Ne demişler? “El tekrarı ahsen velevkâne yüz seksen !” Yani, tekrar güzeldir; yüz seksen kere bile olsa! Çünkü bu ülkede, Amerikan Fulbright Eğitim Programının 1949 yılında resmen uygulanmaya başlamasından itibaren, eğitim adı altında yaşadığımız, çocuklarımızın ve gençlerimizin Amerika'nın belirlediği zihin kontrol programına göre yetiştirilmesidir! Bu programla yetiştirilenlerin, bu çarkı kırıp, millî değerlen-dirmeler yapabilmeleri oldukça güçtür. O nedenle, bugünlere nasıl geldiğimizi tekrar tekrar anlatmak gerekiyor.
Bir yanlış ezberimiz de, 'İsmet Paşa'nın saye-sinde, II. Dünya Harbi'nin dışında kaldığımızdır!
Hâlbuki, gerçek odur ki, İsmet Paşa'nın vahim hataları yüzünden az kalsın kendimizi bu harbin içinde bulacaktık!
Bir önceki yazımızda, II. Dünya Harbi'nin hemen öncesinde, Almanya'nın bize yaptığı, 'tarafsızlıktan ayrılmayın' uyarısında kalmıştık. İsmet Paşa, Almanya'nın bu uyarısına aldırış etmez ve 12 Mayıs'ta, Türkiye-İngiltere deklârasyonu ilân edilir! 23 Haziran'da Fransa ile de bir deklârasyon yayınlanır! Almanya, buna tepki gösterir. Türkiye'ye açtığı krediyi keser, ağır top ve denizaltı gibi Türk siparişlerini durdurur!
Bu tarihten önceki ve sonraki bazı gelişmeleri de hatırlatalım:
29 Eylül 1938'de Südet bölgesini işgal eden Almanya, 14-15 Mart 1939 tarihlerinde, Çek toprakla-rından geri kalanı da işgal eder.
31 Mart 1939 Fransa ve İngiltere Polonya'nın sınır bütünlüğünü garanti ederler.
7-15 Nisan 1939 Faşist İtalya Arnavutluk'u işgal eder!
23 Ağustos 1939 Almanya Sovyetler Birliği ile saldırmazlık anlaşması imzalar ve buna ek bir anlaşma ile Doğu Avrupa'yı aralarında bölüşürler.
1 Eylül 1939 Almanya Polonya'yı işgal eder.
3 Eylül 1939 İngiltere ve Fransa Almanya'ya savaş ilân ederler.
17 Eylül 1939 Sovyet Rusya Polonya'ya saldırır
27 Eylül Polonya hükümeti teslim olur.
Bu arada Türkiye, İngiltere'ye güvenerek tarafsızlıktan ayrılmış, İngiltere'nin safına geçmiş, Almanya'yı karşısına almıştır. Fakat İngiltere, Türkiye'ye yardım yapabilecek durumda değildir!
II. Dünya Harbi'nin başlarında Hitler tarafından, Stalin'e gönderilen Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop'la, Stalin arasında geçen ilginç bir diyalog var. Ribbentrop Stalin'e şunu söylüyor: “İngilizler, Türk politikacılarına rüşvet için 5 milyon İngiliz lirası harcadılar!” Stalin buna şu cevabı veriyor: “Hayır, sizi temin ederim ki, daha fazla harcadılar” (Isaac Deutscher, Stalin, Pelican Boks, 1966, aktaran Yalçın Küçük Türkiye Üzerine Tezler, 2. Basım, s. 205).
Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu, İngiltere ile deklârasyonun ilânından 6 hafta sonra İngiltere Büyükelçisine, 'Hâlâ bir tek savaş malzemesinin gelmediğinden' yakınır!
İngiltere Büyükelçisi, Lord Halifax'a, Temmuz 1939'da Türkiye hakkında şunları yazar: “Cumhurbaşkanı İsmet'in bize ve Fransızlara karşı tutumu sert ve acıdır. Türkiye, iki ay öncesine göre daha zayıftır. İngiltere ile müzakerelere başlamadan önce, Türkiye'nin mal karşılığı Almanya'ya ısmarladığı silâhlar muntazaman gelmekteydi. Şimdi bunlar durdu. General Orbay ve askerî otoriteler durumun farkındalar” (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s.1484)!
İngiltere ve Fransa'nın 3 Eylül 1939'da, Almanya'ya harp ilân etmesinden sonra, Sovyetler, kendi güvenliğini garantiye almak için Türkiye'ye, Boğazları birlikte savunmayı teklif eder. Bunun üzerine, Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu, görüşmelerde bulunmak üzere Moskova'ya gider. Ancak yapılan uzun görüşmelerden bir sonuç alınamaz ve 17 Ekim 1939'da Moskova'dan ayrılır.
Saracoğlu Türkiye yolundayken, 19 Ekim'de İngiltere ve Fransa ile ittifak anlaşması imzalanır!
