Bugün, içinde bulunduğumuz kaostan kurtulabilmek için bir Çıkış Yolu aranıyor. Bir Çıkış Yolu bulunabilmesi için, önce yakın tarihimizin çok iyi bilinmesi zorunludur. Bu tarihin iyi bilinmesi, âdeta, elimizde, bir hastaya yapılan tedavinin safahatını gösteren bir epikriz raporunun bulunmasından farksızdır.
Tarihimizi doğru kaynaklardan öğrenmedikçe, bizim Millî Sentezimiz olan Kemâlist Devrimin büyüklüğünü ve sonrasında yaşananları kavrayabilmemiz mümkün değildir. Bu arada, Kemâlizm'in yerine ikâme edilmek istenen Sosyal Demokrasi üzerinde de kısaca durmak gerekiyor. Biz, Kemâlizm'le, kendi ideolojimizi yarattık. Kemâlizm özbeöz yerlidir, bize aittir. Kemâlizm, bütün Milliyetçi-Ulusalcıların ideolojisidir! Kemâlizm demek, emperyalizme karşı olmak, halkçı olmak ve her alanda, millî olanı savunmak demektir. Sosyal Demokrasi ise emperyalizmle uzlaşmacıdır. Sosyal Demokrasi Serbest Piyasa Ekonomisini; Kemâlizm Plânlı Karma Ekonomiyi esas alır. İşte bu nedenle, hem Kemâlist hem Sosyal Demokrat olunamaz; bu iki ideoloji birbirinin zıddıdır.
Batı'da, Sosyal Demokrat partilerin bulunduğu ülkelerin hepsi emperyalist ülkelerdir. Gelişmekte olan bir ülkenin siyasetçilerinin Sosyal Demokrasiyi benimsemeleri, taklitçilikten başka bir şey değildir. Batı Emperyalizmi ve içimizdeki Etki Ajanlarının ana faaliyet konusunun, tarihimizi öğrenmemizin engellenmesi olduğu iyi bilinmelidir. Avrupa Birliği'nin Türkiye temsilcisi Karen Fogg'un, “Türkleri tarihlerinden kopartmalıyız' sözlerini hatırlatırız!
Günümüzde, bu coğrafyadaki emperyalist politikaların temel amacı, İsrail'in güvenliğini sağlamak, enerjiyi kontrol etmek ve Türkiye'yi enerji kaynaklarından uzak tutmak ve ülkemizin Batı emperyalizmine olan ekonomik ve siyasî bağımlılığının sürmesini sağlamaktır. Bir kısım sözde Atatürkçü aydının, 'Aman Orta Doğu Bataklığına Bulaşmayalım'; 'Demokrasi Batı'da bizim Doğu'da ne işimiz var' şeklindeki çıkışlarının da bu Emperyalist Politikaya hizmet ettiği iyi bilinmelidir! Trump'ın Suriye Harekâtı ile ilgili olarak, 'Limitlerime uymazsanız Türkiye'yi ekonomik olarak mahvederim” küstah tehdidine rağmen, hâlâ daha, 'Demokrasi Batı'da bizim Doğu'da ne işimiz var' diyerek, Bölge Devletleriyle stratejik ilişkiler geliştirmemize karşı çıkacak olanların akıllarına şaşarız.
Wiky Leaks belgelerine göre, ülkemizde 3 bin kadar Etki Ajanı bulunduğunu belirtelim! Bunların görevi, millî hassasiyetleri gevşetmek, algıları etkilemek ve bu suretle ülkemizin Batı'ya olan bağımlılığını zayıflatacak millî politikaları etkisizleştirmektir.
Atatürk Devrimi yarıda kalmış, amaçlarına ulaşamamış bir devrimdir. Bunun nedenini Sabiha Sertel'in şu çarpıcı tespitinde bulmaktayız: “Mustafa Kemâl'in Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Halkçılık, Lâiklik, Devrimcilik, Milliyetçilik prensiplerini, etrafındaki aydınların birçoğu dahi tam manasıyla anlamış değillerdi” (“Roman Gibi”, s. 72)!
Ne yazık ki, hâlâ daha anlayabilmiş değiller! Eğer Atatürkçüler, Kemâlist Devrimi anlayabilmiş olsalardı, meselâ, bugün bile, 28 Şubat 1998 tarihli Millî Güvenlik Kurulu kararının ne anlama geldiği konusunda bu kadar fikir ayrılığı olur muydu?
28 Şubat'ın nasıl bir ruha sahip olduğunu kavrayabilmek için, hemen öncesindeki bir MGK kararına göz atmak yeterlidir. 31 Ekim 1997 tarihli MGK'da, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi şöyle düzenlenmiş: “Türkiye'nin Batı'ya dönük yüzünde hiçbir değişikliğe gidilmemelidir. Türkiye'nin AB'ye tam üyelik konusundaki hedefi korunmalıdır. Türkiye'nin dünya ile bütünleşmesine yönelik, özelleştirme de dahil ekonomik çabalar arttırılmalıdır!”
'Türkiye dünya ile bütünleşmeliymiş!' Demek ki, bunun, emperyalizme teslim olmak anlamına geldiğini bilemeyecek kadar gözleri kapalıymış!
AKP ve CHP'nin de Millî Hedeflerinin, AB'ye girmek olduğunu belirtelim! O nedenle, ülkemizin Ergenekon ve Balyoz davaları süreçlerine ve 15 Temmuz 2015 FETÖCÜ Darbe Teşebbüsüne sürüklenmesine pek de hayret etmemek gerekir.
