Tarihimizi iyi bilmemenin bedelini hâlâ daha ödemekteyiz. Tarihimizi bilmemekten, tarihten ders almamaktan kaynaklanan hatalar, bir zincirin halkaları gibi birbirine eklenerek devam edip gidiyor!
Son vahim hatamız Suriye İç Savaşında olmuştur. Suriye'de, Batı'nın kışkırttığı muhaliflerin, yine Batılı güçler tarafından silâhlandırılarak ayaklandırılması hadisesinin ulaşacağı boyutları hiç hesaplayamadan; zamanın Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun, hiçbir ciddî araştırmaya dayanmayan, 'Esad'ın 3 ay dayanamayacağı' hesabı ile, Amerika'nın yanında yer alıp, bu kardeş ülkenin perişan edilmesine yardımcı olduk. Sonuç: 4 milyon mülteciyi ağırlıyoruz. Bunlar için milyarlarca dolar harcadık ve daha da vahimi Amerika'nın kuklası PYD artık güney komşumuzdur! Şimdi artık, yaşadıklarımızdan ders alarak hareket edilmelidir. Eğer Batı ittifakı içinde başımıza nelerin geldiğini anlayabilmişsek, ülkemizin ancak, Bölge Devletleriyle bir güvenlik kuşağı oluşturabileceği gerçeği de görülmelidir.
Jeopolitiğin bize emri, hedefleri arasında ülkemizin de olduğu Emperyalist Devletlerle değil; Bölge Devletleri ile yakın işbirliği; hattâ ittifak içinde olmaktır. Şimdilerde buna Batı Asya ittifakı deniliyor ki doğrudur. Çünkü Orta Doğu kavramı İngiltere'nin bölgeye koyduğu bir isimdir. Biz; Türkiye, İran, Irak ve Suriye Batı Asya ülkeleriyiz. O nedenle kurulacak ittifaka Batı Asya İttifakı denilmesi doğrudur.
Bu arada, Suriye'deki hatalı politikamızın baş mimarı Prof. Ahmet Davutoğlu hakkında verdiğimiz bir bilgiyi de hatırlatmamız gerekiyor. 2010 yılında basılan “SİVİL İHANET” isimli kitabımızın 30. Sahifesinde, 'Dünya Kiliseler Konseyi' ve 'Moon Tarikatı hakkında aşağıdaki bilgileri paylaşmışız:
Alev Alatlı, Dünya Kiliseler Konseyi hakkında şunları söylüyor: “Birleşmiş Milletlere bağlı 'Dünya Kiliseler Konseyi' de 'Yeni Dünya Düzeni' ülküsü çerçevesinde inançlararası diyalogu geliştirmek, kurulması mukadder dünya devletinin ruhânî temellerini oluşturmak” amacına hizmet etmektedir (Alev Alatlı, “Aydınlanma Değil, Merhamet”, s. 46)!
Moon tarikatının da, bir zamanlar ülkemizde pek popüler olan, 'Dinlerarası Diyalog Projesi' ile bağlantısı olduğu ileri sürülüyor. Moon hakkında biraz bilgi vermek gerekiyor.
Cemaatin lideri Amerika'da yaşayan Sung Myung Moon. Cemaatin adı “Dünya Hıristiyanlığını Birleştirmek İçin Kutsal Ruh Cemiyeti”, kısaca UC (Birleştirme Kilisesi). Moon'un Kore istihbarat servisi K-CIA ile çıktığı yolda, bu cemaate katılanlar arasında Japonya'nın ilginç iş çevreleri, ABD politikacıları, ABD Başkanları, Yahudiler, Katolikler, Protestanlar, Müslümanlar bulunuyor. İnsanlığı kurtaracak bir Mesih olarak yola çıkan Moon'a kimse sahte peygamber diyemiyor! Moon'dan dünyada yeni bir 'Tek Din' akımı olarak söz ediliyor. Moon, dünyanın değişik yerlerine Hıristiyanlık Kilisesi olarak gitmenin güçlüğünü gördüğü için her dinden ve milliyetten insanlarla ilişki kurmak üzere 'entel' örgütleri oluşturmuş. Bilim adamları, Barış Kadınları, Dinlerarası Federasyon, Dünya Üniversiteleri Federasyonları gibi. İşte bunlardan biri de PWPA (Profesörler Dünya Barış Akademisi). PWPA'nın Türkiye'deki ilk başkanı CHP'li Kasım Gülek, onun ölümü üzerine başkanlığı Prof. Hayri Erdoğan Alkin üstlenmiş.
Türkiye'de ve dünyanın değişik yerlerinde yapılan Moon toplantılarına katılanlar arasında ilginç isimlere rastlanıyor. Meselâ l996 İstanbul toplantısına katılanlar içinde Deniz Baykal, Mehmet Aydın (AKP'li bakan), Prof. Salih Tuğ, Semra Özal, Fehmi Koru, E.Ruhi Fığlalı, Gülay Atığ, Nevzat Yalçıntaş var. Deniz Baykal 20-22 Ağustos 1996'da Seul'deki toplantıya da katılmış, bir de tebliğ sunmuş! Erol Bilbilik'in belirttiğine göre, Prof. Salih Tuğ, 1997 yılında Kanal 7'de Fehmi Koru ile çıktığı bir programda Moon Tarikatı'nın Unifaction hareketini öve öve bitirememiş (Bilbilik, Amerikaperetler, s. 57).
