Büyük Atatürk, takip edecekleri millî siyaseti bakınız nasıl tarif ediyor:
“Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasî yöntem, 'Millî Siyaset'tir. Dünyanın bugünkü genel şartları ve yüzyılların kafalarda ve karakterlerde biriktirdiği gerçekler karşısında hayâlperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin dediği budur. Bilimin, aklın ve mantığın dediği budur. Milletimizin güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle Millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç örgütlerimize tamamen uyumlu ve müstenit olması lâzımdır. Millî Siyaset dediğim zaman, kast ettiğim mânâ, şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak, varlığımızı koruyup milletin ve ülkenin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara uğratmamak; medenî dünyadan, medenî ve insanî muamele ve karşılıklı dostluğu beklemektir” (Nutuk, Türk Tarih Kurumu yayını, Cilt II. s. 585).
Ne yazık ki, Atatürk'ten sonraki hiçbir iktidarın bu siyasete uygun davrandığını söylemek mümkün değildir. Eğer Atatürk'ün işaret ettiği yoldan gidilseydi hiç bu durumda olur muyduk?
Adalet ve Kalkınma Partisi de yakın zamana kadar çok büyük hatalar yaptı. Şimdi burada, bazı yazarların yaptığı gibi, bunları sayıp dökmeye gerek yok. Bu hatalar unutulmamalı, fakat iktidarın yaptığı olumlu işler de görülmelidir. Fakat ne var ki, son günlerde bir 'takıyye' tartışmasıdır gidiyor. Neymiş efendim, iktidarın Amerika'ya efelenmesi, Rusya'ya, İran'a, ve Çin'e yaklaşması, 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü, Amerika'nın yaptırımları ve şu son döviz operasyonu hep danışıklı dövüşmüş! Aslında bunlar hep Amerika ile birlikte ayarlanmış işlermiş!
Bunlar tabiî ki, doğru değil fakat iktidar öyle hatalar yapıyor ki, bundan istifade, içimizdeki 5. KOL elemanlarının, etki ajanlarının tezviratlarıyla zihinler bulandırılıyor! Bundan bazı milliyetçi yazarlar bile etkilenebiliyor! Sonuç: “Erdoğan samimî değil” anlayışı toplumda yayılıyor!
Bizim gördüğümüz şudur: İktidar yıka yapa ilerliyor. Önce, kafalarındaki 'doğruları' gerçekleştirmek için bazı adımlar atıyorlar. Hayatın gerçekleri ile bu 'doğrular' uyuşmadığında, düzeltmeye çalışıyorlar! İktidarın bu kadar yalpalamasının temel nedenlerinden biri, 'Meclis'te temsil edilen muhalefet partilerinin' ortaya millî bir program koyarak, iktidar için ciddî bir alternatif oldukları görüntüsünü verememeleridir!
Güçlü bir muhalefet iktidarları da büyük yanlışlar yapmaktan alıkoyar!
İktidar onca hatadan sonra, nihayet Bölge Devletleri ile ve Avrasya ülkeleri ile de ilişkilerimizi güçlendirmenin önemini kavradı ve bu doğrultuda adımlar atmaya başladı. Fakat, ülkemizin Batı'ya bağımlılığını dengeleyecek bu adımlar muhalefet tarafından da destekleneceğine; aksine muhalefetten itirazlar yükselmeye başladı! Bu sütunlarda daha önce defalarca yazdık; sayın Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP sözcüleri, “Demokrasi Batı'da, bizim Doğu'da ne işimiz var” itirazlarını dillendirmeyi başladılar. Hattâ son olarak buna TÜSİAD Başkanı da katıldı! 24 Haziran seçim propagandalarında 'Milliyetçi' İyi Parti'mizin de, 'Amerika ile müttefiklik ilişkilerimizi güçlendireceğiz' diyerek 'Amerika'ya selâm göndermesine' şahit olmadık mı?
Yani, şu anda Meclis'te bulunan partiler içinde, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini kılavuz edinen; ülkeyi Atatürk'ün gösterdiği hedeflere taşıyacak bir parti yok! Acı ama, durum bu!
Bu durumda, Atlantik ötesine hayranlık duymayan, sadece bu millete hayran olanların yapmaları gereken, iktidarın doğru adımlarını desteklemek, yanlışlarını eleştirmek olmalı değil midir? Bizim yaptığımız da budur. Kimseye bir bağımlılığımız yok! Yalnız Allah'a kulluk eder, yalnız O'ndan medet umarız. Ha, iktidar gerçekten takıyye yapıyorsa kendi bilir. Millet 7 Haziran 2015'te olduğu gibi dersini mutlaka verir.
