Mübarek Kurban Bayramının peşinden Cumhuriyet Bayramını yaşadık. İkisi de bu milletin bayramıdır. Millî ve dinî günler bir milleti millet yapan en önemli unsurlardır. Ne yazık ki, rövanş alma duygusu içinde sağduyuyu çoktandır kaybeden şuûrların, millî ve dinî günlere farklı zaviyelerden baktıkları çok talihsiz bir dönemi yaşıyoruz. Dinî bayramlarımız da, millî bayramlarımız da hep birlikte kutlamamız ve millî varlığımızı, millî dayanışmamızı pekiştirmesi gereken önemli günlerdir. Herkes bunu böyle bilmeli; bu konudaki idraksizliğin ülkenin birlik ve bütünlüğünü derinden sarsacağı unutulmamalıdır. Bayramın birinci günü gecesi, Haber Türk TV'de, tanınmış ilâhiyatçılarımızın katıldığı 'Kurban'ın Anlamı' konusunda çok içerikli bir tartışma seyrettik. Keşke herkes, eğlence programlarını bırakıp bu programı seyredebilseydi. Ayşe Sucu Hanım, 'Müslümanlığın dinimizin emri olan ritüellerin yerine getirilmesi olarak anlaşılması ve bunun mahzurları' gibi, Müslümanlar için günümüzün en önemli meselesi üzerinde durdu. Evet, ritüellerin yerine getirilmesi önemlidir fakat bu ritüellerle neyin amaçlandığı unutulursa neye yarar? Nitekim, programda verilen bir kamuoyu araştırmasının ortaya çıkardığı vahim sonuç şudur: Yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu söylenen halkımızın yüzde 90'ı birbirine güvenmiyor! Ne tuhaf bir çelişki! Demek ki, bu kadar cami, bu kadar Diyanet personeli ve bu kadar cemaate rağmen Müslümanlığımızda önemli bir sorun mevcut. İlâhiyatçı Recep İhsan Eliaçık, ibadetlerimizle neyin amaçlandığı hakkında şu çok anlamlı tespitleri yapıyor: “Kur'an, insanlığa hiç duyulmamış, yepyeni şeyler getirmez. Bilâkis, bilindiği hâlde uygulanmayan, o çok bilinen, fakat oralı olunmayan, her insanda fıtraten var olan insanlık vicdanını uyandırmak ister. Uyanan vicdanın yansımasını bekler. İyilik, güzellik, doğruluk, cömertlik, namus, söz, saygı, adalet, erdem, vefa, dostluk, mertlik gibi temel insanlık değerleri üzerinde ısrarla durur. Bunları aynı zamanda Allah'ın iyi yolu (Hablullah) olarak vazeder.” Eğer Kur'an'ın vurguladığı bu temel insanlık değerlerinden uzaksanız; kıldığınız namaz, tuttuğunuz oruç, kestiğiniz kurban neye yarar ki? Yine bu programdaki ilâhiyatçılardan biri, Claude Farrer'in bir tespitine yer verdi. Farrer, eski İstanbul'da, kedilerin ve köpeklerin sokaklarda, halktan korkmadan rahatça dolaştıklarını çünkü Müslümanların kedi ve köpeklere çok iyi davrandıklarını, onlarla yiyeceklerini paylaştıklarını dile getiriyormuş. Bugün, bırakınız kedilere, köpeklere iyi davranmayı; İslâmiyet'in ritüellerini büyük bir duyarlılıkla yerine getirenlerin bile, iş paylaşmaya gelince aynı duyarlılığa sahip olduklarını kim söyleyebilir? Aynı gece TRT Haber kanalında iki psikiyatr, toplumdaki bölünmenin üzerinde durdular ve 'Yerli' aydınlarımızın siyasetçilere ışık tutmalarının önemini vurguladılar. İyi de, nerede o 'Yerli' aydınlar? Yakup Kadri bütün eserlerinde bunun üzerinde durur. Yaban'da özellikle aydın-halk kopukluğunu eleştirir; “Gazi, okullu softalardan çektiğini medreseli softalardan çekmemiştir” der! Bugün birçok meselemizin kaynağı çok haksız bir şekilde 'Cumhuriyet' olarak gösterilir. Hâlbuki meselelerin kaynağı Tanzimat'tır. Cumhuriyet elinden gelen düzeltmeyi, belki biraz da hızlı bir şekilde yapmaya çalışmıştır. Bunun yeterince başarılı olamamasının sebeplerini iyi incelemek gerekir. Sabahattin Selek bu konuda şu