İlâhiyatçı Recep İhsan Eliaçık'ı geçen Cuma gecesi Karadeniz TV'de dinledik. Keşke bu uzun programı tüm Türkiye seyredebilseydi. Sayın Eliaçık'tan, Gezi Parkı eylemcilerinin 'Din Düşmanı' olarak değerlendirilmesine annesinin de inandığını ve kendisini, telefonda 'Aman oğlum sakın bu eylemlere sen katılma, o gençler din düşmanıymış' diye uyardığını öğrendik! Annesi, o gençlerin 'Din Düşmanı' olduğunu, Başbakanın konuşmalarından öğrenmiş! Eliaçık, 'Anne bu doğru değil' diye itiraz edince; 'Oğlum Başbakan yalan söyler mi' cevabını almış! Ne ise ki, daha sonra annesi de bunun doğru olmadığını anlamış! Sayın Eliaçık'ın, o topluluğun içinde bulunmasını yadırgayan muhafazakâr bir arkadaşı da, Gezi Parkı'nda yaptıkları Mescid'i bu gençlerin yıkacağını söylemiş ona. Fakat gelin görün ki, bu mescidi gençler değil, polis yıkmış! Eliaçık, Başbakanın 'Din Düşmanı' olarak değerlendirdiği gençler için, 'Başlangıçta dine saygılı gençlerdi. Şimdi dine ilgi duyan gençler hâline geldiler' değerlendirmesini yaptı. Bu da tabiî ki, yüce dinimizi rant kapısı yapanların işlerini bozar. Çünkü din istismarının sürdürülebilmesi için 'Din Düşmanı' olarak suçlanacak bir kitlenin de varlığı gerekir! Bugün, bu iktidarın uygulamalarını eleştiren sayın Eliaçık'ın, 28 Şubat döneminde Necmettin Erbakan iktidarına destek olduğunu, bu yüzden birkaç kez yargılandığını da hatırlatalım! Eliaçık, duruşunu Kur'an ve sünnet ile açıklıyor. Biz diyor, “Mazlumun ve mağdurun yanındayız. Zalimin ve zulmünün karşısındayız. Dün onlar mazlûmdu, mağdurdu; onların yanındaydık; bugün onlar zulmediyor ve biz yine mağdurun ve mazlûmun yanındayız!” Müslümanlığa bu kadar vurgu yapılan günümüzde, nasıl bir çelişkidir ki, yüce dinimizin anlamını kavrayanların sayısı artmamakta; aksine azalmaktadır! Engizisyonun, yakılarak ölüme mahkûm ettiği Bruno, “Allah, kendi iradesini hâkim kılmak için iyi insanları kullanır. Kötü insanlar da, kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah'ı kullanır” diyor. O nedenle, Recep İhsan Eliaçık gibi, İslâm'ı kendi hayatında yaşayan, 'Müslümanlara doğru Müslümanlığı gösteren' ve riyakârları deşifre eden böyle hâlis ilâhiyatçılara bu toplumun ihtiyacı var. İşte bunun için, milleti 'Allah'la aldatanlar', dini rant kapısı olarak kullananlar bu tür insanları sevmezler ve onları pek rahat bırakmazlar. Nitekim, bir yıl önce evi basıldığında, bazı basın organlarında 'Evinde porno CD'ler ele geçirildi' diye yayın yapıldığını öğrenince pek yadırgamadık! Eren Erdem, AKP mitinginde Başbakana 'dötünün kılıyım' diye bağlılık bildiren yaratık hakkında yaptığı değerlendirmede, “Millî Görüş içinde bu gibileri bulamazdınız çünkü onların bir ideolojisi vardı” diyor. Bugün AKP'yi destekleyen ve meydanları dolduran kitlenin bir ideolojisi yok. Bunlar sadece 'kalabalıklar' o kadar. Siz güçlü olduğunuz sürece sizi desteklerler. Sonra, bakarsınız meydanlar boşalmış ve bir başınıza kalmışsınız! Mithat Paşa'nın başına gelen bunun tipik bir örneğidir. Sultan Abdülhamid 1876'da, Sadrazam Mithat Paşa'yı görevden azlettikten sonra, İtalya'ya Brindizi'ye sürer. Ne var ki, Mithat Paşa'nın içinde bulunduğu gemiyi limanda bir gün bekletir ve bakalım halk ne tepki verecek diye bekler. Kimse kılını kıpırdatmaz! Mithat Paşa buna oldukça üzülür. Hâlbuki Paşa'nın halk arasında sevenleri pek çoktur. Sultan Abdülhamid, Mithat Paşa'nın Ermeni, Odyan Efendi'ye hazırlattığı Anayasa taslağını seçmelerinin sebebini şöyle izah eder: “Mithat Paşa'nın lâyihasını kabul etmek zorunda kaldım. Bunun sebebi de halk arasında 'Mithat' isminin ebced hesabıyla 'Deva-ı Devlet' olduğuna inanılmasıydı. Bunu keşf ve ilân etmiş olan hasta bir halka, yine onun ihzar ettiği devayı vermek zarurî idi. Başka suretle milleti susturamazdım” (Nurer Uğurlu, “II. Abdülhamid'in Hatıra Defteri”, s. 134)! Gezi Parkı eylemleri liberal ve muhafazakâr kesimleri de böldü. 