Altan Öymen Cumhuriyet Gazetesi'nde, 14 Aralık 2018'de yayımlanan mülâkatında, Moskova'daki Türk-Rus görüşmeleri konusunda şu bilgiyi vermiş: “Saracoğlu, yeni bir Türk-Sovyet Paktının imzalanmasının iki ülke için de faydalı olacağını belirten bir konuşma yapar. Molotov (Rus Dışişleri Bakanı) bunu hiç ses çıkarmadan dinler. Fakat konuşma bitince şunu söyler: 'Konunun esasına geçmeden önce görüşmek istediğimiz bir konu var. O konuda Türkiye'nin görüşünü rica edeceğiz.' Konu Boğazlar'dı! Molotov, 'Türkiye'den, Boğazların savunulmasının Sovyetlerle ortak yapılmasını istiyordu. Bir pakt imzalanacaksa, önce bu şartın yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyordu'! Saracoğlu bu talebi reddeder. Bunun üzerine Molotov, 'Önce bir hükümetinize sorsanız' der. Saracoğlu, o konuda yetkili olduğunu belirtir. Sonra görüşmelere ara verilir. Saracoğlu'nun dört gün olarak hesaplanmış Moskova ziyareti 23 güne çıkar. Yeni bir görüşme yapılmasının bu kadar uzamasının sebebi, Alman-Sovyet Antlaşmasını imzalamış olan Alman Dışişleri Bakanı Ribbentorp'un Moskova ziyaretidir. 23 Ağustos günü Moskova'ya gelerek Alman-Sovyet antlaşmasını imzalamış olan Alman Dışişleri Bakanı, yeniden Moskova'ya gelecekti. Daha sonra yeniden başlayan Türk-Rus görüşmelerine bir ara Stalin de katılır ve durumu düzeltmek yolunda bir-iki jest yapar. Ama bu, başlangıçtaki durumu değiştirmez. Müzakerelerin sonunda, 'iki devletin dostluk ilişkilerinin süreceğini belirten' bir bildiri yayımlanır.”
Görüldüğü gibi, Sovyetlerin ısrarlı bir talepleri ve tehditleri söz konusu değil! Dostluk ilişkilerinin süreğine dair bir de bildiri yayımlanıyor!
Prof. Mehmet Gönlübol'un belirttiğine göre, İngiltere, Atatürk döneminde Türkiye'yi Moskova'dan uzaklaştırmak için, iktisadî boykot mahiyetini taşıyan malî tedbirler almış ve bu tedbirleri bir baskı aracı olarak kullanmıştı. Fakat İngiltere'nin bu baskısı Türk-Sovyet münasebetlerini bozamamış, aksine bu iki devletin daha fazla yakınlaşmasına sebep olmuştu (“Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası”, s. 72).
Ne yazık ki, İngiltere'nin yapamadığını biz kendi ellerimizle yaptık!
İngiltere Dışişleri Bakanı Antony Eden'in şu tespiti de ibretliktir: “Bir buçuk yıl sonra bile, müttefiklerine yardım edecek durumda bulunmayan bir İngiltere için, Türkiye neden tarafsızlıktan ayrılmıştır? Sorunun cevabı belli değildir” (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s.1485)! Bu sorunun cevabını, Donanma Bakanı Churchill'in, Savaş Kabinesi için hazırladığı 21 Eylül 1939 tarihli şu raporunda buluyoruz: “Bizim ana çıkarımız, Almanya'yı bütün Balkanlarla ve Doğu cephesiyle düşmanlık durumuna düşürmek yolundadır. Bu nedenle, Türkiye ile bir antlaşma imzalamanın büyük bir değeri vardır” (Avcıoğlu, age. s.1487)!
Avcıoğlu, bu ittifaka Hitler'in şu ağır tepkisini nakleder: “Türkiye'yi Kemal'in ölümünden sonra, budala ve aptallar yönetmektedir!”
Hindistan bağımsızlığının sembol ismi Mahatma Gandi'nin şu sözleri de, aslında bundan pek farklı değildir: “Biz, Türkiye Cumhuriyeti'ni dünyanın en güçlü devletlerini dize getiren bir büyük devlet olarak tanıdık. Türk Milleti'nin emperyalistlere karşı verdiği mücadeleden ilham da aldık. Fakat, Atatürk öldükten sonra Türkiye, küçük bir Balkan devleti derekesine düştü” (Necdet Sevinç, Yeniçağ, 22.10.2004)!
Faşist İtalya, 1939 baharında Arnavutluk'u işgal eder. Eski Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, bu işgalin önlenebileceği görüşündedir ve şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “İtalya, Arnavutluk'u işgalini, 'Arnavutluk'ta anarşi olduğu' gerekçesine dayandırmıştı! Arnavutluk'ta anarşi, Balkanları da ilgilendirirdi. İtalya'nın bu kararı öğrenildiğinde hemen bir Yugoslav Tümeni Arnavutluk'a gönderilebilirdi!”
Londra Büyükelçisi olan Aras, bunu sağlamak için Paris'teki Yugoslav Büyükelçisini arar. Yugoslav Büyükelçisi de bu fikre yanaşır fakat Aras'ın bu girişimini İtalya öğrenir ve Ankara Büyükelçisi, Türk Dışişleri Bakanı Saracoğlu'na giderek, Aras'ın İtalya'ya karşı Haçlı Seferi hazırladığını söyler. Saracoğlu “Türkiye'nin dış politikasını artık Tevfik Rüştü Aras yönetmiyor, ben ona yazarım, böyle şeylerle meşgul olmaz” der! Bu garantiyi alan İtalya Büyükelçisi, Saracoğlu'nun yanından teşekkür ederek ayrılır! ./…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.