Bir ekonomik krizin içindeyiz. Fakat sevindirici olan, milletimizin panikle hareket etmemesi; dünyaya örnek bir tavır içinde olmasıdır. Bu, vatandaşla-rımızdaki devlete güven duygusunun henüz kaybolmadığını göstermektedir. Fakat bundan sonra alınacak tedbirler de önemlidir. Türkiye'nin artık üretim ekonomisine geçmesi bütün millîci iktisatçıların ortak görüşüdür. Tabiî ki, bu zaman alacaktır. Ancak, bunun yetkililer tarafından dillendirilmesi bile önemlidir. Fakat, bunu henüz göremiyoruz!
Sayın Cumhurbaşkanının Amerikan mallarının boykot edilmesi önerisi de yerindedir ve bu daha da genişletilerek, “Yerli Malı Kullan” kampanyasına dönüştürülmelidir. Bu arada halkımızı zehirleyen Nişasta Bazlı Şeker ithaline ve üretimine de kota konulabilir. Şu anda NBŞ şeker üretim kotası yüzde on beşmiş. Bu oranın Avrupa ülkelerinde yüzde 3 olduğu söylenmektedir!
Bir de şu korkunç israf ve gösteriş yarışı üzerinde durulması gerekiyor. Dinimiz israfı da gösterişi de yasaklar! Bunu da en iyi İslâmcı kardeşlerimizin bilmeleri gerekir! Kamudaki israf ve bireysel israf en büyük sorunlarımızdan birisidir. Kamudaki israfa son verileceğini gösteren uygulamaların, hem milletimizin tasarrufa özendirilmesi ve hem de devlete olan güven duygusunun pekişmesi bakımından önemli olduğunu hatırlatırız!
Vatandaşlarımız gelecek endişesi içindedirler ve bu nedenle bankalarımızdaki mevduatlarının önemli bir miktarını Döviz Mevduat Hesaplarında tutmaktadırlar. Bu miktar 2018 yılında toplam mevduatın yüzde 46'sına yükselmiş!
Bir Türk vatandaşının yabancı parayı kendi paramıza tercih etmesi millî bilinç eksikliğidir. Fakat şu tuhaflığa bakınız ki, 'Milliyetçi Partimiz' MHP de mevduatını döviz hesabında tutuyormuş!
İstanbul ve Ankara'da iş adamlarımızın dövizlerini bozdurmaları asil bir davranıştır ve bütün vatandaşlarımız tarafından örnek alınmalıdır. Ancak benzeri uygulamalar devlet katında da görülmelidir. Meselâ sayın Cumhurbaşkanının, sembolik olarak birkaç uçağını satmasının, yurt dışı seyahatlerinde, makam arabasının gideceği ülkeye götürülmesinden ve 300 odalı olduğu iddia edilen yazlık saraydan vazgeçildiğinin duyurulması çok anlamlı olacaktır. Bu örnek davranış yukarıdan aşağıya bir etki yaratabilir.
Meselâ devletteki lüks makam arabaları satılabilir! Kamu kurumlarında her yetkilinin şahsına araba tahsisi yerine, bir araba havuzu oluşturulabilir! Kamu kurumlarının astronomik kiralar ödenen kiralık binalarda faaliyet göstermelerine son verilebilir!
Eskiler “zarfa değil, mazrufa bakın” derlerdi. Ne yazık ki, günümüzde artık sadece zarfa yani dış görünüşe bakılıyor. İslâmcısı da, milliyetçisi de, liberali de Batıcısı da israfta ve gösterişte yarışıyor! 1950'lerden sonra Çok Partili Hayata girilmesiyle başlayan çürümenin, ahlâkî erozyonun bizi getirdiği yer burasıdır. Başımızı kaldırıp, biraz da varlıklı ülkelere bakılmalıdır. İngiliz Avam Kamarası'nın ve Japon Parlamentosunun sadeliğine bakınınız bir de bizimkine!
İngiltere Başbakanlarının kaldığı evi bilmeyen var mı? Down Street 10 numara! Dış kapıdan adımınızı atınca, doğrudan sokağa çıkıyorsunuz! Başbakan Tony Blair, Maliye Bakanı'ndan, Başbakanlık için yeni bir uçak alınmasını isteyince aldığı cevap şu olmuştu:
“Bütçede para yok. Siz kendi imkân-larınızla alabilirseniz alın!”
Kaynaklarımız zaten kıt! Her kuruşu özenle harcamak durumundayız. Bu nedenle, hiçbir getirisi olmayacak ve bütçe üzerinde ağır bir yük teşkil edecek yatırımlardan vazgeçilmelidir. Meselâ malî portesi bile meydanda olmayan, 'Çılgın Proje' diye reklâmı yapılan 'Kanal İstanbul Projesi' vazgeçilecek projelerin başında olmalıdır!
