İnönü'nün Moskova hatıralarından devam edelim:
“Rusya'nın Ankara Sefiri Suriç yanımızda bulunuyordu. Türkiye'den Suriç ile birlikte gelmiştik. 'Hükümet içeride içtima hâlindedir, sizin kabulünüz için özür dilediler' dedi. Bir aralık Stalin de yanıma geldi. 'İçeride acele bir işimiz var, onu konuşuyoruz. Şimdi bitecek. Ondan sonra beraber toplanacağız. Çok isterdim bizim toplantımızı salonun bir köşesinde görebilseydin. Benim için her şeyi söylerler. Diktatör falan derler, Toplantımızda bulunman mümkün olsaydı da ne hâlde çalışıyoruz onu gözünle görüp bir fikir edinseydin' dedi. Stalin böyle bir şaka yaptıktan sonra tekrar gitti ve iki üç dakika sonra, 'buyurun' dediler ve içeri girdik. Bizi çok büyük bir nezaketle kabul ettikten sonra, doğrudan doğruya hükümet toplantısı gibi görünen bu özel toplantıya katıldık. Stalin oturmam için bana masanın riyaset yerini (Başkanlık yerini) gösterdi. Oturdum. Dikkat ettim, sağımda bizim arkadaşlar var: Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Bey, Moskova'daki Sefirimiz Hüseyin Ragıp Bey. Bunlar iki yanımda oturuyorlar. Masanın etrafındaki diğer koltuklarda Molotof var; Litvinof var; onların Sefiri Suriç ve daha bir iki vekil var. Stalin beni riyaset yerine oturtmak gibi büyük bir nezaket gösterdikten sonra, kendisi ayakta dolaşarak müzakereyi idare etmeye başladı. Moskova'daki ilk bu ilk müzakerede Türkiye'ye yapılacak iktisadî yardım, ticarî münasebetler ve bir istikraz meselesi esas olarak konuşulmuştur. Kredi müzakereleri ile ilk görüşme bitti. Stalin'le sonra müteaddit görüşmelerimiz oldu. Rusya'dan dönünce, Ankara'daki İngiliz sefirine 8 milyon dolar kredi aldığımızı ve şartlarını, bir konuşma esnasında anlattığım zaman, Sefir, 'Müstesna bir şey' demişti.”
Bizim notumuz: 24 Nisan 1932'de Başbakan İnönü, aralarında devlet adamlarının, iktisatçı ve gazetecilerin de bulunduğu 30 kişilik bir heyetle Sovyet Kalkınma Modelini incelemek ve destek sağlamak üzere Rusya'ya gider. Heyet 11 Mayıs tarihinde Türkiye'ye döner. Yapılan görüşmelerde Rusya'dan, 20 yıl vadeli ve faizsiz 8 milyon dolarlık bir kredinin sözü alınır. 21 Ocak 1934'te kredi anlaşması imzalanır. Bu kredi, özellikle ihtiyacımız olan bazı makinelerin alınmasında kullanılacaktır ve karşılığında Rusya'ya Tarım Ürünleri verilecektir. Sovyet uzmanlarının yardımı ile, 1932 yılında Birinci 5 yıllık Kalkınma Plânı hazırlanır ve 1933 yılında uygulamaya konulur. Çelik ve Kimya Sanayinin temelleri atılır. 1934-1938 yılları arasında, Bursa Yün iplik Fabrikası, Gemlik'te İpek Fabrikası, İzmit'te Selüloz Kağıt Fabrikası, Kayseri ve Nazilli'de Tekstil Fabrikaları, İstanbul'da Cam Fabrikası, Keçiborlu Kükürt Fabrikası, Zonguldak'ta Antrasit Fabrikası Ankara'da Askerî Fabrikalar, Eskişehir ve Kayseri'de Uçak Fabrikaları bu kredi ile kurulur. Sovyetler verdikleri kredinin yanı sıra, bu krediyle kurulacak olan fabrikaların projelerini yapmak, tesisleri inşa etmek gibi işleri de üstlenmişler; bu kuruluşları çalıştıracak olan teknik kadronun yetiştirilmesi için Türkiye'ye uzmanlar da gönderirler. Tekstil fabrikalarında çalışacak olan elemanlar bir yıl boyunca SSCB'de Teknik Tekstil okulunda eğitim alırlar. Türk Mühendisler de 8 ay Sovyet Üniversitelerinde eğitim alır ve daha sonra da staj görürler.
İsmet İnönü'nün Moskova hatıralarından devam edelim: Stalin Türk heyetini Moskova dışındaki villasına davet eder. Orada çok iyi ağırlanırlar. İnönü'nün belirttiğine göre, Stalin teklifsiz konuşmaktadır. Yemek sırasında İnönü'ye bir aralık Troçki'den bahseder. Ve “Troçki'yi nasıl tanıyorsun” diye sorar. İnönü “fazla tanımam” der. Bunun üzerine Stalin, Troçki'yi Enver Paşa ile mukayese eder. “Troçki de, Enver Paşa gibi fantezisttir. Bunlar birtakım hayâl içinde ölçü bilmeyen insanlardır” der (S. 510, 511)!
Ne kadar doğru bir tespit! Enver Paşa, henüz daha milliyet bilinci oluşmamış Orta Asya Türkleri ile Turan'ı kuracaktı; Troçki de Dünya Devrimi peşindeydi!
