“Türk-Rus Dostluğu Nasıl Bozuldu” başlığı altında beş yazımız yayımlandı. Bu yazı dizisinde, bunun sebebinin, Atatürk'ten sonra devletin başına getirilen İsmet Paşa'nın hatalı kararları olduğunu, oldukça anlaşılır bir dille anlattık. Eğer İsmet Paşa, Rusya ile dostluğu ve Balkan ve Sadabat Paktı anlayışını sürdürseydi, her şeyin çok farklı olacağını defalarca yazdık. “Tarihimizin Karartılan Gerçekleri” kitabımızda bunlar ayrıntılı olarak mevcut. Ne var ki, zaman zaman, bazı basın organlarında, ısrarla, bu tarihî gerçeklerle bağdaşmayan değerlendirmeler yapıldığına şahit oluyoruz.
9 Mayıs tarihli Aydınlık Gazetesi'nin 2. Sahifesinde, “Atatürk'ün 2. Dünya Savaşı Öngörüleri” başlığı altında bir yazı yayımlandı. Yazar, bu araştırmasının, birinci bölümünde, Atatürk'ün 2. Dünya Savaşı hakkındaki, bizim de zaman zaman bu sütunlarda yer verdiğimiz, âdeta bir kehanet sayılabilecek öngörülerinden örnekler vermiş. Buraya kadar güzel. Fakat daha sonra, İsmet Paşa'nın, 'Atatürk'ün vasiyetine uygun bir şekilde hareket ederek, ülkemizi savaşın dışında tuttuğunu' iddia etmiş!
Bu iddiaya katılmak mümkün değil. Çünkü Atatürk, tarafsız kalmamızı vasiyet ettiği hâlde, İsmet Paşa; İngiltere ve Fransa ile 19 Ekim 1939'da bir ittifak anlaşması imzalayarak, Türkiye'yi savaşta taraf hâline getirmiştir!
Yazar bundan hiç söz etmiyor! Atatürk'ün; Almanya'nın ittifak teklifini bile reddettiğini hatırlatalım!
Atatürk'ün en büyük korkusu, bu harp çıktığında, kendisinin yatağa bağlı bir durumda bulunmasıydı. Ne yazık ki, harbin başladığını bile göremedi. Keşke, II. Dünya Harbi başladığında, yatağa bağlı bile olsa, Atatürk hayatta olsaydı. İnanınınız ki, o takdirde bile biz, II. Dünya Harbi'nin en kârlı devletlerinden birisi olurduk. Çünkü o zaman, ne İngiltere ve Fransa ile bir ittifak anlaşması imzalayarak Hitler'in husumetini üzerimize çekecek ve ne de, Rusya ile dostluğumuzu kaybetmek pahasına, 'Turan hayalleri kurarak', Almanya'nın güdümüne girecektik!
Aydınlık'taki yazıda, Atatürk'ün 12 yıl Dışişleri Bakanlığını yapmış ve II. Dünya Harbi başlarında Londra büyükelçisi olan Tevfik Rüştü Aras'ın, l5 Mart 1971 ve 20 Mayıs 1971 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yayımlanan iki mülâkatından bir özete de yer verilmiş. 15 Mart 1971 tarihli mülâkatta Tevfik Rüştü Aras şunları söylüyor:
“Türkiye, Atatürk'ün politikasını İkinci Dünya Savaşı döneminde titizlikle izleseydi, Balkan Antantı'na ve Sadabat Antlaşması'na dayanan Türkiye müttefikleri, 1945 yılının üçüncü büyük kuvveti; Türkiye, ekonomik ve siyasî açıdan gelişmiş bir toplum olacaktı.”
Aras'ın bu mülâkatından açıkça, Atatürk'ün tarafsızlık siyasetinin sürdürülmemiş olduğu anlaşılmıyor mu? Peki, o zaman yazarımız nasıl, 'İsmet Paşa Atatürk'ün siyasî vasiyetini sürdürdüğünü' iddia edebiliyor?
İsmet İnönü tarafsızlık politikasını terk ettiği için, savaşın bizim topraklarımıza da sıçrayacağı endişesiyle, yüz binlerce yedeğin üretimden kopartılarak askere alındığını ve yıllarca silâh altında tutulduğunu hatırlatırız!
Aras'ın 15 Mart 1971 tarihli mülâkatında söyledikleri de şudur:
“Atatürk yalnız İngiltere değil, hiçbir büyük devletle ittifakın taraflısı olmamıştır. Böyle ittifakların sakıncaları, faydalarından daha çok olduğu kanaati her ikimizde de vardı. Bölge nizamını tercih ettik.”
Peki, İngiltere ve Fransa ile ittifak imzalayarak; bu yüzden Balkan Paktı'nı da işlevsizleştiren İsmet Paşa değil midir?
O dönemdeki olayları hatırlayalım: Faşist İtalya, 1939 baharında Arnavutluk'u işgal eder. Londra Büyükelçisi olarak görev yapmakta olan eski Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, bu işgalin önlenebileceği görüşündedir ve şu değerlendirmeyi yapar: “İtalya, Arnavutluk'u işgalini, 'Arnavutluk'ta anarşi olduğu' gerekçesine dayandırmıştı! Arnavutluk'ta anarşi, Balkanları da ilgilendirirdi. İtalya'nın bu kararı öğrenildiğinde hemen bir Yugoslav Tümeni Arnavutluk'a gönderilebilirdi!”
