Ruslar, Başbakan Saracoğlu'nun Turancılık faaliyetlerini bütün ayrıntılarıyla öğrendikleri için, istifasını istiyorlar. Prof. Niyazi Berkes, Fuat Köprülü'nün bizzat kendisine, 'Sovyet tehdidi' denen şeyin amacının üs değil, Saracoğlu hükümetini düşürmek olduğunu söylediğini belirtiyor (Prof. Niyazi Berkes, “Unutulan Yıllar”, s. 342)!
Nitekim, Doğan Avcıoğlu'nun belirttiğine göre, Nurullah Esat Sümer de, şu sözleriyle bunu doğrulamaktadır: “İki memleketi ayıran güçlüklerin nedenini, Kremlin'in Saracoğlu'na duyduğu güvensizlikte aramak gerekir. Mevcut hükümeti, daha makbul bir kabine ile değiştirmek mümkün olsa, bütün gerginlik kendiliğinden uçar gider” (Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1571).
Yine Avcıoğlu'nun belirttiğine göre, “Türkiye; kaderini Amerika ve Büyük Britanya'ya bağlamak yoluyla esenliğe kavuşabilir” düşüncesindedir!
Bu arada, Dışişleri Bakanı Nurullah Esat Sümer'le Rus Büyükelçisi Vinogradov'un, İngiltere Büyükelçisinin verdiği bir suarede, herkes dans pistini boşalttıktan sonra, yaklaşık 1.5 saat kadar söyleşisi dikkatleri üzerine çeker!
Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin, Sovyetlerin, Vinogradov'un jestiyle tanık olunan, bu, ilişkileri düzeltme yolundaki dinamik hamlesi karşısında hareketsiz kalmanın sakıncalarını İngiltere Büyükelçisine anlatmak ve 'ortak çıkar' adına, uygun bir demeçle, İngiliz İttifak Antlaşması'nı teyid ettirmek çabasındadır. Böylece Sovyetlerin, ilişkileri düzeltme manevraları etkisiz kalacaktır! Erkin, 'Türkiye'nin ancak, kaderini Amerika ve Büyük Britanya'ya bağlamak yoluyla esenliğe kavuşabileceğine' inanmaktadır (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1574).
Prof. Yalçın Küçük de bu konuda şu önemli bilgiyi veriyor: “Majeste Kral'ın Sefaret binasının sessiz bir odasında, aynı gece 'üçlü bir konferans' toplanıyor. Büyükelçi Sir Maurice ve elçilik müsteşarını Knox Helm ile, Türkiye Cumhuriyeti nüfuz cüzdanı taşıyan Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin! Durumu değerlendirip, 'bize düşen vazife' dedikleri, misyonlarını tekrar belirliyorlar. Bu da: 'Sovyet Büyükelçisinin ustaca manevrasından hiddetlenecek yerde, bize düşen vazife, bu davranışın sebep ve hedeflerini tahlil etmek ve bu olayın geleceğe ait tasavvurlarımızı zedelediği kanaatine vardığımız takdirde de bu manevrayı en uygun tarzda bozmak çarelerini aramak olmalı idi (Feridun Cemal Erkin, “Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi”, Ankara, 1968, s. 256. Aktaran Yalçın Küçük, “Türkiye Üzerine Tezler, 1908-1978”, 2. Baskı, s. 213).
Feridun Cemal Erkin ertesi gün, Başbakan Saracoğlu'na başvurarak, Cumhurbaşkanı ile bir toplantı hazırlanmasını ister! İnönü'ye, İngiltere Büyükelçiliğindeki 'tehlikeli' yakınlaşmayı anlatır. Erkin, görüşmeden sonra şu notu düşer: “Yeniden başlayan sıkıntılı ve hayatî yarışmada Türkiye ancak, kaderini Amerika ve Büyük Britanya'ya bağlamak suretiyle selâmete kavuşabilirdi. Buraya kadar ifadelerim, iki liderin dış politikalarının tam bir ifadesini teşkil ettiği için tasviplerini almak müşkül olmadı” (Yalçın Küçük, “Türkiye Üzerine Tezler”, s. 219)!
Feridun Cemal Erkin'in bu görüşmesiyle, Sovyetlerle, 'Atatürk Dönemindeki gibi' yeniden, dostluğumuzu pekiştirmek 'tehlikesi' böylece bertaraf edilmiş olur!
Ne yazık ki, tarih kitaplarımızda, bu ayrıntıları bulabilmek mümkün değildir! Çünkü, bu bilgiler, yanlış ezberlerimizi bozabilir!
Doğan Avcıoğlu, Feridun Cemal Erkin'in ne boyutlarda bir antikomünist ve aynı zamanda Amerikancı olduğunu anlatan şu hadiseyi veriyor: “Atatürk'ün 1925-1938 arasında sürekli Dışişleri Bakanlığını yapan Tevfik Rüştü Aras'ın ABD Büyükelçiliğindeki bir yemeğe kendisiyle birlikte çağrılmasına büyük tepki gösterir. McCarthy edebiyatının en ağır kelimeleriyle, Aras'ı suçlar ve bir daha onun bulunduğu yere çağrılmaması için ABD Büyükelçiliğini uyarır” (Avcıoğlu, age. s. 1573)!
