Celâl Bayar'ın belirttiğine göre, Atatürk Havza'da yaptığı konuşmada özetle şunu söyler: “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız. Çalışacağız. Kurtulacağız. Bizi öldürmek değil, canlı, mezara koymak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir azim bizi kurtarabilir!”
Havzalılar Paşa'dan aldıkları ilhamla, bir gece içinde Belediye Reisi İbrahim Efendi'nin evinde toplanarak Müdafaayı Hukuk Cemiyetini kurarlar (“Ben de Yazdım”, Cilt III, s. 509).
Mustafa Kemâl Paşa, 12 Haziran'da Havza'dan ayrılır. Amasya'da, şehrin dışında, Gezirlik denilen yerde büyük bir törenle karşılanır. Ertesi gün halk büyük camide toplanır. Paşa, yaşlı ve emekli bir Müftüye bir vaaz verdirir. Müftü Abdurrahman Kâmil Efendi, memleketin içinde bulunduğu vahim durumu anlattıktan sonra sözlerini şöyle bitirir: “Ey ahali! Milletin istiklâli tehlikeye düşmüştür. Bu felâketten kurtulmak için gerekirse vatanın son ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Artık padişahın unvanı ne olursa olsun bir kıymeti kalmamıştır. Yegâne kurtuluş çaresi halkın hâkimiyetini doğrudan doğruya eline almasıdır” ( Cilt III, s. 513).
Celâl Bayar Mustafa Kemâl Paşa'nın liderliği için şunları söylüyor: “Mustafa Kemâl Paşa bu Millî Mukavemet kudretinin başında olmasa idi, tüm olarak başarı mümkün olamazdı. Onun dahiyane görüşleri ve idaresi her şeyi sağlamıştır” (Cilt III, s. 519).
Celâl Bayar da, Mustafa Kemâl Paşa'nın Anadolu'ya gönderiliş sebebinin, “İtilâf Devletlerinin, Samsun ve çevresinde yaşayan Rumlara, Türk çetelerinin yaptığı saldırıların önlenmesi talebi olduğunu” belirtiyor. İtilâf Devletleri, aksi takdirde buraların işgal edileceğini ihtar etmiştir! Hâlbuki bu bölgede asıl tacize uğrayanlar Türk köyleriydi! Rumlar bu bölgede bir Pontus Devleti kurmak istiyorlardı.
Celâl Bayar Pontus hakkında da şu bilgileri veriyor: “Pontus eski Yunanlıların Karadeniz'e verdikleri isimdir. Aynı zamanda bu kelime Trabzon, Ordu, Giresun, Samsun illeri ile, içine Amasya ve Sivas'ın bir kısmını da alan toprak parçalarının eski adıdır. İlk çağ tarihinde Pont bölgesinde bir hükümete rastlanmamaktadır. Fakat hemen söylemek lazımdır ki, bu Karadeniz Hükümeti'nin Yunanlılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Esasen tarihçilerin ciddî etütlere dayanarak bize temin ettiklerine göre, Küçük Asya, tarihin en eski devirlerinde Orta Asya'dan gelmiş ve nesilleri karışıp, eserleri kalmamış veya henüz keşfedilmemiş birçok Türk kavimlerinin vatanıdır” (Cilt III, s. 499).
Bizim notumuz: Bilinen tarihi bir gerçektir ki, Türkler Anadolu'ya Malazgirt Zaferi'nden sonra gelmiş değillerdir. En eski zamanlardan beri Anadolu'da Türkler vardı. Nitekim Hakkâri'nin Gevaruk yaylasında, Sivas Güdül'de ve Anadolu'nun birçok yerlerinde binlerce yıl önceye ait Türk izlerini görebilmekteyiz!
Celâl Bayar'ın hatıralarından devam edelim: Mustafa Kemâl Paşa 25 Haziran'a kadar Amasya'da kalır. Sivas'a uğrayıp, Erzurum'a geçmek üzere 26 Haziran'da habersizce Tokat'a ulaşır. Belediye'de 25 kadar aydınla bir toplantı yapar ve özetle şunları söyler: “Hiçbir savunma vasıtasına sahip olmasak dahi, dişimiz, tırnağımızla, zayıf ve dermansız kolumuzla mücadele ederek şeref ve haysiyetimizi, namusumuzu müdafaa etmeyi zaruri görüyorum. Tarih bize, vatan uğrunda canını, malını esirgemeyen milletlerin asla ölmediklerini, hala yaşadıklarını göstermektedir. Ben hayatımı hiçbir zaman milletimden üstün görmedim ve görmeyeceğim. Her an, millet için şerefimle ölmeye hazırım.”
