Celâl Bayar'ın, İş Bankası yayını olarak 3 Cilt hâlinde çıkan “Ben de Yazdım” isimli hatıralarını ve peşinden İsmet İnönü'nün hatıralarını okuduk. Keşke bu kitapları daha önce okumuş olsaydık. Celâl Bayar'ın 1960'ların sonlarında çıkan hatıralarını okumamamızın sebebi, Demokrat Parti'ye karşı olan önyargılarımızdı. O yıllardaki bilgimize göre, İnönü Atatürk'ün yolundaydı; Celâl Bayar ve Adnan Menderes ülkeyi Amerika'nı vesayetine sokmuştu! Hâlbuki, Türkiye'yi Amerika'nın çengeline takan isim İnönü'ydü! Ancak ne var ki, Atatürk'ün son Başbakanı olan Celâl Bayar da aynı politikayı sürdürecektir!
Bunu niçin yaptılar? Bunun nedenlerini, “Tarihimizin Karartılan Gerçekleri” isimli kitabımızda anlattık. Özetle söylemek gerekirse, aydınlarımız üzerinde, Tanzimat Döneminin Batı Hayranlığının etkileri oldukça fazlaydı. Bir diğer neden de, Kemalist Devrimi halka taşıyacak ve halkın sahiplenmesini sağlayacak önder kadroların sayıca azlığıydı!
Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı her şey çok farklı olabilirdi. Hatırlatmak isteriz ki, daha İkinci Dünya Harbi bitmeden, ülkemizin büyük iş adamları 1943 yılında Amerika'ya giderek, büyük firmaların mümessilliklerini almışlardı!
Bunların üzerinde niçin bu kadar duruyoruz? İçinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak için bir Çıkış Yolu aranıyor! Bunun için tarihimizin çok iyi bilinmesi gereklidir. Atatürk'ün takip ettiği millî politikanın esasları nelerdi? Atatürk'ten sonra hangi hatalar yapıldı? Bunlar iyi bilinirse, aynı tuzaklara tekrar tekrar düşmeyiz!
Atatürk'ten sonra temel siyasî ayrılık CHP ve Demokrat Parti ekseninde yaşanmıştır. Genel kanı, CHP'nin Atatürk'ün yolunda olduğu; Demokrat Parti'nin ise ülkeyi Batı Emperyalizmine teslim ettiği yolundadır. Hâlbuki, bu iki partinin de ülkemizin Batı Emperyalizmine teslim edilmesinde günahları büyüktür. Ayrıca, şunu da belirtmeliyiz ki, 1946'da kurulan Demokrat Parti şeklen bile olsa, Kemalizm'i savunmaktaydı. CHP ise, Kemalistleri nerede ise Komünistlikle suçlamaktaydı! Demokrat Parti'nin 15 yıllık hayatı boyunca 6 OK'un anayasamızdan çıkarılması için hiçbir teşebbüsü olmamıştır. Fakat CHP'nin hâkim olduğu Kurucu Meclis 1961 Anayasasına 6 OK'u koymamıştır!
Günümüzde geniş ve güçlü bir İç Cephenin oluşturulmasının önündeki en büyük engel geçmişte, CHP ve Demokrat Parti ekseninde yaşanan büyük siyasî ayrışmadır. Geniş bir aydın kesimine göre, CHP 1950-1960 arası dönemde, özgürlükleri ve gerçek bir demokrasiyi savunmuştur. Demokrat Parti ise 10 yıllık iktidarı sürecince özgürlüklere büyük kısıtlamalar getirmiş, baskıcı bir düzen kurmuştur!
Hâlbuki, gerçek öyle değildir. 1950-1960 arası dönemde CHP temel hak ve hürriyetleri savunur bir görüntünün içindedir. Fakat üzeri özenle örtülen gerçek şudur ki, 1938-1950 arasındaki Millî Şef Döneminin, 1950-1960 arasındaki Demokrat Parti Döneminden bir farkı yoktur! Uğur Mumcu'nun Millî Şef Dönemi için, “Kırkların Cadı Kazanı” isimli bir kitap yazdığını hatırlatalım!
Hitler'in yenileceğinin anlaşıldığı 1944 yılına kadar, Rusya karşıtı ve Turancı-Nazi yanlısı bir politika takip edilmiştir. Bu yüzden, II. Dünya Harbi'nin bitimini takiben, Millî Şef yönetimi Amerika'ya yaklaşmak istemiştir. Fakat o sıralar Amerika'da 'Rusların kahramanlığı bizim çocukların hayatını kurtardı' anlayışı hâkimdi! Türkiye'den yükselen bu sese pek kulak veren olmamıştır! Amerika'yı Sovyet Tehditleri konusunda ikna etmek gerekmekte; bunun için de, bir 'Kızıl Tehlikenin' varlığı ispatlanmalıydı!
İlk icraatlardan biri Üniversite öğrencilerine yaptırılır. Zekeriya ve Sabiha Sertel'in Tan Gazete ve Matbaası saldırıya uğrar. CHP'nin kışkırttığı ve örgütlediği üniversite öğrencileri 4 Aralık 1945 günü ellerinde bayraklar olduğu hâlde kısa sürede 10.000 kişilik bir kalabalığa ulaşırlar. Beyazıt Meydanı'ndan Tan gazetesine doğru yürüyüşe geçen öğrenciler, önce sol kitaplar satan ABC Kitapevini, daha sonra Tan Gazetesi'ni yerle bir ederler. Sıra Atatürk'ün İçişleri Bakanı Cami Baykut ve Sabahattin Ali'nin çıkardıkları “La Turguie”ye gelir; matbaada ne varsa parçalanır. Esat Adil Müstecablı'nın, “Yeni Dünya” matbaası da aynı akıbete uğrar (Uğur Mumcu, “40'ların Cadı Kazanı”, s. 95)!
