İslâm Ülkeleri Neden Başaramadı?
Türk Devrimi, bir Millî Kurtuluş Hareketi'ne dayanmaktaydı ve ülke bağımsızdı. Diğer İslâm ülkelerinin çoğu ise bağımsız değildi; sömürge ya da yarı sömürge durumundaydılar. Fakat yine de Türk Devriminden etkilendiler. Beklentileri gerçekleşmeyen İslâmcılar Atatürk'e karşı olsalar da, Atatürk Türkiye'sinin, Üçüncü Dünya Ülkeleri ve İslâm Ülkeleri arasındaki prestiji yüksekti. Ancak ne var ki, Atatürk'ten sonra bu değerlendirilemedi. Türkiye Batı ittifakına katıldı ve onların çıkarlarının sözcülüğüne soyundu. Türkiye bu yüzden, bu ülkeler nezdinde büyük itibar kaybına uğradı. Kemalist Devrim'in böyle bir sonla karşılaşmasında, Batı hayranı aydınlarımızın büyük sorumlulukları olduğunu da belirtmek durumundayız.
Cemil Meriç, aydınlarımız hakkında şu çok anlamlı değerlendirmeyi yapıyor:
“İmparatorluğun yükseliş devrinde aydın, toplumun herhangi bir ferdidir; zevkleri ile zilletleri ile, mukaddesleri ile, acıları ile... Kadıdır, müftüdür, tahrirat kâtibidir v.s. Aynı camide namaz kılar, aynı kahvede dinlenir, aynı sofrada yemek yer. Ne imtiyazı vardır, ne imtiyaz peşindedir. Tanzimat'tan sonra durum değişir. Aydın, kendi tarihinden koptuğu ölçüde aydındır. Batı medeniyetine bağlanmak deri değiştirmekle olmaz. Daha köklü daha uzvî bir istihâle gerek. Aydın bu istihâleyi başardığı, yani ihânette muvaffak olduğu ölçüde benimsenir Batı tarafından” (“Umrândan Uygarlığa”, s. 24)!
Attilâ İlhan da benzer tespitleri yapmaktadır. İlhan'a göre “Cumhuriyet aydını, Soğuk Harp aydınıdır; aydınlığı dışa dönük, mütehakkim, hattâ mütecaviz; hayatı ve başarıyı 'kişiselleştirmeyi' marifet bellemiş; ne yurt bilincine sahip, ne millet; varsa yoksa 'ego'su, şöhret, servet ve şehvet hırsı. Gösterişe düşkünlüğü görgüsüzlüğe varıyor; görgüsüzlüğü, ecnebileri taklitle oluşmuş, halkını ve ülkesini açıkça küçümsüyor... Peki, nasıl oldu da Cumhuriyet, o bilinçli inkılâp aydınlarının yerine, bu Soğuk Harp aydınlarını üretebildi” (Cumhuriyet gazetesi, Kasım 1996)?
Evet; 'bu soğuk harp aydınları' nasıl üretildi? Bunun cevabını “Tarihimizin Karartılan Gerçekleri” kitabımızda ayrıntılı olarak verdik.
Cemil Meriç'in ve Attilâ İlhan'ın bu acı sözlerle eleştirdiği yurt ve millet şuûru gelişmemiş; dünyaya ve kendi ülkelerine, Emperyalist Batı'nın gözlerine taktığı gözlükle bakan, Batı hayranı, kozmopolit Türk aydınları; Liberali ile, Sağcısı ile, Solcusu ile, İslâmcısı ile âdeta bir 'şer ittifakı' gibi hareket ederek, 'Atatürk'e, Kemalizm'e ve O'nun kurduğu Cumhuriyet'e' en acımasız eleştirileri yöneltmişlerdir ve yöneltmektedirler!
Prof. İdris Küçükömer “Düzenin Yabancılaşması” adlı kitabında, 'Kurtuluş Savaşı'nın Emperyalist bir savaş olmadığını' iddia edebilmişti! 'İstiklâl Harbi'nde yalnız Yunanistan'la çarpıştık' diyen 'tarihçiler', Mudanya'daki ateşkes görüşmelerini incelemelidirler. 3 Ekim - 12 Ekim 1922 tarihleri arasında sürdürülen o zorlu görüşmelerdeki muhataplarımız İngiltere, Fransa ve İtalya devletlerinin temsilcileri idi. Yunan temsilcileri görüşmeleri Mudanya açıklarındaki bir şilepten izlemekteydiler!
Her ne kadar, ülkemizdeki kimi gafiller hâlâ daha idrâk edememiş olsalar da, hakikat odur ki, Anadolu'da başlatılan “Kutsal İsyan”, aynı zamanda, 300 yıldır tüm Doğu'nun üstüne bir kâbus gibi çöken eski Sömürgeci; yeni Emperyalist Devletlerle bir hesaplaşmaydı ve bu mücadele, Türkiye dışındaki sömürge ya da yarı sömürge ülkelerin uyanmalarında çok etkili olmuştur.
Atatürk'ün belirlediği ilkeler hâlâ geçerliliğini korumaktadır çünkü taklit değildir. Bu ilkeler, tarihimizin acı tecrübelerinin ışığında belirlenmiş olan millî sentezimizdir. Bugün, Emperyalist Batı karşısında düştüğümüz bu zelil durumun, bu tükenmişliğin, bu yozlaşmanın, bu ekonomik ve ahlâkî çöküntünün sebebi, O'nun yolundan ayrılmış; Faşizm ve Nazizm'le eş tuttukları Kemalizm'i; yani Türk Milliyetçiliğini terk etmiş olmamızdır.
