AKP iktidarında HAVELSAN Genel Müdürü olan Ömer Faruk Yarman Balyoz davasında 16 yıl hapis cezasına mahkûm oldu. Kararın açıklanmasından birkaç gün önce, Aydınlık gazetesinde, Müyesser Yıldız'ın sayın Yarman'la bir mülâkatı yayınlandı. Daha önce de sayın Yarman hakkında bir yazı yazmıştık. Ancak ne yalan söyleyelim, Türkiye'nin yüz akı olan böyle bir bilim insanının, vahim bir yanlışlık yapılarak tutuklandığını, yargılama safhasında suçsuzluğunun meydana çıkacağını ve mutlaka beraat edeceğini tahmin ediyorduk. Yanılmışız! Sayın Yarman, Amerika'da Nükleer Fizik doktorası yapmış. Türkiye'ye döndükten sonra, Anadolu üniversitesi Elektrik Fakültesi'nde yardımcı Doçent olmuş. Askerî alanda, öğrencilerle 'yapılmazları yapmaya' başlamışlar! Savaş uçağı karmaşık; dokunulmaz! Üstüne elektronik cihazlar takmak, hem de Amerikalılardan habersiz, olacak şey değil. Onlar bunu yapmışlar! Sonra Ankara ODTÜ'de öğretim üyeliği günleri ve HAVELSAN Genel Müdürlüğü. Hedef koyar Ömer Faruk Yarman: 10yıl içinde l milyar ciro…Avrupa'nın ilk beş bilişim şirketinden biri olmak! 8 yıllık hedefler başarılır. Sesleri Orta Asya, Uzak Asya, Ortadoğu'da duyulur. Yarman, “Sanırım, 'Bilişim Devi HAVELSAN' serüvenimiz benim de sonumu hazırladı. Vurulmadık çok şükür (Önemli projelerde çalışan bazı ASELSAN mühendislerinin kuşkulu ölümlerini hatırlatırız)… Ama kendi vatanımızda tutuklandık. Bunu beklemezdim!” diyor. Acaba, bu değerli bilim insanını tehlikelerden korumak için mi içeri aldılar??? Tutuklanma sebebi: Şirketten iki değersiz sunum çalınıp, eklemeler yapılmış ve birileri tarafından emniyete servis edilmiş! Ömer Faruk Yarman'ın, ülkesini ihanetle satanlara son sözleri şunlar: “Hegemon küresel düzen ve ülkemizdeki bekçilerinin tüm engellemelerine rağmen, açtığımız yolda, binlerce genç Türk mühendisi yürüyor. Ne mutlu bana…” Türkiye böyle bilim insanlarını, çok özel olarak korumalı, bunlara göz bebeği gibi bakmalı değil mi? Yazık! 'Balyoz' davasının mahkûmiyet kararları hakkında televizyonlarda yapılan tartışmalarda, henüz sorguları yapılmayan bazı sanıklar hakkında da mahkûmiyet kararı verildiği iddia edildi! Bir garip durum da, bu davanın sanıkları arasında bulunan fakat yargılama sırasında mahkemenin, duruşmadan vareste tuttuğu Hava Kuvvetlerinde çalışan bir bayan sivil memur hakkında da mahkûmiyet kararı verilmiş olması! 'Hukuk düzeltir ' mi diyelim? 'Balyoz' davası ile ilgili, kamuoyunda infial yaratan önemli bir iddia vardı: Güya, I. Ordu'nun Plân Seminerindeki bir senaryoya göre, Fatih ve Beyazıt camileri bombalanacaktı! Bu haber manşetlerden verilmişti. Yeniçağ gazetesi yazarı Arslan Bulut, bunun bir CIA senaryosu olduğunu ve CIA'nın Türkiye için 1998 yılında hazırladığı bir senaryoda da yer aldığını; I. Ordu'nun Plân seminerinde bulunmayan bu senaryonun, 'Balyoz' davası delilleri arasında bulunan cd'ye, sonradan eklendiğini yazıyor! Ne diyelim? Hepimiz ABD'nin kafesindeyiz. İktidarı da, muhalefeti de; hepimiz! Amerika, içimizdeki adamlarını kullanarak senaryolarını uyguluyor. Balyoz davası kararları protesto edilirken yine o mahut sloganı atıldı: “Türkiye lâiktir lâik kalacak!” Demek ki, hiç ders alınmamış ya da birileri görevini yapıyor! Kimse kusura bakmasın, bu tür sloganları duyunca dudaklarımıza acı bir tebessüm yayılıyor. Bu ülke ABD'nin cenderesinde nerede ise özgür bir şekilde soluk alamıyor, her gün şehitler veriyoruz, ülkenin 'demokratikleşmesi' görüntüsü altında