Türkiye, Siyasetçisi; Asker ve Sivil Bürokrasisi ile, Avrupa Birliği gibi, asla gerçekleşmeyecek ve aslında gerçekleşmesi millî menfaatlerimize aykırı olan gayr-i millî hedefler peşinde koşturulurken, asıl yapılması gereken, Atatürk döneminde olduğu gibi, Bölge Devletleriyle ve Rusya ile yakın ilişkiler gerçekleştirmek olmalıydı. Bugün yapılması gereken de budur. Çıkış Yolu budur! Rusya, İran, komşumuz Arap ülkeleri, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Kuzey Afrika ülkeleriyle kaç milyonluk bir pazarın söz konusu olacağını hele bir düşünün!
İnönü'nün ve Bayar'ın hatıralarından özetleri, bu iki ismin daha iyi tanınması amacıyla yazdık. İnönü'nün ve Bayar'ın, Atatürk'le ilgili iki değerlendirmesine yer vererek konunun daha iyi anlaşılacağını umuyoruz. İsmet İnönü bir mülâkatında, Atatürk hakkında şunları söylüyor: “Atatürk ile çalışmamızı iki ayrı devrede izah edebilirim. Başlangıçtan hastalığına kadar şöyle olmuştur: Akşamları bir araya gelir, toplanırız. O coşar, biz coşarız. Meydan okuyucu birtakım konuşmalar olur. Hepimiz katılırız buna. Atatürk dahil, şöyle yapalım, böyle yapalım diye birtakım kararlar alır ve gece geç vakit dağılırız. Ertesi sabah uyanınca düşünürüm. Dün akşam birtakım şeyler konuştuk, birtakım kararlar aldık… Bunlar olacak şeyler değil… Hemen kalkar Atatürk'e giderim. Onu yatakta iken uyandırırım, oturup konuşuruz. Söylerim: 'Dün akşam biz yine coştuk, şunu yapalım, bunu yapalım diye kararlar aldık. Ama olacak şeyler değil, nasıl yapacağız?' 'Canım sen bildiğin gibi yap' der bana… Sonra bir devir oldu. Yine aynı şekilde akşamları toplanıp aldığımız kararları ertesi sabah görüşmeye gittiğimde artık 'Sen bildiğini yap' demiyordu. Israr ediyordu bu sefer… Asabîleşiyordu… Esaslı bir değişiklik olmuştu Atatürk'te… Doktorlara sordum, 'Hastalığın bir safhasıdır bu..' dediler. Yani demek istediğim şudur ki, Atatürk'ün sıhhati ciddî olarak bozulduktan sonra sinir hâkimiyeti, sinir sükûneti zayıflamıştı. Bu birlikte çalışmalarımızı etkiliyor ve etrafında telkinler yapanlar için ümitli bir hâl yaratıyordu.”
Cemal Kutay, İnönü'nün bu, gerçeklerle ilgili olmayan sözleri konusunda şu eleştiriyi yapmış: “Elinizi vicdanınıza koyunuz; aklınızı, hattâ vatan sevginizi hakem yapınız: Atatürk Devri, rahmetli İnönü'nün bu anlattığı mıdır” (Cemal Kutay, “Bilinmeyen Tarihimiz”, s. 85)?
Anlaşılan o ki, İsmet Paşa, görevden alınmasını Atatürk'ün hastalığına bağlamak istemiş! Celâl Bayar'ın, Nazmi Kal'la yaptığı biri mülâkatta söylediği şu sözler ise İnönü'nün hatıralarında çizdiği Atatürk tablosunun tam zıddıdır:
“Atatürk Dolmabahçe Sarayı'nda son günlerini yaşıyordu ve ben de kendisinden emir almak ihtiyacını duyuyordum. Beş senelik plân başarı ile bitmişti. İki buçuk senelik bir program hazırladım. İlân edeceğim. Atatürk hastalığı sırasında basını da takip eder; gözlüğünü takar, yatağının içerisinde gazeteleri gözden geçirirdi. Emrini almadan gazeteyle ilân edersem kendisini ihmâl ettiğim manası çıkar. Ona izah edersem memleketin hayrına bir iş yapıldığını görmekten manen çok büyük bir zevk alır diye düşündüm ve doktorlardan izin istedim. Vermek istemediler. Israr ettim, 'böyle bir vazifem var, bunu arz edeceğim' dedim. Nihayet bana 15 dakika süre verdiler. Hazırlanmış beni bekliyordu. Anlatmaya başladım. 15 dakika dolduğu hâlde, anlattıklarımdan zevk alıyordu. Devam ettim. Dışarıdan doktorlar, 'Yoruldunuz Paşam' diye müdahale ettiler. Onlara kızdı. 'Ben bu işten yorulmam. Oturunuz bakınız bu adam ne anlatıyor, siz de dinleyiniz' dedi.”
Atatürk'ün, ölümünden çok kısa bir süre önce bile, devlet meselelerini nasıl bir ilgi ve heyecanla takip ettiğini görüyorsunuz! Hani nerde İnönü'nün anlattığı o sinirli, asabî Atatürk?
SURİYE'YE ASKERÎ HAREKÂTA NASIL BAKILMALI?
Şu soruyu kendimize sormalıyız: Suriye ile dostluk ilişkilerimizi sürdürmüş olsaydık bu noktaya gelir miydik? Ve niçin hâlâ, yanlışta ısrar ederek, PKK'ya karşı, Suriye ile birlikte mücadele etmiyoruz?
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.