Sayın Cumhurbaşkanı, 'yerlilik ve millîlik' söylemi ile büyük bir çelişki teşkil eden ve bu yüzden AKP tabanında da büyük tepki çeken McKinsey şirketi ile yapılan anlaşmanın iptali nedeniyle uğradığı güven kaybını gidermek için İsmet Paşa'nın Amerikancılığını gündeme attı. Tabiatıyla tarihimizden bîhaber olanlar ve CHP yönetimi var güçleriyle savunma durumuna düştüler. Cumhurbaşkanının istediği de zaten buydu. İnönü spekülâsyonuyla kendi tabanını yeniden toparlamak! Çünkü bu tabanın İnönü'ye karşı tepkisini çok iyi biliyor ve bunu diri tutmak siyaseten işine geliyor. O günden bu güne konu çok yoğun bir şekilde tartışılıyor. 9 Ekim gecesi CNN Türk televizyonunda da bu konu 'tartışıldı'. Tırnak içinde tartışıldı diyoruz. Çünkü tartışma konuyu bilenler arasında olur. Eğer konu hakkında yarım yamalak bilgi sahibi olanlar tartıştırılırsa kamuoyunun da kafası iyice karışır. Zaten amacın da bu olduğu belli. Tartışmacılar, AKP'ye yakın bir isim olan Mustafa Şen, CHP'den Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek ve Ali Haydar Veziroğlu; bir de gazeteci Talât Atillâ idi.
Programı bir süre dinledik ve üzülerek şunu gördük ki, hiçbiri tarihimize yeterince vâkıf değildi. Peki, rahmetli İsmet Paşa'nın elindeki Amerikan bayrağı o kadar önemli miydi? Kaldı ki, İnönü'nün elinde Tük bayrağı da vardı! Ne yazık ki, İnönü'yü suçlayanlar da, savunanlar da tarihî gerçeklerimizden haberdar değiller. Atillâ İlhan'ın şu sözünü hiç unutamam: “Bizim aydınlar yazarlar ama okumazlar!”
Prof. Mümtaz Soysal, Atatürk Devriminin saatinin 10 Kasım 1938'te durduğunu açıkça ifade etmektedir. Daha birçok aydınımız da aynı kanaattedir. Türkiye Atatürk'ün ölümünden sonra, İsmet Paşa eli ile, Batı ittifakının cenderesine sokulmuştur. Evet, 19 Ekim 1939'da İngiltere ve Fransa ile imzalanan ittifak anlaşması ile Türkiye tarafsızlık siyasetini resmen terk etmiş: sonra da, II. Dünya Harbi'nin bitiminde, küresel bir güç durumuna yükselen Amerika ile, ilki 23 Şubat 1945'te olmak üzere onlarca ikili anlaşma imzalanmış ve Türkiye Amerika'nın yörüngesine girmiştir. CHP de, Demokrat Parti de bununla iftihar etmişlerdir. Emekli Kurmay Albay ve Tabiî Senatör Haydar Tunçkanat'ın, ilk baskısı 1971 yılında çıkan, “İkili Antlaşmaların İçyüzü” kitabında, tarihimizin yüzkarası olan bu ikili antlaşmalar hakkında bilgi edinebilirsiniz. Çok önemli bu kitabın ikinci baskısı ne yazık ki, sanırım 2012 yılında yapılmıştı!
İnönü'yü savunanlara, Uğur Mumcu'nun “Kırkların Cadı Kazanı” kitabını da salık verebiliriz. Acaba Uğur Mumcu, İnönü dönemi için niçin, “Cadı Kazanı” demişti dersiniz? O dönemin canlı tanığı ve bedel ödeyen bir isim olan Prof. Niyazi Berkes'in “Unutulan Yıllar” kitabı ile, eşi Zekeriya Sertel'le uzun yıllar yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan Sabiha Sertel'in “Roman Gibi” kitaplarını okuyunca, Uğur Mumcu'nun o dönem için, niçin “Cadı Kazanı” benzetmesini yaptığı daha iyi anlaşılabilir.
CNN Türk'teki sözünü ettiğimiz programda, tartışmacıların tamamı, İsmet Paşa'nın Amerika'ya yönelmesinin sebebi olarak Sovyet Tehditlerini gösterdiler. Bu bir kara propagandadır. Ne yazık ki, milletimiz yıllarca, bu 'Sovyet Tehdidi' yalanı ile aldatılmıştır. Sovyetlerin 1946 yılında bize iki notası vardır. Bu iki notada da toprak talebi yoktur!
Bütün bu konuları bu Haziran ayında çıkan, “Tarihimizin Karartılan Gerçekleri” kitabımızda ayrıntılı olarak güvenilir kaynaklara dayanarak anlattık.
CNN Türk'teki tartışmada, Ali Haydar Veziroğlu “Türkiye Küçük Amerika olacak” sözünü Demokratların söylediğini belirtti. Bu doğru değil. Bu sözü ilk kez 1940'ların sonlarında, İnönü'nün prensi Prof. Nihat Erim telâffuz etmiştir. Hani şu 12 Mart 1971 faşist darbesiyle kurulan hükümetin başbakanı olan Nihat Erim! Kaynağımız da, gazeteci Hikmet Bilâ'nın “CHP Tarihi” isimli kitabıdır. Bu sözü daha sonra 1954 yılında yaptığı Amerika seyahatinde, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar da tekrarlayacaktır.