Tevfik Rüştü Aras, bunu sağlamak için, Paris'teki Yugoslav Büyükelçisini arar. Elçi de bu fikre yanaşır. Fakat, Aras'ın bu girişimini İtalya öğrenir ve Ankara Büyükelçisi Türk Dışişleri Bakanı Saracoğlu'na giderek, Aras'ın İtalya'ya karşı Haçlı Seferi hazırladığını söyler. Saracoğlu “Türkiye'nin dış politikasını artık Tevfik Rüştü Aras yönetmiyor, ben ona yazarım, böyle şeylerle meşgul olmaz” der! Bu garantiyi alan İtalya Büyükelçisi, Saracoğlu'nun yanından teşekkür ederek ayrılır!
Yıllar sonra, Atatürk'ün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın verdiği şu beyanat da, Atatürk yaşasaydı, her şeyin çok farklı olacağını göstermektedir: “Atatürk sağ olsaydı, harp Balkanlar'a girmezdi; bizler bunun sebeplerine yakından vakıfız. Bu hükme varmadaki sebep ve saikler, şüphesizdir ki, pek çoktur. Ben size bunlardan hiç bahsedilmemiş, yazılmamış olanlarını anlatayım. 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' prensibini kendine şiar edinmiş olan büyük Devlet Adamı Atatürk, Balkan Paktı'nı kurmuş, Balkan devletlerini birbirine bağlayarak, cihan sulhunun bir dostluk halkasını meydana getirmişti; artık bundan sonra kuvvetli bir sulh zincirinin diğer halkalarını kolaylıkla teşkil edebilirdi. Nitekim, Balkan Paktı'nın akdinden az sonra, verdiği direktifle İngiltere ile gizli görüşmeler başladı. Doğrudan doğruya Lord Halifax ile yapılan konuşmalar neticesinde Türkiye ile İngiltere arasında zımnen bir dostluk kurulmuş oldu. Diğer taraftan Almanya ile de anlaşmaya varılmış, Almanya ve Türkiye birbirleri aleyhine herhangi bir kombinezona girmeyeceklerini karşılıklı olarak taahhüt etmişlerdi. Hattâ, bu ittifakın bir ifadesi olmak üzere Almanya, memleketimize 150 milyon marklık bir kredi açmıştı. Diğer komşularımızla da aramızda dostluk anlaşmaları vardı.”
Şükrü Kaya daha sonra şöyle devam ediyor: “İkinci Cihan Harbi'nde Almanları Balkanlar'a istemeyerek sarkmaya sevk eden amil, İtalyan faşistlerinin Arnavutluk'a ve Yunanistan'a saldırmasıdır. Eğer Atatürk sağ olsaydı, İtalyan faşistleri buna cesaret edebilir miydi? Derhal cevap vereyim: Hayır! Mussolini, Atatürk'ün Balkan Paktı devletlerini derhâl toplayarak tecavüzü önleyeceğini biliyordu” (Hasan Rıza Soyak, “Atatürk'ten Hatıralar”, s.505).
Ne yazık ki, büyük uğraşlarla gerçekleştirilen Balkan Paktı'nın etkinliği, İsmet Paşa yönetiminin hatalı dış siyaseti ile yok edilmiştir. Hâlbuki, İtalya, karşısında Türkiye başta olmak üzere, Balkan Paktı üyelerinin direncini görmüş olsaydı, Arnavutluk'a saldıracak cesareti gösteremezdi. Aslında İtalya'nın böyle bir askerî kapasitesi de yoktu. Nitekim, 32 İtalyan Tümeni 3 Fransız Tümeninin savunma cephesi karşısında başarısız olmuştu! Cihat Baban'ın belirttiğine göre, Yunan Generali Papagos, İtalyanları Arnavutluk dağlarında mıhlayarak önemli bir başarı sağlar ve bu başarı sayesinde büyük bir ekseriyetle iş başına gelerek Yunanistan'da istikrarlı bir hükümet kurar (“Politika Galerisi”, s. 218).
İngiltere ve Fransa ile yapılan ittifak, Türkiye'ye duyulan güvene de büyük darbe vuracaktır. Nitekim, Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu 2 Şubat 1940'ta, Belgrat toplantısında, Balkan Paktı'na dahil dört üye devletin Genelkurmaylarının toplanmasını önerdiğinde, öteki üyeler buna yanaşmazlar. Türkiye, 'Balkan Devletlerini İngiltere ve Fransa'nın safına çekmek amacıyla kışkırtıcı manevra yapmakla' suçlanır! Hattâ Balkan devletleri, Türk tehdidine karşı, Bulgaristan'ı da içine alan yeni bir Balkan Paktı'nı ciddiyetle düşünürler' (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s.1488)!
2. Dünya Harbi'nin bizimle ilgili Tarihî Gerçekleri bunlar. Ne yazık ki, herkes kendi ezberine uygun olan şeyleri yazıyor!
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.