Cumhuriyete itibar kaybettirmeye yönelik bir kampanya yürütülüyor. Bunu bir 'görev' olarak yapanların yanında bir de, Osmanlı'nın çöküş ve Cumhuriyetin kuruluş süreçlerini doğru tahlil edemedikleri için, birtakım önyargılarla bunlara katılanlar var. Şeyh Sait'le başladılar, Sonra Seyit Rıza geldi; sonra İskilipli Atıf Hoca; sonra 'Dersim Katliamı'; sonra İzmir Suikastı ve İstiklâl Mahkemelerinin 'Zulmü'!
TRT'de de, sevdiğimiz bir yazar olan Kemal Tahir'in İzmir Suikastı'nı konu alan 'Kurt Kanunu'nun dizi olarak yayınlanması bir tesadüf mü? Ya, Millî Andı ve Gençliğe Hitabe'yi sorgulayan çıkışlar! Sayın Başbakan AKP Gençlik Kolları üyelerine hitaben, evinden yaptığı konuşmada, Necip Fazıl'ın şiirinden bir parçayla gençlere seslenirken 'Atatürk'ün Hitabesini değil bunu okuyun' mesajını mı veriyordu? Necip Fazıl büyük bir şairimizdir. Bunu Attilâ İlhan da teslim eder. Tabiî ki, o da okunsun fakat başka hesaplar yapılmasın! Gençliğe Hitabe, Bilge Kağan'ın Orhun Anıtlarındaki Türk Milleti'ne seslenişi kadar önemlidir ve milletimiz tarafından benimsenmiştir. Stadyumlarda topluca okunması da bunun kanıtıdır.
Şimdi İzmir Suikastı didik didik ediliyor. Bu suikast tertibi ile ilgili görülerek asılanlara hep birlikte ağlamamız isteniyor! Hedefleri tabiî ki İstiklâl Mahkemeleri üzerinden Atatürk! Haber TURK televizyonunda da bu konu, bir dizide tartışılıyor! 'Tarihçi' diye takdim edilen yazar Ayşe Hür 'Kanaatim o ki, Mustafa Kemal Paşa suikastın her aşamasından haberdardı' mealinde yorum yapıyor; 'Refet Bele ve Ali Fuat Paşa toplum hayatından âdeta silindiler' diye ağıt yakıyor ki, külliyen yanlış. Atatürk'ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak hatıralarının 449. sahifesinde bu iki paşanın daha sonra Atatürk tarafından bağımsız milletvekili olarak Meclis'e girmelerinin sağlandığını yazıyor!
Aydınlık gazetesinde Hikmet Çiçek, İzmir Suikastı hakkında Dr. Şefik Hüsnü'nün 23 Temmuz 1926 tarihinde Komünist Enternasyonal'e gönderdiği bir rapordan söz ediyor. Şefik Hüsnü'nün, suikast girişiminin yaklaşık bir yıl boyunca iktidar dahil kimsede kuşku uyandırmadan hazırlandığını belirttiği raporda, “Kemalist Muhalifler tutuklandığı zaman (Haziran l926) herkesin, 'Halk Partisi'nin en tehlikeli rakibini' etkisiz hâle getirmek için bir provokasyon yaptığını düşündüğü ancak durumun böyle olmadığının ortaya çıktığı” ifade ediliyor. Peki, buna ne buyrulur?
İzmir Suikastı teşebbüsüne katılmamakla birlikte, komutanların hepsinin bu menfur teşebbüsten bilgi sahibi olduklarını ve Ali Fuat Paşa gibi yakın arkadaşlarının bu konuda kendisine bilgi vermemelerinin Atatürk'ü derinden üzdüğünü de biliyoruz.
Daha Erzurum Kongresi'nden başlayarak, Mustafa Kemal Paşa'ya karşı güçlü bir muhalefetin varlığı bir gerçektir. O'nun Sivas Kongresi'ne başkan olmasını da engellemek istemişlerdi. Büyük Taarruz'dan önce Keçiören'de yapılan toplantıda, Başvekil Rauf Orbay, Albay Refet Bele ve Ali Fuat Paşa'ya, 'zaferden sonra köşesine çekilmek' sözünü verdiğini ve bunu, Meclis'te yaptığı bir konuşmayla açıklamak zorunda bırakıldığını da biliyoruz!
