Atatürk'ün, İstiklâl Harbi yıllarında, Amerika'nın, eğitimimize bir müdahale olarak gördüğü teklifi hakkında yaptığı uyarılardan söz ediyorduk. Kaldığımız yerden devam edelim:
4. Yurdumuzda, yalnız bilim ve insanlık amaçları ile çalışmakla birlikte, ruhlarında bulunan Hıristiyanlık duygusu nedeniyle, hemen Hıristiyan azınlıklarla ilişki kurmak ve ister kasıtlı, ister kasıtsız olarak, aralarında azınlıkların da yaşamakta olduğu Müslüman topluluklardan ayrılma isteğini propaganda etmek!
Bu gibilerin, gerek Müslümanlara, gerek iyiliğine çalıştıkları (bunu ileri sürdükleri) Hıristiyan azınlıklara, aralarında yaşamakta oldukları İslâm çoğunluğuna baskı yapılmasını aşılamakla, ne denli insanlık dışı bir biçimde çalıştıkları ve bu yüzden meydana gelen cinayetlerden sorumlu oldukları ortadadır. Hükümetlerimiz bu gibilerin de özgürce çalışmalarına izin verdiğinde Müslüman ve Müslüman olmayan bütün uyruklarına karşı pek ağır bir sorumluluk yükü altına girmiş bulunacaktır.
Buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve yaşayacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakmaktır. Bu ise, gerek o çocukların, gerek içerisinde yaşayacakları halkın yıkımını hazırlamaktır.
Bunu yasaklamak hükümetin görevidir. Bundan dolayıdır ki, Amerikalılarca örnek çiftlik vb. kurumlar kurup, buralarda kendi uyruğumuzdan olan binlerce çocuğun Türk Hükümetine ve Milletine karşı sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetişmelerine izin veremeyiz” (Mustafa Yıldırım, “Sivil Örümceğin Ağında”, 3. Baskı, s. 565).
Düşününüz ki, İstiklâl Harbimiz, onca mahrumiyetler içerisinde sürdürülmektedir. Binlerce yetim çocuk, Ankara'daki Millî Hükümet için büyük bir sorundur. Fakat buna rağmen, o şartlarda bile Millî Hükümet, Türk çocuklarının Millî Kültürle yetiştirilmeleri konusunda işte bu kadar hassastır!
Ancak ne var ki, İsmet Paşa, eğitimimizi Amerikalıların kontrolüne terk etmekte bir beis görmemiştir; 27 Aralık 1949'da Amerika ile imzalanan bir İkili antlaşma ile eğitimimiz Amerika'nın ellerine teslim edilmiştir! Bu anlaşmaya göre, 4 üyesi Türk, 4 üyesi Amerikalı olmak üzere kurulan Eğitim Şûrası ise bir başka gaflet örneğidir. Oyların eşitliği hâlinde şûranın üyesi olan ABD Büyükelçisinin oyu iki oy sayılmaktadır (Haydar Tunçkanat, “İkili Antlaşmaların İçyüzü”, s. 48)!
Demokrat Parti de ve daha sonra gelenler de, 27 Mayısçılar da dahil, eğitimimiz için bu yüz karası durumu sürdüreceklerdir!
İlginç değil mi? 27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonra kurulan Kurucu Meclis'in kabul ettiği ve aydınlarımız tarafından 'En İlerici' Anayasa olarak kabul edilen 1961 Anayasamızda, Altı Ok'tan sadece 'Lâiklik'e yer verilmiştir! Hâlbuki, Atatürk 1937 yılında “Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devrimcilik ve Lâiklik” ilkelerini anayasamıza koydurmuştu.
Şimdi bu durumda, 27Mayısçıların Atatürk'ün yolunda oldukları nasıl söylenebilir?
İşte, eğitimimizin bugünkü hâlinin asıl nedeni Atatürk'ün Millî Eğitim siyasetinin terk edilerek, eğitimimizin Amerika'nın 'becerikli ellerine' teslim edilmesidir.
1962'de Amerikan Başkanı Kennedy'nin başımıza musallat ettiği Barış Gönüllüleri'ni de hatırlatırız! Öğretmen görüntüsü altında Türkiye'nin dört bir yanına salınan bu casuslar Türkiye'nin âdeta röntgenini çektiler!