Sık sık, büyük Atatürk'ün Rusya ve Bölge Devletleri ile kurduğu yakın ilişkileri ve bunun bize ve bölgemizin barışına sağladığı katkıları hatırlatıyor ve iktidarın bu doğrultudaki adımlarını desteklediğimizi belirtiyoruz. Fakat, ne var ki, iktidar bir adım ileri, iki adım geri atmayı sürdürüyor!
Meselâ, sayın Cumhurbaşkanının Kurban Bayramı mesajına gelelim! Bu mesajı televizyonda dinlerken içimizi bir hüzün kapladı. Sayın Cumhurbaşkanı bayram mesajının bir yerinde, “Filistin'den Suriye'ye, Güney Asya'dan Türkistan'a kadar, dünyanın pek çok yerinde zulüm altında inleyen tüm mazlumların kurtuluşu için dua ettiği” sözlerine yer verdi.
Filistin'de İsrail zulmü var; o nedenle bu ifadeye biz de içtenlikle katılıyoruz. Fakat Suriye ve Türkistan'da zulüm altında yaşayanlar kimlerdir? Bu ifade, Suriye Devlet Başkanı'na hâlâ daha, 'halkını katleden biri' olarak bakıldığını göstermez mi?
'Türkistan'da zulüm gören Müslümanlar' denilince, Doğu Türkistan'da yaşayan Çin vatandaşı Türk soydaşlarımız akla gelmez mi? Dolayısıyla bu sözlerle, Amerika'nın yaptırımlarına karşı yanımızda olduğunu açıklayan Çin hedef alınmış olmaz mı?
Doğrusunu söylemek gerekirse, bu hiç de diplomatik bir üslup değil.
Çin'in 'Bir Kuşak Bir Yol' isimli İpek Yolu Projesi'nin ülkemiz için önemi meydandayken, Çin'le ilişkilerimiz gayet güzel gitmekteyken, bu üslup bu ilişkilere gölge düşürmez mi?
Çin'de neler olup bittiği tarafsız kaynaklardan mı; yoksa Amerika'nın yörüngesindeki kaynaklardan mı öğrenilmektedir? Bu kaynaklara güvenip, nasıl, 'Çin Müslümanlara zulmediyor' denilebilir?
Amerika'nın, Doğu Türkistan Türkleri üzerinden, Çin'le ilişkilerimizi bozmak için neler yapabileceği nasıl kestirilemez?
Aynı durumun, Kırım üzerinden de, Rusya ile ilişkilerimizi bozmak için sürdürüldüğü bilinmelidir!
Suriye politikasının baştan ayağa gözden geçirilerek, bu ülke ile yeniden, 2010 yılından önce olduğu gibi, dostluk ilişkilerinin geliştirilmesi ülkemizin menfaatine değil midir? Yanlış Suriye siyaseti nedeniyle uğradığımız kayıplar bugün milyarlarca dolarla ifade edilmektedir! Suriye düşmanlığında bu kadar ısrarın sebebi nedir?
20 Ağustos gecesi Ulusal Kanal'da yayınlanan “ÇIKIŞYOLU” programında, sayın Doğu Perinçek, sayın Cumhurbaşkanının Kurban Bayramı mesajındaki bu ifadesinin sakıncaları üzerinde ayrıntılı olarak durdu. Bu programda sayın Perinçek'ın yaptığı tespitler, aynı zamanda 'Perinçek Erdoğan'ın çizgisinde' suçlamasını yapanlara da çok anlamlı bir cevaptı.
Olağanüstü günlerden geçiyoruz. Amerika'nın hedefinin sayın Erdoğan değil, Türkiye olduğu bilinmelidir. 'Müttefikimiz' Amerika'nın bizim için düşündüğü 'iyilikleri' bertaraf edebilmek için İç Cephe'nin tahkim edilmesinin ve Bölge Devletleri başta olmak üzere Avrasya ülkeleri ile işbirliğinin önemi artık anlaşılmalıdır. Suriye ile ilişkilerimizin düzelmesinin bu işbirliğini kuvvetlendireceğinin görülememesi anlaşılır gibi değildir.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.