Bu kanal hakkında çok konuşuluyor fakat ayrıntılı bir bilgiye sahip değiliz. Pof. Birol Kılkış'ın bu konuda çok önemli uyarıları var. Biz burada sadece bir tanesine özet olarak yer verelim:
“İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki (Karadeniz yönündeki) üst akıntılar, (Karadeniz'e doğru) ters yöndeki dip akıntıları muhteşem bir doğa dengesi kurmuştur ve bu olay Karadeniz seviyesini hiç bozmadan devam edegelmektedir. Yeni bir kanal açıldığında bu kanalda ters bir akıntı doğal olarak tesis edilemeyeceğinden Karadeniz'den devamlı olarak ve önlenemez biçimdeki tek yönlü bir serbest akıntı Marmara Denizi'ne, Çanakkale Boğazı'na geçerek, sırası ile Ege ve Akdeniz'e akacaktır. Karadeniz ve Marmara denizi arasındaki 30 santimetrelik seviye farkının 20 santime düşmesi ve Marmara ve nihayetinde dengelenmesi neticesi ortaya çıkacak hidrolik potansiyel enerjinin kanal ve çevresine ve oradan da öncelikle Marmara Denizi ve çevresine yapabileceği muhtemel zararlar, taşkınlar ve süratli akıntılar bu seviye farkının kaç yılda ortadan kalkacağına bağlıdır ve bu konuda hiçbir ciddî bilimsel çalışma yapılmamış veya yapıldı ise kamuoyuna yansıtılmamıştır” (Aydınlık 13.8.2018)!
SURİYE İLE BARIŞMALIYIZ!
Amerika'nın yaptırımları ve Döviz Operasyonları ile karşı karşıya iken, Suriye ile bu gerginliğin sürdürülmesinde ısrar edilmesi izaha muhtaçtır. Suriye ile ilişkilerimizin düzeltilmesinin hem iki ülke arasındaki ticareti geliştireceği hem de, bu ilişkilerin düzelmesi yolunda attığımız adımların bize itibar kazandıracağı ve Avrasya ülkeleri ile kuracağımız Stratejik ortaklıkları kolaylaştıracağı da bilinmelidir.
Suriye, bin yıldan uzun bir süre yönettiğimiz bir ülkedir. Bu ülkede, Avrupa'nın emperyalist devletlerinin, müstemlekelerinde bıraktıkları kötü hatıralarla kıyaslanacak hiçbir yüz kızartıcı hatıramız yoktur. Suriye ile ilişkilerimizin bozulmasının sebebi, Atatürk'ün ölümünden sonraki süreçte Batı ile ittifakı tercih etmemiz ve Suriye'nin Batı ittifakı içinde yer almayı reddetmesidir.
Suriye'nin 1955 yılında kurulan Bağdat Paktı'na katılmayı reddetmesinden sonra, bu ülke ile aramızdaki sınıra mayın döşediğimizi hatırlatırız! Fakat yandaş basın bunlardan nedense hiç söz etmez. Onlara göre, 'Esed halkını katleden' biridir! Ne yazık ki, yaşadığımız bunca acı olaydan sonra bile hiç de akıllanmışa benzemiyorlar. Suriye Devleti'nin İdlib kırsalında başlattığı operasyonları şiddetle eleştiriyorlar. Sanırsınız İdlib'de yaşayanlar sadece masum Suriye halkı! Suriye Devleti kendi topraklarında asayişi ve güvenliği sağlamaya çalışırken, bizim de onlara yardımcı olmamız gerekmez mi? Suriye'nin güvenliği Türkiye'nin güvenliği demek değil mi? Eğer bunu, yaşadığımız son 7 yıl bize öğretememişse ne diyebiliriz ki?
Suriye düşmanlığından bir an evvel vazgeçerek Suriye ile el sıkışılmalıdır. Bu suretle Amerika'ya da önemli bir ders vermiş oluruz.
Sayın Erdoğan'ın angajmanları vardı. Bu angajmanlar ona çok büyük hatalar yaptırdı. Fakat şartlar onu makule doğru sürükledi. Biz bunu yıllar önce gördüğümüz için altını çizerek vurguladık. Bu yüzden bizi, 'AKP'li mi oldun' diye eleştirenler de olmuştu. Sayın Soner Yalçın'ın belirttiği gibi, Erdoğan bize yaklaşıyorsa buna karşı mı çıkmalıydık? Avrasya'ya yaklaşmayıp da, Amerika ile birlikte hareket etmesi daha mı iyi olurdu?
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.