İkinci Dünya Harbi öncesindeki vahim hatalarımız üzerinde duruyorduk. Ne yazık ki, bunları defalarca yazdığımız hâlde, kimse ezberini bozmaya yanaşmıyor! Hâlbuki, bugün, bizi Tam Bağımsız bir devlet gibi hareket etmekten alıkoyan haysiyetsiz Amerikan vesayetinin temelleri işte bu hatalarla atılmıştır.
Yıllar sonra, Atatürk'ün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Atatürk'ten sonra takip edilen dış siyaseti şu sözlerle eleştirmektedir: “Atatürk sağ olsaydı, harp Balkanlar'a girmezdi; bizler bunun sebeplerine yakından vakıfız. Bu hükme varmadaki sebep ve saikler, şüphesizdir ki, pek çoktur. Ben size bunlardan hiç bahsedilmemiş, yazılmamış olanlarını anlatayım. 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' prensibini kendine şiar edinmiş olan büyük Devlet Adamı Atatürk, Balkan Paktı'nı kurmuş, Balkan devletlerini birbirine bağlayarak, cihan sulhunun bir dostluk halkasını meydana getirmişti; artık bundan sonra kuvvetli bir sulh zincirinin diğer halkalarını kolaylıkla teşkil edebilirdi. Nitekim, Balkan Paktı'nın akdinden az sonra, verdiği direktifle İngiltere ile gizli görüşmeler başladı. Doğrudan doğruya Lord Halifax ile yapılan konuşmalar neticesinde Türkiye ile İngiltere arasında zımnen bir dostluk kurulmuş oldu. Diğer taraftan Almanya ile de anlaşmaya varılmış, Almanya ve Türkiye birbirleri aleyhine herhangi bir kombinezona girmeyeceklerini karşılıklı olarak taahhüt etmişlerdi. Hattâ, bu ittifakın bir ifadesi olmak üzere Almanya, memleketimize 150 milyon marklık bir kredi açmıştı. Diğer komşularımızla da aramızda dostluk anlaşmaları vardı.”
Şükrü Kaya daha sonra şöyle devam ediyor: “İkinci Cihan Harbi'nde Almanları Balkanlar'a istemeyerek sarkmaya sevk eden âmil, İtalyan faşistlerinin Arnavutluk'a ve Yunanistan'a saldırmasıdır. Eğer Atatürk sağ olsaydı, İtalyan faşistleri buna cesaret edebilir miydi? Derhal cevap vereyim: Hayır! Mussolini, Atatürk'ün Balkan Paktı Devletlerini derhâl toplayarak, tecavüzü önleyece-ğini biliyordu” (Hasan Rıza Soyak, “Atatürk'ten Hatıralar”, s. 505).
Ne yazık ki, büyük uğraşlarla gerçekleştirilen Balkan Paktı'nın etkinliği, İsmet Paşa yönetiminin hatalı dış siyaseti ile yok edilmiştir. Hâlbuki, İtalya; karşısında Balkan Paktı üyelerinin direncini görmüş olsaydı, Arnavutluk'a saldıracak cesareti gösteremezdi. Nitekim, 32 İtalyan Tümeni 3 Fransız Tümeninin savunma cephesi karşısında başarısız olmuştu! Cihat Baban'ın belirttiğine göre, Yunan Generali Papagos, İtalyanları Arnavutluk dağlarında mıhlayarak önemli bir başarı sağlar ve bu başarı sayesinde büyük bir ekseriyetle iş başına gelerek Yunanistan'da istikrarlı bir hükümet kurar (“Politika Galerisi”, s. 218).
Altan Öymen 14 Aralık 2018 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan mülâkatında, 'İtalyan ilerle-mesi karşısında Yunanlıların etkili bir direniş gösterdiğini, İtalyan askerlerinin sınırlarından çıkarıldıktan başka, Arnavutluk içlerine doğru kovalandığını' belirterek, 'bu sonucun Hitler'in müdahalesine sebep olduğunu ve Hitler'in İtalyanların yenilgisine son vermek için ordusu ile Yugoslavya'ya girdiğini, bir yandan Yugoslavya'yı bombalatırken ve sonra da işgal ederken, diğer yandan da Romanya ve Bulgaristan üzerinden Yunanistan'a kadar indiğini ve böylece Hitler'in Türkiye'nin batısında sınır komşusu hâline geldiğini; bu yüzden de artık batı sınırımızda bir Alman tehlikesinin kendini gösterdiğini' belirtiyor.
Altan Öymen ayrıca, 'Doğu sınırımızda ise, İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasından bir hafta önceki siyasî manevrasıyla, Almanya'yla birlikte hareket etmeye başlayan Sovyetler Birliği'nin oluşturduğu tehlike vardı' değerlendirmesini yapmış ki, buna katılmak mümkün değil. Zira, Sovyetler Birliği, Hitler'le anlaşarak zaman kazanmaya çalışmaktaydı! Sovyetlerden bize bir tehlike gelmesi söz konusu bile değildi. Nitekim, bizzat Altan Öymen, Cumhuriyet'teki mülâkatında, Sovyetlerle bir anlaşma sağlanamamakla beraber, 'iki devletin dostluğunun süreceğine dair bir bildiri yayınlandığından' söz ediyor!
Ne var ki, Soğuk Harp boyunca milletimiz bu, olmayan Sovyet Tehditleri masalı ile aldatılmıştır!
