KKTC eski Cumhurbaşkanı sayın Rauf Denktaş'ın Cumhurbaşkanlığının son zamanlarında nasıl bir karalama kampanyasına tâbi tutulduğunu hatırlıyoruz. Sanki Kıbrıs davasının çözümünün önündeki engel Denktaş'mış gibi bir hava yaratılmıştı; Denktaş aradan çıkarsa Kıbrıs meselesi ânında çözülecekti! AKP iktidarının benimsediği 'Kazan Kazan' politikası ile Rumlara tavizler verilerek Kıbrıs meselesinin çözüleceği zannediliyordu. 'Uzlaşmaz' görüntüsü verilmemek adına, Londra ve Zürih anlaşmalarının bize tanıdığı veto hakkı kullanılmayarak Kıbrıs'ın AB'ye girmesine imkân tanındı! Denktaş'a karşı M. Ali Talat desteklenerek iktidara getirildi. Kıbrıs'taki haklarımızdan vazgeçmemiz ve Kıbrıs Türklerinin yeniden bir azınlık statüsüne düşmeleri demek olan Annan Planı'nı Kıbrıs Türklerinin %65 oyla kabul etmesi sağlandı. Ne ise ki, Rum kesimi hayır dedi de bu plan bozuldu. Annan Planı'na evet denilirse sözde KKTC'ye uygulanan ambargolar kalkacak, her şey yoluna girecekti! Annan Plânı'nın kabulü için AB'nin ve ABD'nin de desteği ile müthiş bir propaganda sürdürüldü. Mehmet Ali Talat aldıkları yardımları açıklamakta bir sakınca görmüyordu. Şu sözler ona aittir: “Eylemlerimizde AB fonlarını kullandık. Fulbright, British Council ve AB fonlarını kullanarak, çeşitli etkinlikler, seminerler ve konferanslar düzenledik. 20 Türk, 20 Rum kadını eğittik. Bu kadınlar dönüşte Annan Planı'nı desteklemek için yapılan eylemlerde önemli roller oynadılar!” Yılmaz Dikbaş'ın tespitlerine göre, halkoylamasından önce Avrupa Birliği Kıbrıs'ta 81 Sivil Toplum örgütüne toplam l.768.000 Euro hibe dağıtmış (Yılmaz Dikbaş, age. s. 486)!
'Çözümsüzlük çözüm değildir' denilerek yaşanan serüveninin sonunda Denktaş'ın haklılığı meydana çıkmıştır. Cenaze törenine devletimizin tam kadro katılması rahmetliden özür dilenmesi anlamına gelmelidir.
Genelkurmay Başkanımızın yayınladığı taziye mesajında söyledikleri Denktaş'ın kişiliğini çok güzel ifade ediyordu: “Ömrünü Kıbrıs Türkü'nün onurlu mücadelesine adamış ve bu uğurda birçok güçlüğe göğüs gererek KKTC'nin kuruluşunu gerçekleşirmiş, daima Anavatan olarak dilinden düşürmediği Türkiye'ye samimî ve gönülden bağlılığı ile bugünün ve geleceğin nesillerine ışık tutmuş, örnek olmuş gerçek bir Türk milliyetçisini kaybettik.”
Evet! Denktaş bir Türk milliyetçisi idi. Kurucularından olduğu Türk Mukavemet Teşkilâtı'nın (TMT) sembolünün Bozkurt olduğunu belirtelim. Emperyalist dünyanın ve bu ülkedeki uzantılarının ona karşı çıkmalarının temel sebebi de buydu. Bu bakımdan onun da 'Ergenekoncu' olarak suçlanması normaldir.
Muhalefette iken ve Başbakan olduktan sonra da Denktaş'a muhalefet eden M. Ali Talat, Kıbrıs müzakereleri sırasında Denktaş'ın bu konuları ne kadar iyi bildiğini görünce şaşırdığını söylemiş! Rahmetli Denktaş televizyonda dinlediğim bir mülâkatında bu konuda şu mealde konuşuyordu: “Kıbrıs'taki solcu arkadaşlar, Rum solcular ve Türkiye'deki solcularla işbirliği içinde millî çizgiden uzaklaşmışlardı. Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci olarak gösteren Batı politikasının etkisi altında idiler. Türk askerinin çekilmesi ve Rumlarla birlikte bu sorunu çözerek barış içinde yaşayacakları hayalini kuruyorlardı. Yetkili makamlara gelince gerçekleri gördüler!”
Aynı şey AKP iktidarı için de geçerli değil mi? Kıbrıs'ta onca taviz verildi. AB ve ABD'ye güvendiler sonra kısmen de olsa gerçekleri gördüler. İyi de bir devlet bu kadar zikzakla yönetilir mi? Devlet zaaf kaldırır mı? Devlet politikası öyle kişiden kişiye değişir mi? Buradan çıkaracağımız kıssadan hisse bize göre şudur: Bir devletin millî politikaları iktidarlara göre değişmez. Her iktidara gelen kendi keyfine göre politikalar düzenlemeye kalkarsa, bu durum o devlette büyük sıkıntılara sebep olabilir. Nitekim Kıbrıs konusunda bunları yaşadık. Fakat Allah'tan Kıbrıs Rumları Annan Planı'nı reddettiler de, Kıbrıs'ta daha vahim durumlar karşımıza çıkmadı.
