Padişah Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve şüpheli ölümünden sonra, tahta önce V. Murat çıkarıldı. Akıl sağlığı yerinde olmadığı için bu kez (Abdülaziz'i tahttan indiren darbeci paşaların kendisi ile yaptığı bir anlaşma sonucu), II. Abdülhamid, 31.08.1876'da tahta çıkarılmıştı. Bu arada Rusya ile sorunlar yaşanmaktaydı. Yeni Padişah Abdülhamid, kendi kadrolarını daha oluşturamamıştı. Başta Mithat Paşa olmak üzere, darbeci Paşalar ve ulema, Rusya ile savaş taraftarıydılar. Sultan Abdülhamid ise savaşa karşıydı ve Rusya ile sorunlarımızın zamana yayılarak, görüşmelerle çözülmesinden yanaydı. Sultan Abdülhamid saltanatı boyunca hep bu anlayışta olacaktır.
Balkanlardaki karışıklıklardan istifade eden Rusya, Avrupa Devletlerine, Şark Meselesi'nin, yani 'Hasta Adam' olarak nitelenen Osmanlı'nın kaderinin kendi aralarında belirlenmesi için bir teklifte bulunur. İngiltere, çıkarlarına aykırı bulduğu Rus emellerini önlemek maksadıyla, 14 Aralık 1876'da İstanbul'da bir konferans (Tersane Konferansı) toplanmasını sağlar. Bu konferanstan önce, konferansa katılan devletlerin temsilcileri 11 Aralıkta Rusya sefaretinde toplanırlar. Dünya tarihi böyle bir konferansın benzerini kaydetmeyecektir. Osmanlı Devleti'nin dahili idaresine ve geleceğine ait çok önemli meselelerin, o devletin merkezinde; o devletin katılmadığı bir konferansta görüşülebilmesi şaşılacak bir şeydi.
Abdülhamid karşıtları, Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu iç ve dış şartları hiç dikkate almadan; Abdülhamid'i, sanki 'dört başı mamur bir imparatorluğu kötü yönetimiyle batıran bir imparatormuş gibi' kıyasıya eleştirirler! Hâlbuki, Abdülhamid devleti yeniden ayağa kaldıran bir padişahtır! Tersane Konferansı sırasında, Abülhamid'in, Padişahlığının daha henüz dördüncü ayını yaşadığını da hatırlatalım!
Büyük devletlerin İstanbul'daki müzakereleri on gün devam eder. Osmanlı Devleti'ne tebliğ edilmek üzere oldukça geniş bir program hazırlanır. Buna göre, Karadağ'ın hududu genişletiliyor, Sırbistan eski şeklinde bırakılıyor, Bulgaristan büyütülüyor ve Bosna Hersek'le birlikte muhtariyet veriliyor; Devlet; vergilerin dörtte üçünü, mahallinde kullanmaya mecbur bırakılıyordu. Asker ancak kalelerde bulundurulacak; Müslüman ve Hıristiyanlardan birleşik bir milis kurulacak, milletlerarası bir komisyon bu teşkilâta nezaret edecekti!
Tersane Konferansı sırasında sadrazam olan Mithat Paşa, Rusya'nın baskılarına karşı İngiltere'ye güveniyordu ancak, bu arada, İngiltere'de bir politika değişikliği olduğundan haberi yoktu!
Prof. Niyazi Berkes, bu konuda şu önemli bilgiyi veriyor: “İngiltere'de parti politikalarının son durumundan habersiz olduğu için, Mithat Paşa'yı boyuna teşvik eden İngiltere Büyükelçisi Henry Elliot'ın başına büyük bir felâket gelmişti. İngiltere'de Disraeli hükümetine karşı büyük bir seçim kampanyası açan Gladstone, Balkanlar'daki, özellikle Bulgaristan'daki olayları ele alarak, iktidardaki hükümetin Osmanlı Devleti'ni tutma politikasına karşı tutumuyla, Disraeli'yi çok güç bir duruma sokmuştu. Partisini ve Başbakanlığını kaybetmek istemeyen Disraeli, Rusya'ya karşı ılımlı davranma zorunluluğunu anlayarak, Tersane Konferansına, kabinesinde Rusya yanlısı ve Osmanlı Devletine karşı olan Lord Salisbury'nin baş delege olarak seçilmesine ses çıkarmamıştı. Lord Salisbury İstanbul'a gelir gelmez, ilk iş olarak, İgnatyef ile görüşmeye koştu ve İngiltere elçiliğine geldiğinde, Kanun-u Esasî ve Mithat Paşa'dan söz etmeye başlayan Elliot'u iyice haşladı; 'Bunların hepsi yalancıdır; bunlara nasıl inanıyorsun?' sözleriyle elçiyi beyninden vurulmuşa döndürdü (“Türkiye'de Çağdaşlaşma”, s. 324).