İnönü'nün bir de Türk-Sovyet dostluğu hakkında Cumhuriyetin 10. Yılında yaptığı bir konuşma var. Cumhurbaşkanlığı döneminde, Sovyet düşmanlığının mimarı olacak olan İsmet Paşa, Başbakan olarak, Cumhuriyetin Onuncu yılında yaptığı bir konuşmada, Sovyetler Birliği ile aramızdaki dostluğun önemini şöyle anlatmış:
“…Bizim, Türkiye Cumhuriyeti'nin haricî politikasında esas olan nokta, Sovyetlerle olan dostluğumuzun temel teşkil etmesidir. Bu dostluk en çetin zamanlarda başlamış, en çetin imtihanları geçirmiştir. Bugün için, iki milletin kalbine yerleşmiştir. Bugün, Cumhuriyetin onuncu yılında, bayramımıza iştirak eden dostlarımız Voroşilov'u, Karahan'ı, Budyeni'yi aramızda görmek bizim için büyük bir sevinçtir.”
Bu konuşmayı televizyondaki bir tarih programında, İnönü'nün kendi sesinden hüzünlenerek dinlemiş ve Sovyetler hakkında böyle güzel düşüncelere sahip olan İsmet Paşa, Atatürk'ün ölümünden sonra nasıl, 180 derece çark etmiş diye düşünmüştük!
Bunun cevabını yine İnönü'nün hatıralarında bulduk. İnönü'nün Amerikan Mandacısı olduğunu biliyorduk. Fakat, bize Lozan görüşmelerinde kök söktüren Lord Curzon'a hayran olduğunu bilmiyorduk! Hatıralarında bu konuda şok edici ifadeler var.
İNÖNÜ'DEN İTİRAF GİBİ AÇIKLAMA!
İsmet Paşa hatıralarında, Lord Curzon için, okuduğumuzda bizi şaşırtan ve inanıyoruz ki, okuyanları da şaşırtacak şu tespitleri yapmış:
“Curzon konferansın ikinci devrine gelmedi. Fakat inkıtadan sonra konferans tekrar başladığı zaman, Lord Curzon'u artık karşımızda bizimle düşman gibi uğraşan bir uzaklıkta görmedim. Herkesin her arzusunu mutlaka temin etmek için canla başla çalışan bir uzaklıkta gördüm. İngilizler, daha Mudanya Mütarekesinden başlayarak yeni bir politika takip etmişlerdir. 1854'ten beri bir asır denebilecek kadar uzun süren Türk düşmanı politikanın acılarını unutturmak için, uzun bir sabır devrine girmişlerdir. En ümitsiz zamanlarda bile çok sabırla uğraşmışlardır. Sulhtan sonra müşterek bir politika takip ettikleri zamanda, İkinci Cihan Harbi içinde ve sonrasında İngilizler Türkleri kazanmak için, kırmamak için ciddî bir gayret göstermişlerdir. İngiliz diplomasisinin ve gayretinin kuvvetli tarafı şudur ki, dostluk veya düşmanlık istikametini tuttuktan sonra, onu bin bir şekilde sebat, inat ile takip edip hedefe varmakta, büyük küçük bütün memurların ahenk hâlinde birbirini tamamlayarak çalışırlar. Lord Curzon'un benim hakkında ne düşündüğünü bilmem. Buna dair bir vesika okumadım. Fakat bende kalan bir sevgi ve saygı hissidir. Beraber çalıştık, çok mücadele ettik. Ama karşılıklı aradığımız neticeye elbirliği ile vardığımızı zannediyorum” (İnönü'nün Hatıraları, s. 345)!
Türk düşmanı Lord Curzon hakkında böyle düşünen İnönü'nün, Atatürk'ün tarafsızlık siyasetini terk ederek, Hitler'in, 'tarafsız kalmanızı kabul edebiliriz' uyarısına rağmen, Türkiye'yi Batı İttifakına sokması gayet normal değil mi?
İngiliz Mandasını savunan İngiliz Muhipleri Cemiyeti'ni hatırlayalım! Mütareke döneminde (1918-1922), önemli sayıda asker ve sivil aydın İngiliz Mandasından yanaydılar. “İngiliz Muhipleri Cemiyeti” bu amaçla kurulmuştu. Derneğin ön plândaki kişileri arasında, İngiltere Büyükelçiliği Baş tercümanı Ryan, istihbaratçı General Deedes, Rahip Frew, Sultan Vahdeddin, Damat Ferit, Ali Kemâl, Adil, Mehmet Ali, Hoca Vasfi ve Sait Molla vardı. İngiltere bu dernekle, direnişi kırmayı ve ağır barış şartlarının kabul edilmesini sağlayacak ortamı hazırlamayı amaçlamaktaydı. Doğan Avcıoğlu'nun verdiği bilgiden, İngiltere'nin bu cemiyeti kurdurmakla birlikte, Lord Curzon'un zaten 28 Kasım 1919'da, “Türkiye için bir İngiliz mandası söz konusu değildir” direktifini verdiğini öğreniyoruz.
Şu sözler de Curzon'a aittir: “Türkler için askerlik mesleği tamamen kapanmıştır. Kuşkusuz, Türkler askerlik yapmak isterlerse, başka bir yere gidebilirler. Fransız Lejyonu onları kabul edecektir. Ne var ki, İngiltere buna dahi karşıdır. Çünkü Türkler öteki düşmanlarımızdan farklıdır. Yeniden Türkiye'de askerî bir dönem açılabilir” (“Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 106)!
İsmet Paşa'nın hatıralarında övdüğü Lord Curzon'un, Türkler hakkındaki görüşleri bunlardır! Ayrıca, Musul'u bizden nasıl koparttıklarını da hatırlatırız! ./…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.