Demokrat Parti'yi desteklemek amacıyla çıkarılması kararlaştırılan, Görüşler Dergisi de bu saldırıdan payını alacaktır. Bu derginin yayın hazırlıkları yapılırken, başta Halide Edip, Behice Boran, Aziz Nesin, Sabahattin Âli, Niyazi Berkes, Pertev Boratav gibi bir çok aydının yanında Celâl Bayar, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü de makale yazacakları sözünü verirler. Fakat derginin ilk sayısının gördüğü ilgiden ürken iktidar çevrelerinden, derginin 'Görüşler' isminin başındaki 'G' harfinin 'Orak Çekice' benzediği suçlamaları gelince, Bayar, Menderes ve Köprülü 'Görüşler dergisiyle bir ilgileri olmadığı, Kemalizm'den başka ideolojiye inanmadıkları' açıklamasını yaparlar” (Soner Yalçın, “Siz Kimi Kandırıyorsunuz” s. 265)!
Prof. Niyazi Berkes, Demokratların, bu 'Kemalizm' açıklaması hakkında şunları söyler: “Demokratların CHP'den ayrılmalarına sebep olan Dörtlü Takrir'de istenen şey, 'Kemalizm anayasasının ruhuna uyulması' isteğiydi. Fakat Millî Şef yönetimi artık, 'Kemalist rejimin ruhuna dönülmesini istemekten Sovyet rejimini istemeyi anlıyordu!' Kaldı ki, Demokratların bu 'Kemalizm rejiminin ruhuna dönülmesi' düşüncesi de samimî değildi” (Niyazi Berkes, age. s. 316).
Henüz ne Marshall Plânı ve ne de Truman Doktrini ufukta görünmektedir. Türkiye yalnız başınadır! Fakat tüm hışmıyla Anti-Sovyet bir politika sürmektedir!
Ne yazık ki, tarihimizin bu dönemi ile ilgili tam bir karartma sürmektedir. Bunlar iyi bilinirse, geniş halk kitleleri, Cumhuriyetin Kurucu Felsefesinden beslenen yeni siyasî hareketlerle daha kolay bütünleşebilirler. İnönü'nün ısrarla savunulması bunun önünde önemli bir engeldir.
Celâl Bayar'ın hatıralarını, Demokrat Parti'ye karşı önyargılı olduğumuz için okumadığımızı söylemiştik. İnönü'nün hatıralarını okumamamızın sebebine gelince:
Haydar Tunçkanat'ın, 1971 yılı başlarında yayınlanan “İkili Antlaşmaların İçyüzü” kitabından, ülkemizi Amerika'ya bağlayan temel anlaşmaların Milli Şef Döneminde imzalandığını öğrenince, İnönü hakkındaki kanaatimiz tamamen değişmişti. Bu yüzden İnönü'nün hatıralarını da okumadık. Bundan da pişmanız. Çünkü İnönü'nün ülkeyi Batı Emperyalizmine niçin teslim ettiğinin ipuçlarını bu hatıralarda bulduk! Bu yazı dizisinde Celâl Bayar'ın ve İnönü'nün hatıralarından ilginç bulduklarımızı paylaşacağız.
İsmet Paşa, hatıralarının 506. sayfasında Sovyet Dostluğu konusunda şu önemli örneği vermiş: “1928'de Cenevre'de, bir Silâhsızlanma Konferansı toplanmıştı. Biz bu konferansa davet edilmemiştik. Fakat Sovyetlerin konferanstaki temsilcisi Litvinof, Türkiye'nin dünya siyasetinde mühim bir rolü olduğundan ve coğrafi durumunun ehemmiyetinden bahsederek, bizim de konferansa çağrılmamızı teklif etti ve konferans bunu kabul etti!”
Dünya bizi kaale almıyor. Fakat Türkiye'nin önemini, Rusya diğer devletlere hatırlatıyor ve bizim bu konferansa katılmamızı sağlıyor! Bunu İsmet Paşa bile itiraf etmiş! Hatıraların 507. sayfasında İnönü, 1932 yılındaki Moskova seyahatini anlatmış. Bu konuda verdiği bilgiler de oldukça önemli. Eşi Mevhibe Hanım Odesa'da rahatsızlanır. Ruslar derhal emirlerine iki doktor tahsis ederler. Moskova'ya kadar bu doktorların refakatinde giderler ve doktorların tedavisi ile Mevhibe Hanım sağlığına kavuşur. İnönü şöyle devam ediyor: “Moskova'da bizi büyük bir törenle karşıladılar. Molotof, Litvinof hepsi karşılayıcılar arasındaydı. Resmî protokolde hiçbir eksiklik yoktu. Bize çok itibar ettiler. Çok ikram ettiler. Zaten Ruslar ikramı çok seven bir millettir. Kremlin'e gittik. Müzakere için kararlaştırılan zamanda bizi Kremlin'in balkonuna aldıklarını hatırlarım.” ./…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.