Yine Ali Haydar Veziroğlu, çok yanlış olarak, IMF ile ilk anlaşmanın 1957'de yapıldığını söyledi. Hâlbuki, Türkiye'nin IMF'ye katıldığı tarih 11 Mart 1947'dir. Meclis'te yapılan görüşmeler sonunda, 11 Mart 1946 tarihinde, CHP ve Demokrat Parti milletvekillerinin alkışları ile IMF'ye üye olmamız kabul edilmiş; akabinde hemen, 12 Mart tarihinde Amerika tarafından Türkiye'nin Truman doktrini kapsamına alınacağı tüm dünyaya duyurulmuştur!
IMF'ye kabul edilmemizin şartı olarak 7 Eylül 1946'da Türk Lirası devalüe edilmiş ve bir lira 27 kuruş olan dolar 2.80 liraya yükseltilmiştir! Hâlbuki dünyada fiyatlar yükselirken, Türkiye'de düşme eğilimine girmişti! Emisyon 993 milyondan 829 milyona düşmüştü! Bütçe açığımız yoktu!
Prof. Korkut Boratav'ın belirttiğine göre, Türkiye savaş sonuna 250 milyon dolarlık, yani 1946 ithalât hacminin iki mislinden daha fazla bir döviz rezervi ile girmişti. 1946 yılında l00 milyon dolara yakın bir dış ticaret fazlası vermişti (Türkiye Tarihi, Cilt IV. s. 343)!
Bu devalüasyonla IMF sistemine bağlanan Türkiye, böylelikle 'Hür Dünya'ya kabul edilmenin önemli bir şartını daha yerine getirmiş olur! Bu kararlar neticesinde, ithalâtçı ve ihracatçılara büyük kazançlar sağladığı ileri sürülen bir Ticaret Bakanı, Meclis'te yaptığı bütçe konuşmasında, devletçilik dönemini Türkiye'nin iflâsı olarak ilân eder (Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, 1969 2. Baskı, s. 264)!
Bu konuları ayrıntılı olarak eylül ayında, “BATI'YA BİZ TESLİM OLDUK” başlığı altında yayınlanan 6 yazımızda anlattık. Bu yazıları okumayanlar internete girerek, gazetemizin sitesinden okuyabilirler.
Diğer taraftan, daha düne kadar Amerika ile işbirliği içinde olan iktidarın, İsmet İnönü'yü Amerikancılıkla suçlamaya kalkması olsa olsa tipik bir kara mizah örneği olabilir ancak!
ATATÜRK HAKKINDA KİTAP YAZANLAR!
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil ve bölücülere verdiği destekle tanınan Oral Çalışlar'ın eşi İpek Çalışlar Atatürk hakkında kitap yazmışlar!
Atatürk hakkında kitap yazmak için önce Atatürk'ü doğru anlamak gerekir.
İpek Çalışlar Hanımefendi, Lâtife Hanım hakkında yazdığı bir kitapta, 'Osman Ağa-Ali Şükrü Bey olayında Mustafa Kemal Paşa'nın Çankaya Köşkü'nden, kadın çarşafı giydirilerek kaçırıldığı' yalanına yer vermişti! Hâlbuki, o dönemin Başbakanı olan Rauf Bey'in hatıralarına göre, kesinlikle böyle bir durum söz konusu değildir!
Şimdi bu Hanımefendi tutmuş “Atatürk” kitabı yazmış; Atatürk'ün aşklarını anlatmış! Can Dündar da Atatürk'ü yazmıştı!
Amaçları, Atatürk'ün emperyalizme karşı duruşunu ve mazlum milletlerin bağımsızlığını savunduğu gerçeğini gözlerden kaçırmaktır.
Ya Yılmaz Özdil'e ne diyelim? Atatürk kitabı yazmış ve “bebeklerin kundaklarına konulmalı” diye reklâm ediliyor! Bu zat, daha dün, Amerikan emperyalizmine kahramanca direnen Venezuela Devlet Başkanı Maduro'yu, bir Atatürkçünün aslâ sarf etmeyeceği cümlelerle çok ağır bir şekilde eleştirmişti!
Atatürk'ü yazmak için önce Atatürk'ü çok iyi anlamak gerekir ki, bunu Şevket Süreyya “Tek Adam” kitabı ile, Falih Rıfkı Atay “Çankaya” kitabı ile yapmışlardır. Lord Kinross'un “Atatürk” kitabı ve Atillâ İlhan'ın “Hangi Atatürk” kitapları da mutlaka okunmalıdır.
Vahim olan, İsmail Küçükkaya'nın FOX TV'de, bu iki kitaptan alıntılar yapmasıdır. 'Gerçek Atatürk'ü anlatan kitaplar yokmuş gibi!
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.