdün?” diye sorgulayanlara, bayrağı düşüren ve çaresizlik içinde yere çömelen genç, ağlamaklı bir sesle “Rüzgâr esti, bayrağın sopası elimden kaydı ve bayrak düştü” diye cevap veriyor! “Ne olacak şimdi? Bayrağı yaban ellerde mi bırakacaklar!” Laz Nizam, “Arkadaşlar, bu bayrağı bu topraklarda bırakmayalım. Çaput yapıp kıçlarını silerler…” diyor. Ne yapılacağına dair kısa bir tartışma ve çare hemen bulunuyor: Cezası ağır olsa da, imdat kolunu çekip tren durdurulacak! İmdat kolu çekilir; tren, gıcırtılı sesler çıkararak büyük bir sarsıntıyla durur. Bir anda kapılar açılır ve her vagonun kapısından onlarca kişi yere atlar ve süratle geriye doğru koşarlar. En önde bayrağı düşüren genç vardır. Bayrak yeniden ellerdedir. Bağırtılar, alkışlar! Kucaklaşanlar, ağlaşanlar vardır. Bulgar polisi durulmaması gereken yerde durulduğu ve trenden inildiği için trene yeniden yol vermez. Uzun pazarlıklardan sonra 350 mark cezaya razı olurlar. Herkes uzatılan şapkaya ceket astarında, çoraplarında sakladıkları marklardan çıkarıp atar. Para toplanır ve yola devam edilir! Yıllar sonra, o vagondaki 6 kişiden biri olan Kara İbrahim ile karşılaşır yazar. İbrahim felç geçirmiştir. Yaşı yetmişe yaklaşmıştır. Anılar tekrarlanır ve sıra hiç unutamayacağı bayrak olayına gelir. Kara İbrahim bir süre sustuktan sonra, insanın içine batan şu sözleri söyler: “Biz doğuluyuz. Treni durdurup koşanlar arasında bizimkiler çoğunluktaydı. Türk Bayrağını yabancı bir ülkede yerlerde paçavra gibi bırakmak istemedik. Hepimiz heyecanla koştuk. Şimdi ise bayrak tartışmaları yapılıyor. Çok üzülüyorum…Çok…” Hakkâri'nin Beytüşsebap ilçesinde, çatışmada öldürülen teröristlerin cenazesi geçerken, askerî lojmanın balkonundaki Türk Bayrağı indiriliyor! Sebebi, 'Türk Bayrağının Halkı Tahrik Edeceği' endişesi! Ülkeyi ne hâle getirdiler! Yazıklar olsun! Bu ülkenin Dışişleri Bakanı çıkıp “Ulusçulukla hesaplaşmanın zamanı gelmiştir' diye konuşuyorsa, biz neyi tartışacağız? Okullarda 'Ulusal And'ın söylenmesi yasaklanıyor! Millî Devlet yapımız 'İç Barışın Bozulmasının' sebebi olarak gösterilmek isteniyor! Hâlbuki, bu ülkede yaşanan temel kargaşanın asıl sebebi, Atatürk'ün Anti Emperyalist Milliyetçilik anlayışının terk edilerek, Amerikanın himâyesine girmiş olmamız değil midir? Başımıza gelen bütün felâketlerin sebebi, ABD'ye olan bu bağımlılıktır. Buna itiraz edecek olanlara, ABD'nin en güçlü isimlerinden Nelson Rockefeller'in, 1956 yılında, Başkan Eisonhower'e yazdığı mektuptaki “Türkiye oltaya yakalanmış balıktır; oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur” sözlerini hatırlatırız. 1975 yılında, Amerikan Yardım Teşkilatı'nın (AID) Türkiye'ye yolladığı bir uzman olan Dr. Richard Podol, Washington'a gönderdiği, kendi adıyla anılan 'Podol' raporunda şunları yazacaktır: “Yirmi yıldan beri Türkiye'de faaliyette bulunan yardım programı meyvelerini vermeye başlamıştır. Amerikan değerlerini benimsemiş Türk yönetici yetiştirme işi başarıya ulaşmıştır... Önemli merkezlerde, Amerikan eğitimi görmüş bir Türk'ün bulunmadığı bakanlık ya da bir iktisadî devlet teşekkülü hemen hemen kalmamıştır!” Kurtuluşumuzun, 'Amerikan değerlerine değil, Türk'ün değerlerine göre' yönetici yetiştirmemize bağlı olduğunu anladığımızda inanınız her şey yoluna girecektir. ABD politikalarının ülkesinde nelere mal olduğunu, eski Guatemela devlet başkanlarından Juan Jose Arewalo acı bir espri dolu sözleriyle bakınız nasıl anlatmış: “Birleşik Amerika, bizim cumhuriyete birkaç defa ağır yaralar açtı. Topraklarımızı, şehirlerimizi bombaladı. Hem de harp falan ilân etmeden! Ülkemize askerî çıkarmalar yaptı, başkanımızı ve insanlarımızı öldürdü. Ama bütün bunların ne önemi var efendim; USA bizim ağabeyimiz, son otuz yıl içinde ülkelerimizin bütün servet kaynaklarını söküp götürdü. USA bizim kardeşimiz! Bizim devletimiz onların çiftliğidir, onun küçük kardeşleri; yirmi tane çıplak ve genç küçük kardeş! Evet, bizler ağabeyimize gereken saygıyı göstermekle yükümlü ve görevli olarak, topraklarımızın ürünlerini ve ülkelerimizin servetlerini ona, saygıdeğer ağabeyimize vermekle ödevliyiz.” Acı ve düşündürücü olan, Lâtin Amerika ülkeleri, Amerika'ya karşı birleşerek, kendi millî politikalarını uygulamayı başarırken; bizim, bu zilletle yaşamayı sürdürmemiz ve bu yüzden her gün, bir başka acı ile sarsılmamızdır! Gün geçmiyor ki, bir acı şehit haberi ile sarsılmayalım. Artık şehitler onlarla telâffuz ediliyor! Bu boyutta bir terör, bize 'Açılım' tavsiye eden Avrupa ülkelerinden birinde olsaydı, acaba o ülkeler en sert tedbirleri almaz mıydı? O tedbirleri almayan hükümetler iktidarda kalabilirler miydi? İçinde bulunduğumuz durumun, 'olağan' bir durum olduğunu kimse iddia edemez. O zaman, niçin hâlâ Sıkıyönetim ilânı düşünülmüyor? Ve neden hâlâ bu katil çetesinin Meclisteki temsilcisi olan partinin kapatılması için harekete geçilmiyor? Yetmedi mi verdiğimiz şehitler? Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.