Niyazi Berkes'in verdiği bu bilgiden de, Mithat Paşa'nın, İngiltere'ye güvenmekle ne büyük bir hata yaptığı anlaşılıyor.
Mithat Paşa'nın, Kanun-u Esasî'nin ilânı ile, devletlerarası konferansa engel olma teşebbüsü etkili olmaz. Bu teşebbüs İgnatyef'i güldürür; Lord Salisbury'yi ise büsbütün kızdırır. Bunlar, Kanun-u Esasî'nin ilânını müjdeleyen toplara rağmen, kendi kendilerine konferansa devam ederek kararlarını bildirirler. Konferans kararları reddedildiğinden, 24 Nisan 1877'de Rusya savaş ilân eder. Başta İngiltere olmak üzere büyük devletler tarafsızlıklarını ilân ederler.
Osmanlı ordusu savaşa hazır değildir! Fakat yine de Rumeli'deki savaşlarda, Gazi Osman Paşa Ruslara karşı büyük başarılar elde eder. Ne var ki, Devlet, Osman Paşa'nın ordusunu takviye edecek kuvvetlere sahip değildir! Doğu'da da Ruslara karşı büyük direniş gösterilir; başarılı savaşlar yapılır. Fakat harbin sonucunu Rumeli'deki savaşlar belirleyecekti.
İki Cephede birden başlayan harp 9 ay sürer. Ruslarla imzalanan mütarekeden sonra, Rus ordusu komutanı Grandük Nikola, karargâhını Ayastefanos'ta (Yeşilköy) kurar. Ayastefanos Muahedesi denilen antlaşma, 3 Mart 1878'de burada imzalanır.
Ayastefanos Antlaşması'na göre, Balkanlar'da Romanya, Sırbistan ve Karadağ tam bağımsızlıklarına kavuşuyorlar; Karadağ'ın sınırları ayrıca genişletiliyordu. Edirne ve Selânik Türklerde kalmak üzere, Üsküp'ü, Manastır'ı, Ohri'yi ve Teselya'da Yenişehir'i de içine alan büyük bir Bulgaristan kuruluyordu. Batum, Kars ve Ardahan Ruslara terk ediliyor; ayrıca Ruslara 30 milyon altın harp tazminatı ödenmesi kabul ediliyordu.
Bu Türkler için, gerçekten de çok ağır bir travmaydı. Hâlbuki, Abdülhamid'in önerisine uyularak büyük devletlerle müzakereler sürdürülseydi, bazı tavizler verilerek onlarla anlaşılabilir ve savaşa da gerek kalmayabilirdi.
Abdülhamid'in Özel Kalem Müdürü Tahsin Paşa, 7 kez Sadrazamlık makamına getirilen Said Paşa'nın hatıralarını kaynak göstererek, Rusya savaşının sorumlusunun Mithat Paşa olduğunu belirtmektedir (“Tahsin Paşa'nın Yıldız Hatıraları”, s. 113).
Fakat bu savaşın faturası da Abdülhamid'e kesilmiştir. Aydınlarımız arasındaki yaygın kanaat, Abdülhamid döneminde en büyük toprakların kaybedildiğidir! Hâlbuki, Abdülhamid'e aynı suçlamayı yönelten Şevket Süreyya bile, “Enver Paşa” kitabında, o toprakların er geç bizim elimizden çıkacağını da söylemektedir! Gerçekten kayıp sayılması gereken topraklar ise Batı Trakya'dır; Trablusgarp'tır; Kerkük ve Musul'dur! Nedense bu kayıplardan kimin sorumlu olduğundan hiç söz edilmez!
1877-78Türk-Rus Harbi'nin bize göre en önemli sonucu Kars, Ardahan ve Batum'un kaybı; Ayastefanos antlaşmasının ağır hükümlerini Berlin Antlaşmasıyla biraz yumuşatan İngiltere'ye bir daha geri alınamamak üzere Kıbrıs'ın kiralanmasıdır. ./…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.