Moon'un “Dünya Dinleri Gençlik Semineri”ne, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Ahmet Davutoğlu başkanlığında bir Türk heyeti de katılmış! Davutoğlu bu çalışmaları şöyle tanımlıyor: “Amerika'da kendi sahasında söz sahibi değişik dinlere mensup bir grup profesörün önderliğini yaptığı bu gezide amaç bilfiil yaşayarak daha açık bir ifade ile 'gezici bir üniversite' şeklinde, 'Dinlerarası Diyalog' fikir alışverişi temin etmektir. İlki geçen sene yapılan bu geziye Türk temsilciler bu sene katıldı. Gerek ABD'de gerekse Kudüs'te gerçekten çok değerli gözlemler yapma imkânı bulduk” (Mustafa Yıldırım, “Sivil Örünceğin Ağında”, 502)!
Evet 'Tek Dünya Devleti' senaryosu adım adım ilerliyor. Kimileri özel görevli, kimi kimliksizler her şeyin farkında fakat seslerini çıkarmıyorlar; kimi saflar da gerçekten iyi şeyler olacağını zannediyorlar!
“El Furkanı Hak” CIA'nın 2003 yılında BOP için yazdırdığı İbrahimî dinlerin yeni kitabı mı? Yarın tüm Müslümanlardan bu kitaba inanmalarını istemesinler sakın! Amaç Tek Dünya Devleti, Tek Dünya Dîni! Milletlerarası sermaye ile Siyonizm'in bir ittifakı! Dinlerarası Diyalog da bu senaryonun sadece bir bölümü!
Adam Hıristiyan, “İsa, Tanrı'nın oğludur” diyor, inancı bu! Biz “İsa da peygamberdir, ama Tanrı'nın oğlu falan değildir, Hz.Muhammed son peygamberdir” diyoruz. Onlar buna inanmıyor. 30.01.2004 tarihli Ceviz Kabuğu programına telefonla katılan bir papaz açıkça, “Ben Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu kabul etmiyorum” diyordu ki, aslında bu Kilise'nin düşüncesidir! Nitekim l976 yılında Trablus'ta yapılan “Diyalog” toplantısında Hıristiyan heyeti başkanı Kardinal S. Pignodelli “Hz. Muhammed'in peygamberliği meselesinin Vatikan'da incelenmekte olduğunu ifade etmiştir. Prof. Hayrettin Karaman bu konuda diyor ki: “Yüzlerce seneden beri bu inceleme bir türlü bitmiyor ve sanırım hâlâ inceliyorlar veya böyle geçiştiriyorlar” (Prof. Dr. Yümni Sezen, “Dinlerarası Diyalog İhaneti”, s. 148).
Peki, bizim peygamberimizi tanımayanlarla biz neyin diyaloğunu yapacağız? Her şey bu kadar apaçık ortadayken hâlâ daha Dinlerarası Diyaloğu “İnsanlığın yararına bir proje” diye satmaya kalkanlara inananlar için ne demeli? Diyalogdan amaçlanan bizim teslim olmamızdan başka nedir? 11 Mart 2005 tarihli Cuma Hutbesindeki “İslâm Allah'ın dinidir” ifadesine AB'li 'dostlarımız' karşı çıkıyorlar. Peki, bizim inancımıza göre son din İslâm değil midir? 'Dostlarımızı' darıltmamak için İnancımızdan vaz mı geçeceğiz?
Evet, yazdıklarımız özetle böyle!
Arka plânı bu olan sayın Davutoğlu, bizi Suriye açmazına sürükledi. Şimdi artık sağduyulu davranmak zamanıdır. Suriye meselesi, iktidar için olduğu kadar; HDP dışındaki muhalefet partileri için de bir vatan görevidir. ABD'nin oyunlarına artık gelinmemelidir. Bu ülkeye güvenilmez. Fakat bu demek değil ki, Amerika ile yaka yakaya gelelim! Ancak, bu Haydut Devleti, Bölge Devletleriyle yapacağımız işbirliğiyle durdurabileceğimiz de artık görülmelidir. Ankara, Tahran, Şam, ve Bağdat'ın işbirliği hem bizi hem de bu ülkeleri güçlendirecektir. Atatürk'ün daha 1930'lu yıllarda Bölge Devletlerinin işbirliğinin zorunlu olduğunu ve Osmanlının enkazı üzerinde kurulan devletlerin kaderlerinin bir olduğunu, bu devletlerin Emperyalist Devletlerin çıkardığı arazî kavgalarını aşarak, aralarında, konfederasyonlara gidecek birlikler oluşturmaları gerektiğini savunduğunu ve bunu bir ölçüde 1937'de İran, Irak ve Afganistan'ın katılımıyla imzalanan Sadabat Paktı ile gerçekleştirdiğini hatırlatalım!
Ne yazık ki, bugün Atatürkçüler bile Batı ile işbirliğini ve NATO'yu savunmaktadırlar! Bölge Devletleri ile işbirliğini savunan kimi tarihçilerin ve akademisyenlerin CENTO'yu örnek olarak gösterdiklerine bile şahit olduk! Hâlbuki, CENTO 1958'de Bağdat Paktı'nın dağılmasından sonra Amerika'nın; Amerika ve İngiltere'nin bölgemizdeki çıkarlarını savunmak amacıyla kurdurduğu işbirlikçi bir pakttır! Sadabat Paktı ise, EMPERYALİZME karşı Bölge Devletlerinin işbirliğidir. Türkiye bu paktı, o zaman dostumuz olan Rusya'nın onayı ile gerçekleştirmiştir. Ne yazık ki, bir sayın akademisyen bir tv programında, bu paktın Rusya'ya karşı olduğunu söyleyebilmiştir!
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.