bölünmesi tezgâhlanıyor; bu ülkenin 'sözde' düşünen, sorgulayan, halka önderlik edecek vasıflara sahip insanları, yegâne işlevi milletin bölünmüşlüğünün sürmesini sağlamak olan sloganları hiç düşünmeden dillendiriyorlar! Allah aşkına, bizim önünüzdeki en temel mesele ABD emperyalizminin cenderesinden kurtulmak değil mi? O zaman, milleti bölen değil, ABD emperyalizmine karşı olan sloganların dillendirilmesi gerekmez mi? Neymiş efendim, 'Türkiye Şeriat Devleti'ne doğru götürülüyormuş!' Allah izan versin! Bu sloganlarla AKP'nin değirmenine su taşındığı nasıl görülemiyor anlaşılır gibi değil. Arslan Bulut Yeniçağ gazetesinde 'Müslüman Kardeşler Örgütü'nü yazmış. 80 milyonluk Mısır'da Amerikan parası ile organize edilmiş bu örgütün başını çektiği birkaç bin kişi milyonluk bir kitleyi peşinden sürüklüyor! ABD'nin Ilımlı İslâm Projesi uygulanıyor! Ne ilgisi var Ilımlı İslâm'la İslâmiyet'in, Şeriatın? Fakat bunun anlaşılması için önce İslâmiyet'in bilinmesi gerekir. Ne acıdır ki, ne dinî hassasiyeti çok yüksek olan milletimiz, ne de aydınlarımız bu derinliğe sahip! İşte bunun için de, ABD projesi kolaylıkla uygulanıyor. ABD hiç Kur'an'daki İslâm'ı savunanlara maddî destek sağlar mı? Onları iktidara getirir mi? ABD Başkanı Bush,11 Eylül 2001'deki ikiz Kuleler saldırısından sonra “Bu bir Haçlı Seferidir' dememiş miydi? ABD, bizim de eş başkanı olduğumuz Büyük Ortadoğu Projesi'ni uyguluyor. Bu proje Arap ülkelerinde Arap Baharı adı altında uygulanıyor; bizde de işte böyle! Sonuçta kimse 'İyi şeyler olacak' diye beklemesin. Bu sütunlarda defalarca dile getirdik: 1940'ların ortasında ABD ile imzalanan İkili Antlaşmalarla, 1951 yılında NATO'ya girilmesiyle başlayan sürecin sonunda ABD bu ülkenin en belirleyici gücü durumuna gelebilmiştir. Bunun ne anlama geldiğini kavrayabilmek için o günden bugüne yaşadıklarımıza önyargısız bir gözle bakmak gerekir. Star gazetesinin eski başyazarı Mehmet Altan, Ergenekon davası ile ilgili bir yorumunda şunları yazmıştı: “Burası NATO ülkesi. Burada NATO'nun ve Amerika Birleşik Devletleri'nin istemediği hiçbir şey olmaz!” Evet, tek bir ile cümle olayın özeti budur. Olan biten her şey ABD'nin istedikleridir! 2003'te, CIA görevlisi Henri Barkey şunları söylemiş: “AKP lideriyle anlaşarak Türk Ordusu'nu kafesledik!” Kafeslenen sadece Ordumuz mu? Türk Milleti kafeslendi; Türkü ile Kürdü ile hepimiz ABD'nin kafesindeyiz. Bu kafesi, birlik olmadan parçalamayı aslâ başaramayız. ABD bunu önlemek için her şeyi yapıyor. Neşet Ertaş'ı kaybettik. Allah rahmet eylesin. Yabancı müziğin bütün ülkeyi istilâ ettiği bir dönemde Türk halk kültürünün en güzel, en kalıcı örneklerini vermeyi sürdürdü. Sazıyla, sözüyle bu toprağın insanlarının sesi oldu. Rahmetli meğer bir dervişmiş; şu hayat felsefesine bakar mısınız: “Namerde muhtaç olmayacak ve ömrünü tamamlayacak şekilde bir ekmek parası lâzım. Bunun fazlası, fazladır. İnsan tam ömre göre ölçmeli onu. Bugün son ekmeğini yiyip ölmeli, artan bir şey kalmamalı. Eğer, ben öldüğümde bir çuval unum kalmışsa, ben suç işledim demektir!” Neşet Ertaş, “Beni ayak ucuna gömün!” dediği babası Muharrem Ertaş'ı da şöyle tanımlamış: “Hiçbir türküsüne sahip çıkmamıştır, halk adına söylemiştir. Yani hiçbir şeye 'bu benim' dememiştir babam!” Bu felsefe İslâmiyet'in de özüdür. Bunu anladığımızda emperyalizmin bütün tezgâhlarını boşa çıkarmamız işten bile değildir. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.