Köy Enstitüleri’ne son darbeyi de Demokrat Parti iktidarı vurur ve Enstitüler öğretmen okullarına dönüştürülürler. Bu uygulamayı yapan Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, daha sonra “Köy Enstitülerini kapatmam en büyük hatamdır” diyecektir!
Bu yazıyı yazmamıza Soner Yalçın’ın “Hafızayı Kaybetmek” yazısı ve onu takiben, öğretmen adaylarının, girdikleri imtihanlarda aldıkları vahim sonuçlar sebep oldu. 27.863 matematik öğretmeni sorulan 50 sorudan ortalama olarak ancak 9’unu cevaplayabilmiş!
Bu çok acıklı bir durumdur. Hep söylüyoruz; bugün yaşadıklarımız sadece bir sonuçtur. Bu sonucun esas sebebi, Atatürk’ün ölümünden sonra, bu güzelim ülkenin Batı’nın vesayetine sokulmasıdır. İşte bunun için, tarihimizi iyi bilmenin önemini sıklıkla hatırlatıyoruz. Eğer, tarihimizi iyi öğrenirsek; nerede hangi hataları yaptığımızı da açık ve net olarak görebiliriz. Fakat bunun için önce ezberlerimizin karanlığından kurtulmamız gerekiyor. Şunu açıklıkla söyleyebiliriz ki, istisnasız bütün aydın kesimleri, ülkemizin temel sorunlarına ezberlerinin karanlığında çözümler aramaktadırlar. Bir kesim, sözde Atatürkçüdür fakat tanıdığı Atatürk putlaştırılmış Atatürk’tür! Atatürk’ü Batıcı yaparlar! Atatürk’ün Avrasya politikasından haberleri bile yoktur! Bir kesim Osmanlıcıdır; Osmanlı’nın niçin ve nasıl çöktüğünden habersizdirler! Bir kesim sözde İslâmcıdır; fakat Kur’an’dan bilgi sahibi değildir! Dine sokulmuş hurafeleri, din diye millete belletmeye çalışırlar!
Onun için, bu ülkeye karşı bir sorumluluk duygusu taşıyan aydınlarımızın ve siyasetçilerimizin, özellikle Tanzimat sonrası yaşananlar konusunda ana hatları ile bilgi sahibi olmaları zorunludur. Bu neyi sağlar? Bu, yapılan vahim hataları ve Atatürk’ün yaptıklarının büyüklüğünü anlamamızı sağlar. Bacon’un dediği gibi “Bilmek hâkim olmaktır!”
Aydınlarımız sıklıkla Müslüman Dünya’nın geriliğini; Batı Dünyasının zenginliğini ve gelişmişliğini dile getirirler. Sanki bunun sebebi, Batı’nın çok zeki; bizim ise aptal oluşumuzmuş gibi! Bu, içinde bulunduğumuz kompleksi derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Hâlbuki, Batı’nın ilerlemesi ve bizim diğer Müslüman Dünyası ile birlikte geri kalışımızın sebepleri çok farklıdır. İçinde bulunduğumuz derin kompleksi aşarak; dik durabilmek ve Batı ile yarışabilmek için bunun sebeplerini iyi belirlememiz gerekir. Bir kere, söylendiği gibi, bu geriliğin sebebi kesinlikle din değildir. Şu çok iyi bilinmelidir ki, Batı yüz yıllarca Hıristiyanlığın karanlığında yaşamıştır. Kutsal’ Engizisyonda korkunç tekerlek ve ateş işkencesinden sonra, îman mahkemesinin kararlarıyla sapkın kabul edilenlerin yakılması İspanya’da ancak 1808’de son bulur! Roma’da ise îmanlı olsa bile, liberal düşünceler taşıdığından şüphelenilen insanların, hemen kürek cezasına mahkûm edilmeleri 1870’e kadar sürer (Ahmet Rıza Bey, “Batı’nın Politik Ahlâksızlığı”, s. 143)! Campanelle, deney metodunu öne sürdüğü için 1600 yılında 27 sene hapse mahkûm edilir ve yedi defa işkenceye tâbi tutulur. Descartes, 1650 yılında ülkesinden kaçmak zorunda kalır. Düşünceleri ancak, 100 yıl sonra tartışılabilecektir. J.J.Rousseau, hür düşünceleri sebebiyle sınır dışı edilir. Emil adlı eseri Paris Arşövek’i tarafından mahkûm edilip yakılır! 1598’deki Nant Fermanı’ndan sonra 300 bin Protestan Fransa’yı terke zorlanır (age. s. 145)!
İslâmcı akımın sözcüsü Sırat-ül müstakim dergisinde önemli dinî yazılar yazan, İnönü’nün son Başbakanı Prof. Şemsettin Günaltay, geri kalışımız konusunda şu önemli tespiti yapmıştır: “Geri kalışımızın sebebi, İslâmiyet değil, öğretilen İslâm’dır!” Buna biz bugün ‘uydurulmuş İslâm’ diyoruz.