Bugün bir Kıbrıs davamız varsa bunu Demokrat Parti'ye borçlu olduğumuzu da kabul etmek gerekir. Türkiye'nin Kıbrıs'ta garantör ülke olması, asker bulundurma hakkının sağlanması Demokrat Parti iktidarının büyük bir başarısıdır. Bilindiği gibi Rum zulmüne ve cinayetlerine karşı Türkleri örgütlemek amacıyla TMT'nin kurulması fikri de Demokrat Parti iktidarına aittir. Bu tespiti yapmak bir kadirbilirliktir.
Denktaş, Kıbrıs meselesi hakkında şu tespiti yapıyor: “Kıbrıs meselesi iki eşit halk (Türkler ve Rumlar) ile garantörler (İngiltere, Türkiye ve Yunanistan) arasındadır. 1964'te bize, Garantör İngiltere'nin Bakanı, Londra Konferansı'na Kıbrıs Hükümetini de davet edeceğini söyleyince ben itiraz ettim. Konferansa iki toplumun davet edileceğini teyiden yazılı bir belge verdiler. Londra'ya gittik. Karşımıza 'Kıbrıs Hükümetini' çıkardılar. Kıyameti kopardık. Geri dönüyoruz dedik. TC Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin “Aman yapmayınız, ağır şekilde suçlanırız” dedi. Ara yol olarak söz hakkı tanınmaması teklifimiz kabul edildi. “Kıbrıs Hükümeti”ni temsil eden kişi ağzını açamadı. Ancak Kıbrıs Hükümeti olarak boy gösterdi! Hâlbuki Rum ve Türk ortaklığında kurulan Kıbrıs devletini sabote edenler Rumlardı.”
Görüldüğü gibi Kıbrıs meselesinde daha 1964'de tavizler verilmeye başlanmış.
Haklı davamız olan Kıbrıs meselesinde ne yazık ki, birçok meselemizde olduğu gibi haklılığımızı kabul ettiremiyoruz çünkü karşımızdakiler her zaman olduğu gibi bize karşı önyargılılar. Bunun tarihî sebepleri olduğunu, bu ülkeyi yönetenler, 'Atatürk dışında' bir türlü göremediler ve Batılı 'dostlardan' bizi anlamalarını beklediler! Bu mümkün mü? Adamlar önyargılı ve ayrıca bizden ne koparırlarsa kâr anlayışıyla hareket ediyorlar. Biz aşağıdan aldıkça daha fazla üstümüze geliyorlar.
Kıbrıs meselesi hakkında, Peres de Cuellar, 1991 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olduğu dönemde, İstanbul'a yaptığı bir seyahatte, Prof. Erol Manisalı'ya bakınız neler söylemiş: (Türk askeri Kıbrıs'tan çekilsin diyenler, özellikle okusunlar) “Avrupa, Rum yanlısı bir tutum içinde; Kıbrıs Türklerini dışlıyorlar. Avrupa Kıbrıs meselesine karışmamalı! Sorunu çözmek için değil Avrupa'nın çıkarlarını korumak için müdahale ediyorlar. Türkleri ve Rumları bir çatı altına sokmak çabaları bir sonuç vermez. Aralık l963'teki olaylar tekrarlanır. Avrupa ve ABD birleştirmeye çalışmakla soruna yardım etmiyorlar. Hiçbir birleşme arzusu olmaksızın 400 yıl bir arada yaşamış olan iki halkla karşı karşıya olduğumuzu kabul etmeliyiz (Erol Manisalı, Hayatım Avrupa, Cilt II, sh.102)!
Bir yabancının gördüğü bu gerçekleri bizimkiler nasıl göremiyorlar anlaşılır gibi değil!
Kıbrıs'ı birleştirerek, sözde adaya barış getirmek isteyen Batılı 'dostlar' Yugoslavya'yı, Çekoslovakya'yı, Sudan'ı böldüler!
KKTC'yi, Pakistan gibi, Bangladeş gibi dost devletler tanımak istediğinde mâni olanlar, daha sonra çıkıp “KKTC'yi dünyada tanıyan bir tek devlet var mı” diye konuşabiliyorlar ki, bu da bir başka garabettir.
Batılı 'dostlarımız', Liberal Demokrat-Sol ve bazı muhafazakâr kesimler Türkiye'deki etnik kimlik ayrışmasını niçin destekliyorlar ve Kıbrıs'ta niçin iki toplumun bir arada yaşaması için bunca baskı yapılıyor?
Ne yazık ki, bizi Batı'ya bağımlı kılan ekonomik ilişkiler yüzünden ve Avrupa Birliği'ne girmek sevdasıyla Kıbrıs konusunda taviz üstüne taviz verilmiştir. Rumların AB üyeliği konusunda veto hakkımızı kullanmayarak Avrupa Birliği'nin Kıbrıs meselesine doğrudan müdahil olmasını sağladık! Bizimkilerin Avrupa hayali sürerken Avrupa artık kendi derdine düşmüş bir durumdadır. İşte İtalya'nın ve Yunanistan'ın durumu meydandadır. Bu iki ülke de artık seçilmişler tarafından yönetilmiyor! Hani millî irade her şeyin üstündeydi? Ne oldu millî iradeye? Millî irade mi yoksa para babalarının iradeleri mi daha güçlü? Bakan Ali Babacan'ın geçtiğimiz yıllarda “Biz de yakında Euro'ya geçebiliriz” diye konuştuğunu hatırlıyoruz! Ekonomik iflâsın eşiğinde olan Yunanistan, bugün Euro'dan çıkmayı düşünüyor! İşte bizim öngörümüz bu kadar!
Kıbrıs Türkleri dünyanın kendilerini aldattığını anladılar ve Denktaş'ın partisini yeniden iktidar yaptılar. Peki, bizler Anavatan Türkleri, kandırıldığımızı ne zaman anlayacağız?
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.