Bunlara nasıl izin verildi? Gafletin bu kadarına pes doğrusu
Amerika, bir yandan Komünizmle Mücadele Derneklerinin kurulmasını organize ederken, bir yandan da, Cumhuriyetin büyük önem verdiği Meslekî ve Teknik Öğretimin yaygınlaştırılmasını önlemiş; fakat İmam Hatip Okulları'nın ve Kur'an Kurslarının açılmasını teşvik etmiştir! Bunun neticesinde ortaya çıkan tablo şudur:
Kur'an'ı Arapça okuyan fakat anlamından habersiz olan milyonlarca sözde dindar! Bir meslek öğrenemeden gereğinden çok fazla açılan liselerden mezun olan yüz binlerce işsiz lise mezunu genç!
Batı'da çobanın bile okulu olduğunu hatırlatalım!
ABD'de ünlü bir üniversitenin 2 profesörü, sosyal ve ekonomik adalet, emeğe saygı, sosyal refah, yolsuzlukla mücadele, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlık hakları, doğanın korunması gibi konularda en ileri ülkeleri şöyle belirlenmiş: Hollanda, İsveç, İsviçre, Yeni Zelanda, Danimarka, Finlandiya, Norveç, Lüksemburg, Avusturya ve Kanada!
İlk onda ve hatta ilk 20'de bir tek İslâm ülkesi yok! Hâlbuki, bütün bu değerlere ve daha birçok Temel İnsanlık Değerine bağlı olmak, bunları yüceltmek Kur'an'ın Müslümanlara verdiği aslî görev!
Yüce Peygamberimizin ve dinimizin ilim öğrenmemizi emrettiğini hatırlatalım! Peygamberimiz bir hadisinde, “Cennete giden yol ilimden geçer' diyerek, Müslümanları ilim öğrenmeye teşvik etmektedir!
Kur'an'ın, esas itibariyle BİLGİ değil, BİLİNÇ kaynağı olduğu, Kur'an'ın birçok ayetinde “Bir öğüt kitabı olduğu” açıkça belirtildiği hâlde; 41 ayette, “Şu aklınızı çalıştırın artık, aklınızı ne zaman çalıştıracaksınız” gibi ayetlerle Müslümanlar sorgulayıcı, araştırıcı olmaya yöneltildikleri hâlde; 1400 yıldır Müslümanlar dini ritüelleri eksiksiz yerine getirmekle Allah Yolunda olacakları masalları ile uyutulmuşlardır. Hâlbuki, insanlığın yolunda olan yani insanlığa hizmet edenler, insanlığa bir değer katanlar Allah'ın da yolundadırlar!
Allah'ın yolu ve insanlığın yolu aslında aynı şeylerdir.
Kur'an bize daha ilk ayetinde “Oku, öğren” diyor! Yani, tabiatı öğren, tabiatın kanunlarını öğren; hayatı öğren!
Kur'an böyle diyor fakat, Müslümanlara, anlamını bilmedikleri Arapça sözcükleri ezberlemeleri benimsetiliyor!
Bu zihniyet İslâm Dünyasının geri kalmasına ve Batı'nın sömürüsüne açık bir duruma gelmesine sebep olmuştur.
Atatürk Türkiye'si ise bütün bu gerçekleri görerek işe koyuldu! “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Atatürk, Millî Eğitime ve İktisadî Kalkınmaya büyük önem verdi.
Ne yazık ki, Atatürk'ün ölümünden sonra, Batı'yı taklide yöneldik! 'Küçük Amerika' olmak sevdasına kapıldık!
Sonuçları meydandadır.
Cumhuriyet'le birlikte elde ettiğimiz bütün kazanımlar tehlikeye girmiştir. Eğitimi İmam Hatipleştirdiler fakat bugün artık, bu okullar çocuklarımız tarafından tercih edilmiyor! Nitekim, bu yıl İmam Hatiplerde 107 bin kontenjan boş kaldı! Türkiye'nin binlerce yeni okula ihtiyacı varken, bugün ihtiyacın çok üstünde camimiz var! Diyanet İşlerinin kadrosu 5 Bakanlığın kadrosundan daha fazla!
Hâlbuki, dinimizde Ruhban Sınıfı yok (Hadid Suresi ayet 27)!
Demek ki, yeniden Millî Eğitime ve Millî Ekonomi'nin gelişmesine önem vermek; 'Dünya vatandaşı' ya da, ümmet anlayışına sahip gençler değil; vatanına ve milletine bağlı, milletini ve devletini yüceltecek, itaatkâr değil; sorgulayan ve araştıran, ahlâklı nesiller yetiştirmek gerek! Bunun da yolu, eğitimi Medreseleştirmek değil; Atatürk'ün Millî Eğitim modelini benimsemektir!
Atatürk'ün yolundan sapmanın bize nelere mâl olduğunu hâlâ daha anlayamadık mı?
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.