Kılıç Ali Bey, Mustafa Kemal Paşa'ya muhalefet hareketinin içinde yer alan Cafer Tayyar Paşa'ya, Sivas Kongresi'yle ilgili şu soruyu sorar: “Niçin bazı kimseler Mustafa Kemal hakkında neden 'kongreye girmesin, girerse başkan olmasın fikrindeler?” Tayyar Paşa şu cevabı verir: “Mustafa Kemal'in diktatör olmasından korkulduğu için!” Kılıç Ali Bey şöyle devam eder: “Bu korkunun ne gibi bir duyguya veya görgüye dayandığını sormam üzerine hiçbir tatmin edici cevap verememişti. Veremezdi, çünkü verecek cevabı yoktu. Asıl sebep korku değil, çekememek, haset ve kıskançlıktı!”
Nitekim Atatürk'ü 'Tek adam yönetimi uyguluyor' diye suçlayan arkadaşları Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Dr. Adnan Adıvar İsmet Paşa'nın 'Tek Adam' olduğu Millî Şeflik döneminde, mebusluk ve büyükelçilik gibi görevleri kabul edeceklerdir!
Bir de şu noktayı hatırlatalım. Memleket 11 yıl süren savaşlardan çıkmış; harap ve bitap düşmüş. Fakat İttihat ve Terakki kodamanları hâlâ daha iktidar hırsı içindeler! Atatürk'ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'ın belirttiğine göre, eski İttihatçıların arasında sağduyulu insanlar da vardı ve bunlar ülkede artık iktidar kavgası yaşanmasını istemiyorlardı. Bu isimlerden biri olan eski Hariciye Nazırı Halil Menteş'in, kendisinden yeni fırka için destek isteyen Dr. Nazım Bey'e yazdığı mektupta savunduğu fikirlerin ferasetine bakar mısınız: “…Kim sebebiyet verirse versin, ikiliği muzır bulurum… Hülyaperver olmayalım. İnkılâpçıları öldüren en büyük tehlike, henüz buhran devam ederken, inkılâpçılar arasına sokulacak fraksiyon ihtirasıdır. Fransa'da ilk Cumhuriyeti öldüren de budur. Tarihte pek çok feci misalleri vardır. Fransa'da Cumhuriyet öldü fakat Fransa baki kaldı. Çok korkarım ki, bizde Cumhuriyet maazallah ölürse, vatan da beraber elden gider. Meşrutiyet'ten sonra, dahilî ve haricî suikastlara karşı memleketi ve hürriyeti ancak tesanüt ve teyakkuzumuzla ayakta tutabildiğimizi unutmamalıyız” (Soyak, “Atatürk'ten Hatıralar”, s. 283)!
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası hakkında, gazeteci Ahmet Emin Yalman gibi, Kemalizm'e muhalefet eden bir yazarın da oldukça ilginç tespitleri var. Rauf Bey, kuracakları parti hakkında Yalman'ın görüşlerini öğrenmek ister. Yalman “İttihatçılara karşı ne vaziyet alacaksınız?” diye sorar. Rauf Bey şu cevabı verir: “Onların politika tecrübeleri var, faydalanacağız!” Bunun üzerine, daha önce, 'kurulacak partinin memlekette nâzım bir murakabe rolü oynayabileceği' inancında olduğunu söyleyen Yalman, “Bu söylediğim sözleri geri alıyorum. Hoşnutsuz İttihatçılarla işbirliği edecek bir parti, vakarlı bir nâzım kuvvet hâlinde kalamayacaktır; ihtiraslara sürüklenecektir. Siz baştakiler ne yaparsanız yapın, iktidarı bir an evvel ele geçirmek hevesi ortalığa hâkim olacaktır” der (Soyak, age.s. 733). İşte İzmir Suikastı teşebbüsü de bu ihtirasın bir sonucudur.
Eğer eski İttihatçılar Mustafa Kemal Paşa'yı desteklemiş olsalardı, arkasında böyle bir gücün varlığını gören Mustafa Kemal Paşa kolay kolay Musul'dan vazgeçer miydi? Bugün 'Terakkiperver Fırka'ya müsaade edilseydi, ülkeye demokrasi gelecekti' zannında olanlara, bu partinin arkasındaki esas güç olan İttihat ve Terakki'nin ülkeyi nasıl bir diktatörlükle yönettiğini hatırlatırız. Zahmet edip biraz o dönemi incelerlerse bu gerçeği görecekler ve Mustafa Kemal Paşa'nın büyüklüğünü o zaman daha iyi anlayacaklardır. Fakat bunları bilmeye ne gerek var ki? Cumhuriyete Atatürk'e saldıranların çoğu zaten görevli! Ne yazık ki, hâlâ daha bunların demokrasi mücadelesi verdiklerini zannedenler var!
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.