Ahmet Şükrü Esmer'in belirttiğine göre, Moskova görüşmelerinde, Stalin, Alman Dışişleri Bakanı Ribbentorp'a, Türkiye hakkında ne düşündüğünü sorunca şu cevabı alır: “Türkiye ile dostça ilişkiler kurmak için elden gelen her şey yapıldı. Buna rağmen Türkiye, Almanya'yı kuşatan pakta ilk katılan devletlerden oldu. Hattâ pakttan, Alman Hükümeti'ni haberdar etme gereğini duymadı” (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi” s. 1498)!
İsmet Paşa'nın bu 'basiretli' dış politikası yüzünden, Almanya Balkanlara inince paçamız tutuştu! İngiltere ve Fransa ile yapılan bu askerî ittifak, Türkiye'ye hiçbir güvenlik getirmediği gibi, Almanya ve Rusya ile ilişkilerimizin bozulmasına da sebep oldu. Türkiye'yi bu ittifaka sürükleyen İsmet Paşa, o tarihlerde Rusya hakkında şu düşündürücü tespiti yapmaktadır: “Sovyet Rusya, o koşullar içinde bir saldırı niyeti taşıyamazdı. Daha çok, kendisini garanti altına almaya çalışıyordu” (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1701).
Demek ki, II. Dünya Harbi başlarında bir Sovyet Tehdidi söz konusu değilmiş! Bunu not ediniz. Çünkü, bu konuya ileride tekrar değineceğiz.
İngiltere ve Fransa ile ittifak, Atatürkçü dış politikanın terk edilerek, Türkiye'nin Batı'nın vesayetine sokulmasının da milâdıdır. Atatürk, dostluğuna büyük önem verdiği Sovyetler Birliği ile bile, bir askerî ittifaka girmemiş; bölge devletleri ile dostluğun geliştirilmesi çabası içinde olmuştu. Balkan Paktı ve Sadabat Paktı bu çabaların ürünleriydi. Türkiye, İngiltere ve Fransa'yla Üçlü ittifak Antlaşmasını imzalayarak, Atatürk'ün özenle geliştirdiği, bölge devletleri ile dostluk politikasını, âdeta kendi eli ile hançerlemiştir!
Bu ittifak, Türkiye'ye duyulan güvene de büyük darbe vuracaktır. Nitekim, Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu 2 Şubat 1940'ta, Belgrat toplantısında, Balkan Paktı'na dahil dört üye devletin Genelkurmaylarının toplanmasını önerdiğinde, öteki üyeler buna yanaşmazlar; Türkiye, 'Balkan Devletlerini İngiltere ve Fransa'nın safına çekmek amacıyla kışkırtıcı manevra yapmakla' suçlanır! (Avcıoğlu, age. s.1488)!
27 Mayıs'tan sonra, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Kruşçev'den Cemal Gürsel'e gelen 28 Haziran 1960 tarihli mesajdaki şu tespitler, aynı zamanda, Atatürk sonrasında takip edilen Türk dış siyasetinin, ne kadar basiretsiz olduğunu da ortaya koymaktadır: “Eğer, Türkiye tarafsızlık yolunda kalmış olsaydı, kuşkusuz memleketlerimiz arasında en içten ilişkiler kurulmuş olacaktı. Bu durum, ülkelerimize yalnızca yararlar sağlayacaktı. Türkiye'nin kendi imkânlarını, büyük giderler gerektiren askerî hazırlıklar için değil, memleket ekonomisinin kalkınması ve halkının refahı için kullanması imkânı doğacaktı” (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1591)!
1939'da imzalanan Üçlü İttifak Antlaşması sebebiyle, ilişkilerimizin bozulduğu Almanya ile, 18 Haziran 1941 tarihinde bir saldırmazlık paktı imzalanır! Türk-Alman Saldırmazlık Anlaşmasından dört gün sonra Almanya, Sovyetler Birliği'ne saldırır ve dost düşman ilişkileri iyice karışır. Türkiye, ittifak içinde bulunduğu ülkelerle savaşan bir başka ülke ile saldırmazlık paktı imzalamıştır! Böylelikle hem İngiltere'nin ve hem de Almanya'nın dostu olmuştur! Hâlbuki, Atatürk'ün ölümünden birkaç ay önce, Almanya'nın yaptığı ittifak önerisini, “Türkiye tarafsız kalmalıdır, bir ittifak içine girmemelidir” diyerek geri çevirmiştik! Şükrü Saraçoğlu'nun Başbakan olması üzerine Dışişleri Bakanı olan Numan Menemencioğlu, Ribbentrop'un Türkiye ile Almanya arasında bir tarafsızlık antlaşmasının yapılmasını teklif ettiğini, kendisinin, Türkiye'nin sadece komşusu bulunan Sovyetler Birliği, Fransa ve İtalya ile bu çeşit antlaşmalar yaptığını ve İngiltere ile dahi böyle bir antlaşması bulunmadığını söyleyerek bu teklifi reddettiğini belirtmektedir (Mehmet Gönlübol, “Atatürk'ün Dış Politikası”, s. 116)!
Prof. Niyazi Berkes'in belirttiğine göre, Amerikalı profesör-yazar Harry N. Howard 'Özellikle 2 Şubat 1943 tarihinden sonra, Alman ordularının Kafkaslara doğru ilerlediği ve Stalingrad'ın düşmesinin beklendiği belirsiz durumda, Türkiye'deki anti-Sovyet propagandanın en yüksek doruğuna ulaştığı' tespitini yapmaktadır (Berkes, “Unutulan Yıllar”, s. 294). Birçok Türk aydını, bu anti Sovyet politikanın kurbanı olacaktır ./…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.