Mutafa Kemâl Paşa, 26/27 gecesini burada geçirir ve 27 Haziran günü Sivas'a doğru yola çıkar. Sivas'ta İstanbul Hükümetinin tahrikiyle aleyhinde gösteriler hazırlanıyordu. Paşa Tokat telgrafhanesini kontrol altına almış, Sivas'a hareketini gizliyordu. Elazığ'a vâli tayin edilen emekli Kurmay Albay Ali Galip Bey, Sivas vâlisi Reşit Paşa'ya başvurarak, Mustafa Kemâl'in eli-kolu bağlı İstanbul Hükümetine teslimini telkin ediyordu. Reşit Paşa vâli olarak Sivas'a geleli henüz 10 gün olmuştu. Mustafa Kemâl Paşa, Tokat'tan vâliye bir telgraf çekerek, vatanın taksimi tehlikesini, İstanbul'un Anadolu'daki Kuvayı Milliye örgütlemesine karşı olan tavrını anlattıktan sonra şunları söyler: “Kuvayı Milliyeyi bugün için böyle yanlış yollara sevk ve dağıtmanın vatanımız aleyhinde ve pek mebzul surette görmekteyiz. Şu halde İstanbul'un muhalif cereyanları artık Anadolu'ya ve millî emel ve duygulara hâkim değil, tâbi olmak zorundadır. Başkent, İtilâf Devletleri tarafından tahliye olununcaya kadar bu mecburiyetin mutlak olduğu kanaatindeyim ki, bu hâl zat-ı devletlerince de takdir buyurulur.”
Bu arada, İstanbul'dan Dahiliye Vekili Ali Kemâl Bey de, Sivas Vâlisine gönderdiği 23.6. 1919 tarihli telgrafında şunları söylemekteydi: “Mustafa Kemâl büyük bir asker ve gerçekten vatansever olmakla beraber, zamanın siyasetini bilmediği için fart-ı hamiyet (aşırı vatanseverlik) ve gayretine rağmen yeni memuriyetinde asla muvaffak olamadı. Redd-i İlhak Cemiyetleri gibi Karasi (Balıkesir), Aydın havalisindeki İslâm halkı nahak yere kırmaktan ve fakat bu vesile ile ahaliyi haraca kesmekten başka bir iş görmeyen emirsiz, saygısız kanun dışı teşkil edilen bazı heyetler için öteden beri çektiği telgraflarla da siyasî hatasını idareten arttırdı. Adı geçen kişinin celbi, Hariciye Nezaretine ait bir vazifedir. Lâkin Dahiliye Nezaretinin size kati emri artık o zatın azil edilmiş olduğunu bilmek, kendisi ile hiçbir resmî muameleye girişmemek, hükümet işlerine taalluk eden hiçbir talebini isaf etmemektir.”
Bu arada, Sivas Hürriyet ve İtilaf Partisi Başkanı Halit Bey vâliyi ziyaret ederek, 'Mustafa Kemâl Paşa'nın İttihatçılığı hortlatmak için çabalayıp durduğu, İtilaf Devletlerinin, Hürriyet ve İtilâfçılarla dost olduğu; Mustafa Kemâl'in boşuna çabalayıp durduğu' propagandasını yapar! Sivas Vâlisini, Kuvayı Milliyeyi destekleyen, eski milletvekillerinden Rasim Bey de ziyaret eder. Rasim Bey, vâliye, Mustafa Kemâl'in Anadolu'ya geldiğinden beri vâlilere yaptığı tebliğleri gözden geçirmesini tavsiye eder. Vâli bunları tetkik ettikten sonra meseleyi daha iyi anlar ve Mustafa Kemâl Paşa için şu sözleri söyler: “İşte cesaretin aliyy-ül-âlâsı (en mükemmeli) böyle olur ve bir milleti ayaklandırmak isteyen bir inkılâpçı, kendilerinde kuvvet ve kudret hissedenlere karşı böyle ağız kullanır.”
Ancak Mustafa Kemâl Paşa, İngiliz notasına ve Sadrazama karşılık verirken neye ve kime güveniyordu? Rasim Bey'e bunu sorar ve ondan şu cevabı alır: “MİLLETE!”
Bu arada Elazığ Vâlisi Ali Galip de, Mustafa Kemâl Paşa'yı yakalatıp İstanbul'a göndermenin yollarını aramakta; Sivas Vâlisini de bu alçaklığa alet etmeye uğraşmaktaydı!
Atatürk'ün Tokat'tan ayrılırken Sivas Vâlisine çektiği ve özellikle, kendisinin Sivas'a varması saatine denk gelecek bir zamanda vâliye ulaştırılmasını tembihlediği telgraf da, vâliye ulaşır. Sivas Merkez telgraf Müdürü soluk soluğa vâlinin odasına girer ve elindeki telgrafı verir. “Sivas vâlisi Reşit Paşa Hazretlerine: Şimdi Tokat'tan Sivas'a müteveccihen hareket olunduğunu ve zatı devletleri ile teşerrüf imkânının takarrüb ve tahakkuk etmek üzere bulunmasından dolayı samimî surette mütehassıs bulunduğumu arz ederim.”
Vâli, telgrafı okur ve hemen yanında bulunan Ali Galip Bey'e uzatır: “Buyurun okuyun, sonra da kalkın tertibat alın, Üçüncü ordu Müfettişini yakalayın” der.
Reşit Paşa bu anı hatıralarında şöyle anlatır: “Ali Galip Bey'in telgrafa kapanan gözlerinin nasıl bir değişiklikle açıldığını, renginin nasıl sarardığını, dudaklarının nasıl titrediğini tarif edemem. Teklifsizce fakat telâşla, telgrafı kaparak gözden geçiren Halit Bey'in de (Hürriyet ve İtilâf İl Başkanı) vaziyeti aynı durumda olup gülünçtü. Ali Galip Bey, saatine baktı ve “Geliyor değil, gelmiş! Sivas'a hemen hemen girmiş! Çünkü telgrafın çekildiği saatin üzerinden tam 6 saat geçmiş” diyerek daha telâşlandı” ./…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.