'Âkil Adam' Lâle Mansur'un polis şiddetini eleştirmesinden sonra, Murat Belge de 'Âkil Adam'lıktan istifa etti! Cemaat de, bu eylemlere yapılan sert müdahaleleri eleştiriyor. Başbakan, Türkçe olimpiyatlarının yapıldığı salona girerken, “Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var” parçasının seslendirilmesi her hâlde tesadüf değildi. Mazlûmder de başkanı, bir kısım yönetici ve üyelerinin imzaladıkları bildiri ile eleştiri kervanına katılanlar arasında yer alıyor! Taksim'deki eylemlerin birinde, polisimizin, sanki Ordumuz düşmana saldırıyormuş gibi, 'Allah Allah' diye bağırarak, göstericilerin üzerine saldırması tarihe geçecek çok vahim bir hadisedir. Sayın Başbakanın bu hadiseyi hiç dikkate almadan, “Polisimiz bir kahramanlık destanı yazmıştır” diye konuşması daha da vahimdir. Anlaşılan o ki, Türkiye'yi çok karanlık günler beklemektedir. Seçimlere kadar Allah yardımcımız olsun. * Silivri'de Albay Fuat Selvi savunmasında şu tespiti yapmış: “Eğer TSK'nin direnci kırılmasaydı, Türkiye; ne K. Irak'taki Kürt Yönetimi'ni himaye altına alabilirdi; ne ABD'nin İran politikaların destekleyebilirdi; ne Suriye'deki isyan ve terör hareketlerine destek sunabilirdi; ne de barış süreci altında Güneydoğu bölgesinde özerk, federe bir yapı oluşturulabilirdi. Ergenekon da işte buraya oturmaktadır. Şu hâlde Cumhuriyetin yıkılması, Ergenekon ve Kuzey Irak açılımı bir aradadır. 90 yıl sonra 1920'nin tarihsel koşullarına geri dönmüş bir durumdayız. Gericilerin iktidarda olduğu, ilericilerin hapislere atıldığı bir tarih sahnesidir.” Savunmadaki tespitlere tümüyle katılıyoruz. Yalnız, bunca acıya rağmen bir hatanın hâlâ daha sürdürülmekte olması üzüntü vericidir. Sağ-Sol, İlerici-Gerici kavramları kullanılarak bu ülke insanı kucaklanamaz! Bu 'Soğuk Savaş Dönemi' kavramlarının kullanılmasının, işbirlikçi iktidarlara hizmet edeceği bilinmelidir. Ne yazık ki, ve ne hazinidir ki, Silâhlı Kuvvetlerimizin Komuta kademesi, kendilerine karşı uygulanan asimetrik operasyonu seyretmekle yetinmiştir. Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk, Özel Kuvvetlerin efsane komutanlarından Albay Levent Göktaş'a kurulan tezgâhı araştırırken olayın TSK'yı hedef aldığını ilk anlayanlardan biridir. Yavuz Selim Demirağ'ın, 30.05.2013 tarihli Yeniçağ'da belirttiğine göre, komutanı Levent Göktaş, hakkındaki iddialar için 'Bu iddialardan bir şey çıkmaz. İfademi verir çıkarım' anlayışındadır! Fakat komutanının avukatlığını üstlenen Serdar Öztürk, araştırmaları sırasında, İstanbul Emniyeti'nde ABD'lileri görünce, hedefin TSK olduğunu anlar ve Genelkurmay'a bir dilekçe ile başvurarak “Hedef TSK. Durum, savaş hâli kadar ciddi” diye uyarır! Bu dilekçeyi dikkate almayanlar nereden bilsinler bir yıl sonra sıranın kendilerine geleceğini! Serdar Öztürk, komutanının savunmasıyla uğraşırken birden kendini de sanık olarak bulur! Avukatlık bürosunda, orta yerde 'ele geçirilen' bir CD, tutuklanmasına gerekçe olarak kullanılır. İşin tuhafı bu CD'nin üzerinde kendi parmak izinin bulunmamasıdır! * Taraf'tan Anberin Zaman, CHP Genel Başkanı ile mülâkatını yazmış: “Cumhurbaşkanlığı konusundaki düşüncelerini soruyoruz. Kılıçdaroğlu, Gül'ün adaylığını koyduğu takdirde kazanabileceğini söylüyor!” Bunun üzerine Melih Âşık da haklı olarak şu yorumu yapmış: “Kemal Bey bu görüşü sık sık tekrarlıyor. Ve her defasında CHP'lileri şaşırtıyor. Bir genel başkan kendi partisinin koyacağı aday daha belli bile değilken rakip adaya şans verir mi?” Ne hazindir ki, içinde bulunduğumuz süreçte siyasetin sefaletini yaşamaktayız. Abdullah Gül'ün mü yoksa Recep Tayyip Erdoğan'ın mı Cumhurbaşkanı olacağı tartışılıyor! Sanki Türkiye bu iki isme mahkûmmuş gibi! Çok şükür, gençlerimizin sayesinde artık başka seçenekler de tartışılacak. Deniz Feneri davasından yargılanan eski RTÜK Başkanı Zahid Akman Televizyon yayıncıları Derneği Başkanı seçilmiş! Ne diyelim? Hayırlı olsun! Ne demişler: “Böyle başa böyle tarak!” Böyle Medyaya da böyle başkan yakışır! Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.