Türk Devrim Hareketi Kemalizm'le Asıl Mecrasına Kavuşmuştur!
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Atatürk” adlı kitabında, Kemalist inkılâptan önceki Jön Türk cereyanının, 'Kanun-u Esasî'cilikten başka bir şey olmadığını vurgular. “Ziya Paşa, Namık Kemal devrinden beri yapılan 'Hürriyet Edebiyatı'nda da, ne hissî mânâda bir halk sevgisine, ne de olgunlaşmış bir demokrasi idealine rast geliriz” der. Yakup Kadri'ye göre “Bu, baştan sona kadar, kupkuru, kitâbî bir meşrûtiyetçilik hareketidir. Hattâ, millî gayelerle sarih bir alâkası bile yoktur. Mustafa Kemal'in düşünüp meydana koyduğu Milliyetçi halk rejimiyle, Osmanlı devlet ve fikir adamlarının altmış, yetmiş yıl süren 'hürriyet nazariyeleri' arasında hiçbir münasebet bulmak mümkün değildir” (“Atatürk”, s. 78).
Dikkat edilirse, Yakup Kadri açıkça, “Milliyetçi Halk Rejimi” kavramını kullanmaktadır! Peki, bugün, Mustafa Kemal Paşa'nın Milliyetçiliğinden niçin söz edilmez? Hâlbuki, Kemalizm Türk Milliyetçiliğidir! Ve bu milliyetçilik, Batı'nın sömürgeci, faşist ve ırkçı milliyetçiliğinden kalın çizgilerle ayrılmaktadır. Çünkü Kemalizm antiemperyalisttir; halkçıdır, sömürgeciliğe karşıdır! Bu bakımdan, 1960'dan sonra, Atlantik ötesinden şekillendirilen milliyetçilikle bir ilgisi yoktur!
Bu arada, en ilerici anayasamız olarak nitelendirilen 1961 Anayasasında, Atatürk'ün 1937 yılında anayasamıza koydurduğu 6 Ok'a yer verilmediğini de belirtmek isteriz! Ne yazık ki, İnönü döneminin ırkçı uygulamaları ve Nazi Almanya'sı ile flört nedeniyle, aydınlarımız milliyetçiliğe mesafeli olmuşlardır. Milliyetçilik kavramı İtalyan Faşizmi ve Alman Nazizm'i ile eş tutulmuştur! Bu yüzden aydınlarımız, 1960'dan sonra gelişen milliyetçi harekete yanaşmamışlardır. Zaten bu pek de mümkün değildi. Çünkü o dönemin milliyetçiliği, Atatürk'ün anti emperyalist milliyetçiliği yerine anti komünist bir milliyetçiliği benimsemişti. Bu milliyetçilik, Atatürk'ün Rusya ile iyi geçinme siyasetine de temelden aykırıydı. Ayrıca bu milliyetçiliğin, Atatürk'ü rehber edinmediği gibi, Atatürk'e ait “Başbuğ” unvanını da kullanmaktan çekinmediğini hatırlatalım!
Bu niçin böyle olmuştur? Çünkü 1940'ların sonlarında Amerika'nın geliştirdiği Yeşil Kuşak Projesi kapsamında İslâmcı ve Milliyetçi hareketler Amerika'nın kontrolüne girmiştir!
Türkiye, daha II. Dünya Harbi bitmeden, Amerika'nın himâyesine sokulduktan sonra, sadece Milliyetçilik değil, Müslümanlık da ABD'nin yönlendirdiği bir seyir takip etmiştir!
Aytunç Altundal'a göre, “1945'den itibaren Milliyetçilik ve İslâmiyet'i savunmak adına ortaya çıkanlara, aslında bu kavramları yıpratmak görevi verilmiştir!”
Ilımlı İslâm'la Müslümanlığı kontrol altına alan Amerika, 'Anti Komünizm' edebiyatı ile de Türk Milliyetçiliğini yönlendirmiş; Türk Milliyetçilerinin Atatürk'ten beslenmeleri ve Anti Emperyalist bir milliyetçilik önlenmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi eski İstanbul İl Başkanlarından Nihat Çetinkaya'nın “Ben İstanbul'daki birçok Ülkü Ocağı'na, 12 Eylül'den önce Atatürk resmi astıramadım” sözleri bu acı gerçeğin itirafıdır. 1980 öncesinde Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapan BBP Genel Başkanı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun, 12 Eylül öncesi ile ilgili olarak yaptığı şu özeleştiri de bunu doğrulamaktadır: “Biz ülkücülerin de, doğal ve millî liderimiz olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında olumsuz propagandalara ve gelişmelere seyirci kalmakla hata yaptığımızı itiraf etmek isterim” (Arslan Bulut, Yeniçağ, 29.3.2009)!
Sadece İslâmcıları ve Milliyetçileri değil; sol kesimleri de Amerika manipüle etmiştir. Solun onlarca parçaya bölünmesi herhâlde kendiliğinden olmamıştı! O yıllarda her taşın altında Amerika ve Gladyo vardı! Nitekim, MHP'nin eski İstanbul İl Başkanlarından Nihat Çetinkaya'nın Alpaslan Türkeş'e, sorduğu “Niçin İslam'la harmanlanmış yeni bir fikriyatı benimsedik?” sorusuna Türkeş'in verdiği şu cevapta da bu kontrolün izlerini bulmaktayız:
“Mecburduk! Size açıklayamayacağım, anlatamayacağım şeyler var. Dış dengeler için yeni bir istikamet zorunluluktu” (Amiral Soner Polat, Aydınlık, 31.10.2018)!
Bu sözler her şeyi açıklamıyor mu?
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.