tespiti yapıyor: “İşçiler kalifiye değil, kalfalar yetersiz ise, mimar eserini daha mütevazı tutmaya mecburdur. Millî Mücadelenin en büyük yükünü taşıması ve nihayet Türkiye'yi özlediği düzeye ulaştıracak devrim hızının gitgide azalması, liderler kadrosunun zaafından gelen dezavantajdır. Mustafa Kemal Paşa, daha ileri bir ekiple milletine daha ileri bir Türkiye bırakabilirdi”(Anadolu İhtilâli, s. 142). Falih Rıfkı Atay 1917-1933 yılları arasındaki yazılarını topladığı “Eski Saat” adlı kitabında şöyle der: “Liberalizm Türkiye'yi kapitülâsyonlara ve Türk milletini iktisadî köleliğe götürür. Her demagog, demokrasi ve liberalizm direğine sarılacaktır. Demokrasi Ankara'ya Babıâliyi, liberalizm ise Galata'yı getirir!” Bunların hepsi olmuştur ve bugün ülkenin ortadan ikiye bölünmesinin temel sebebi de budur. İşte bu yüzdendir ki, bir türlü, bu millet için anlam ve önemini idrak edemediğimiz Cumhuriyet Bayramımızı da, milletçe, bütünlük içinde, hak ettiği görkemle kutlayamıyoruz. Kendini Türk Milletine mensup hisseden bütün vatandaşlarımız, her şeyden önce, Cumhuriyetin anlamını iyi kavramalı, varlığımızı bu Cumhuriyete ve büyük kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e borçlu olduğumuzu bir an bile akıllarından çıkarmamalıdır. Diğer taraftan, millî hassasiyetin ancak dinî hassasiyetle pekiştiği taktirde bir anlam ifade edeceği de iyi bilinmeli ve bunun için, aydın kesim, 'inançlı halkımızın bile yeterince bilmediği' İslâmiyet hakkındaki doğruları öğrenme gayreti içinde olmalıdır. Bu suretle, din istismarcısı siyasetçilerin manevra alanlarının da bir hayli daralacağı bilinmelidir. İktidar partisi Millî Bayramlar konusunda anlaşılmaz bir yasakçı tavır içersine girmiştir. Son olarak Cumhuriyet Bayramımızın kutlanmasına getirilmek istenen kısıtlamaların kabulü mümkün değildir. Vatandaşlarımızın Millî bayramlarımızı ve bu arada tabiî ki Cumhuriyet Bayramımızı, bu iktidar döneminde iyice sönükleşen resmî 'sözde kutlamaların' dışında, sivil inisyatiflerle, kutlamak istemelerinin en tabiî vatandaşlık hakları olduğu düşüncesindeyiz. Bu en büyük Millî Bayramımız, tabiî ki, en görkemli şekilde kutlanmalıdır. Fakat bu kutlamaların birlik ve bütünlüğümüzü pekiştirecek organizasyonlar olmaları için gereken özen gösterilmelidir. Bu sütunlarda zaman zaman dile getirdiğimiz gibi, aydın kesimin lâiklik konusundaki aşırı hassasiyeti, dinî hassasiyeti yüksek olan halk kesimleri tarafından paylaşılmamaktadır. Bu da, ortak hareket edilmesi gereken birçok millî meselemizde ayrılıkların derinleşmesine sebep olmaktadır. Buna rağmen aydın kesim, bazı gösterilerde 'Türkiye lâiktir lâik kalacak' sloganını kullanmakta ısrarlı davranmaktadır. Bu tür sloganların, ABD'nin 'Ilımlı İslâm' senaryosuna hizmet ettiğinin görülememesi hüzün vericidir. Milletimizi böyle bir slogan etrafında birleştirmek mümkün değildir! Kaldı ki, bugün bizim en temel meselemiz ABD emperyalizminin ülkemizde kurduğu vesayet değil midir? Buradan hareketle, toplumumuzun dinamik kesimlerinin ana hedefinin, milleti bu vesayetin sebep olduğu yıkımlar hakkında bilgilendirmek, bu vesayetten kurtulmamızın mümkün olduğuna inandırmak ve milleti bu vesayeti yıkmak hedefinde birleştirmek olması gerekmez mi? Tabiî bunun için, önce bu milletin güveninin kazanılması gerekir ki, bunun en temel yolu milletin değerlerine saygılı olunduğunun gösterilmesidir. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.