Türkolog Jean Paul Roux da, Müslüman ülkelerin geri kalışı konusunda şu önemli tespiti yapmaktadır: “Genel olarak Asya’nın ve özellikle de Müslüman Dünyanın çöküşünden sık sık söz edilmiştir. Bu çöküş özellikle Batı Dünyasının Amerika’yı keşfetmesi ve Avrupa’nın o güne kadar sahip olmadığı bir hareket serbestliği kazanmasını sağlayan deniz keşiflerinin ve Avrupa’daki sanayi devriminin sonucudur. Asya devletlerinin gerileme nedenlerini, onların kendilerinde aramak sık rastlanan bir tutumdur ve bu nedenleri bulmakta çoğu zaman hiçbir güçlükle karşılaşılmaz” (Türklerin Tarihi, s. 336, 356)!
Roux’un da, açıklıkla belirttiği gibi, geri kalışımızın temel sebebi, ticaretin Akdeniz havzasından Okyanusa kaymış olmasıdır! Sadece Osmanlı değil; tüm dünya Avrupa’nın etkisi altına girmiştir!
Batı’daki bu gelişme ve ilerlemenin temel sebebi ise keşiflerin yarattığı ihtiyaçlardır. “İhtiyaçlar keşiflerin anasıdır derler!” Batı’da yaşanan gelişmeler keşifleri tetiklemiştir. Meselâ, Avrupa’dan Amerika’ya gemi ile seyahat çok uzun sürüyordu ve çok maliyetliydi. Bu ihtiyaç önce buharlı gemilerin; sonrasında dizel motorlu gemileri icadına yol açmıştır.
Prof. Niyazi Berkes ki, solun en saygın isimlerinden birisidir; “Türkiye’de Çağdaşlaşma” isimli araştırmasında, “Osmanlı düzenini teokratik bir düzen olarak tanımlamak yanlış ve yetersizdir. Ulemanın devlet ve dünya işlerinde kendi başına yargı yürütmek istemesi devlet gücünün çok aşındığı zamanlarda olmuştur” değerlendirmesini yapmaktadır! Berkes’e göre, yeniliklere karşı olan her tepkinin, dinsel olduğu şeklindeki görüş yanlıştır. Meselâ bize hep, matbaaya din adamları karşı çıktı şeklinde bilgiler verilmiştir. Hâlbuki bu doğru değildir. Berkes’in belirttiğine göre, Ulemadan matbaanın kurulmasına bir tepki geldiğine dair hiçbir kayıt yoktur. Matbaanın açılmasına dair fetvayı Şeyhülislâm Abdullah Efendi hemen vermiş; matbaa açıldıktan sonra Abdullah Efendi, İbrahim Müteferrika’ya basılmasını gerekli saydığı iki kitabı da salık vermiştir. Yalnız bu fetvada ve fermanda din bilimleri dışındaki kitapların basılacağından söz edilmektedir. Nitekim ilk basılan kitaplar dil, tarih, coğrafya, müspet bilimler, askerlik konularında olmuştur. Ayrıca, yine Berkes’in belirttiğine göre, kağıt üretiminin yetersizliği, basılan kitap fiyatlarının yüksekliği ve talep yetersizliği de matbaanın gelişmesini önleyen önemli etkenler olmuştur (“Türkiye’de Çağdaşlaşma”, s. 50).
Niyazi Berkes, Rusya’da matbaanın 1711’de, yani bizden sadece 18 yıl önce Petro zamanında açıldığını belirtiyor (Age. s. 558).
Asıl mesele, bir memleketin Millî Eğitime ve Millî Sanayinin gelişmesine verdiği önemdir. Milleti aydınlatacak ve millete önderlik yapacak olan aydınlarımız, önce kendileri aydınlanmalıdır ki, milleti aydınlatabilsinler ve millete önderlik yapabilsinler. Şunu da unutmamak gerekir ki, Türkiye, Tam Bağımsızlığını sağladıktan sonra, Atatürk döneminde, Millî Eğitim ve Millî Sanayi alanlarında çok önemli hamleler yapmıştır. 1933’de I. 5 Yıllık Plân uygulamaya konulmuş ve Atatürk’ün Millî Eğitim Bakanı Saffet Arıkan tarafından Köy Enstitülerinin temelleri atılmıştır.
Atatürk inkılâbı ile başarılanlar, bu ülkenin yönetimi liyakatli ve ehliyetli insanların ellerinde olduğu ve ‘Emanet ehline verildiğinde’, nelerin başarılabileceğini bize göstermiştir. Ne yazık ki, Atatürk’ten sonra gelenler Türkiye’yi yeniden, emperyalist devletlerin vesayeti altına sokmuşlar; Millî Eğitim hamlesi de, Millî Sanayi hamlesi de yarıda bırakılmıştır.
Eğer bugün, emperyalist devletler, yaşadığımız coğrafyaya rahatlıkla kaos tohumları ekebiliyorlarsa, bin yıl hâkim olduğumuz bu coğrafyada sözü geçmeyen bir ülke durumuna düşmüşsek; bunun temel sebebi, Batı hayranları eli ile, ülkemizin Batı’nın vesayetine sokulmasıdır. Bu vesayetin yegâne panzehiri Kemalizm’dir. İslâmcılıktan medet ummak, bu vesayeti pekiştirmekten başka bir işe yaramaz.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.