Görüldüğü gibi, Türkiye Batı ile birlikte olmaya karar vermişti. Nitekim, daha 17 Mart 1943'de, hükümet programını sunan Başbakan Saracoğlu şu sözleri söylemekteydi: “Arkadaşlar! Biliyorsunuz ki, İsmet İnönü'nün Devlet Reisliğine seçilmesi haberini Amerikan Meclisi'ne bildirdiler. Amerika Meclisi de bu haberi alkış tufanı ile karşıladı. Şimdi ben de, bu yüksek kürsüden, sizin namınıza Cumhuriyetçi ve Demokrat Türkiye'nin Demokrat ve Cumhuriyetçi Amerika'ya selâmlarını ve saygılarını gönderiyorum” (Prof. Yalçın Küçük, “Türkiye Üzerine Tezler”, 1978, s.206)!
Prof. Yalçın Küçük, “Bu programla birlikte ilk kez hükümet programlarında, Sovyetler Birliği'nden söz etmek kalkıyor. Bundan böyle Amerika Birleşik Devletleri'ne 'selâm, saygı' göndermek âdet haline geliyor” değerlendirmesini yapmış.
Sovyet tehditlerinin çok fazla abartıldığı bizzat ABD tarafından da teyit edilmektedir. 7 Temmuz 1945 tarihinde Washington Büyükelçimiz Hüseyin Ragıp Baydur, ABD Dışişleri Bakan vekili Grew'i ziyaret ederek Sovyet tehdidi meselesini görüşür ancak ABD'ye göre, Molotof-Sarper konuşması, dostça bir görüş alışverişinden ibarettir ve konuşmada hiçbir somut tehditte bulunulmamıştır (Avcıoğlu, age. s. 1568)! Çünkü ABD bu görüşmenin zabıtlarından bilgi sahibidir!
SOVYET NOTALARI 'SOVYET TEHDİTLERİNİ' YALANLIYOR!
Doğan Avcıoğlu, Sovyet Notaları konusunda şu bilgiyi veriyor: “Potsdam Konferansı'nda, Direktuar, Boğazlar konusundaki görüşlerini Üç Büyükler'in Türkiye'ye ayrı ayrı bildirmelerini kararlaştırır. Ayrı ayrı bildirmenin, ayrı ayrı görüşme anlamına mı geldiği pek anlaşılmaz. ABD, 2 Kasım 1945'te kendi görüşünü Türkiye'ye bildirir. Potsdam'da, Boğazlar'a milletlerarası bir statü verilmesini, yani Boğazlar'ın silâhsızlandırılmasını ve Türk askerinin 1936'da girdiği Boğazlar'dan çıkmasını isteyen ABD, bundan vazgeçmiştir. Fakat, Boğazlar'dan geçişte Sovyet savaş gemilerine en geniş serbestiyi tanımış, Karadeniz'de kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine de bu olanağı kaldırmıştır! (Çünkü o tarihte Amerika'nın Sovyetlerle arası çok iyiydi. Henüz Truman Doktrini kabul edilmemişti! İ.Ş.A.) Feridun Cemal Erkin, bunu kuşkulandırıcı bulur ve Karadeniz'i kapalı deniz ilân ettirmek isteyen Sovyet tezinin benimsenmesi sayar. İngiltere ise, yalnızca Montreux'nün dar çerçevesinde kalma kararına vardığı kanısını uyandırır. Türkiye, 6 Aralık 1945'te ABD notasına cevapta, ABD görüşünü tartışmaya esas almayı kabul eder. Ancak Soğuk Savaşın gelişmesiyle, Türkiye'yi savunma yolunda ciddî bir yükümlülük almayan, Angloamerikanların Boğazlar görüşüne yaklaşır.
8 Ağustos 1946'da Rus Notası gelince, Erkin bir taslak kaleme alır. Taslak, Amerikan, İngiliz ve Fransız elçiliklerine verilir. Truman ABD Büyükelçisine, Türkiye'nin 'makul fakat sert' cevap vermesini bildirmiştir!
Vahim olan, bu notanın üslubunun bize Amerika tarafından dikte edilmesidir!
Bu nota ile Sovyetler, Potsdam'da kararlaştırıldığı gibi, Montreux (Montrö) Sözleşmesi'nin öngörülen değişiklik isteme süresi geldiğinden, isteklerini resmî yazıya dökmüşlerdir. Notada, ayrıntılı olarak, taleplerinin nedenleri açıklanır. II. Dünya Harbi sırasında, Boğazların Mortrö'ye aykırı olarak Almanlara kullandırılmasından duyulan rahatsızlıkları dile getirilir.
II. Dünya Harbi'nin sonlarına doğru, Boğazlar'dan geçen, ticaret gemisi kılığında Alman savaş gemileri vardı. İngiltere Büyükelçiliği bunların aranmasını istiyor. Türkiye ancak Almanya'nın savaşı kazanma umutları iyice azaldıktan sonra bunlardan birini arıyor ve savaş gemisi olduğu tespit edilince, geçişine izin verilmiyor!
Sovyet notası, 'bilinenin aksine' sınır düzeltmesi, Kars ve Ardahan konularında bir şey demiyor! Boğaz rejiminin, 1921 Rus-Türk Antlaşması'nda öngörülen biçimde, Karadeniz'de kıyısı bulunan devletlerce düzenlenmesi ve Boğazların ortak savunulması isteniyor! Bu ilk notanın hemen reddi üzerine, Sovyetler 24 Eylül 1946'da ikinci notayı veriyorlar; “Önerilerimizi kabul etmeseniz de, birlikte inceleyelim” demeye getiren bu notada, Türkiye'nin, Boğazları Angloamerikanlarla birlikte Rusya'ya karşı kullanması korkusu belirtilir. Bu ikinci Sovyet notası da reddedilir (Avcıoğlu, age. s. 1577, 1581).
Sovyetlerin bizden toprak talebine ilişkin bir tek belge mevcut değildir.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.