Celâl Bayar'ın, Büyük Zafer sonrası için yaptığı şu tahlil, aynı zamanda, Büyük Atatürk'e duyduğu hayranlığın da bir göstergesidir: “Bilinen 'Mutlu Sonuç'tan sonra, Atatürk'ün Padişah ve Halife olmasını isteyenler zuhur etti. O, milletin bir ferdi kalmakla övündü, kabul etmedi. Bu anda dahi hafızamdadır. İyi niyetli bazı arkadaşlarımız, hayatı boyunca Cumhurbaşkanı kalması için teşebbüste bulunmak istediler. Prensip sahibi Büyük Adam, bu arzuya da karşı geldi, reddetti. Atatürk her şeyden önce milletine hizmet etmek isteyen müstesna bir şahsiyetti. Hiç unutmam, Büyük millet Meclisi Ankara'da yeni işe başlamıştı. Atatürk Teşkilât-ı Esasiye Kanunu için hazırlıklarını tamamlamıştı. Yalnız, tanıdığı milletvekillerinin düşüncelerini de öğrenmek istiyordu. Hususi mahiyette görüştük. Anladım ki, Fransız Büyük ihtilâlini her yönü ile inceden inceye etüd etmişti. Lâf Napoleon'a ve anayasasına intikal edince, elinin tersiyle işaret ederek, yarı öfkeyle: “Bırak efendim! O adam, milletinin insanlık için yüksek değeri olan büyük ihtilâline hıyanet etmiştir” dedi. (Cilt III, s. 611).
Celâl Bayar'ın, bir önceki yazımızda söz ettiğimiz, 'Müntehib-i sani' yani 'İkinci Seçmen' açıklamaları hakkında biraz bilgi verelim: Bugün, kimi bilgisizlerin ya da özel amaçlı bazı kişilerin 'Diktatörlük' olarak değerlendirdiği Atatürk'ün Tek Parti döneminde, köylerden ve mahallelerden her 400 seçmen için bir delege “Müntehib-i Sani”, yani, “İkinci Seçmen” olarak seçilmekte; milletvekillerini de bunlar seçmekteydiler. Bayar'ın verdiği bilgi gerçekten de çok değerli.
SABİHA SULTAN'LA EVLENME KONUSU!
Mustafa Kemâl Paşa'nın, Enver Paşa gibi, Saraya damat olmak arzusunda olduğu iddiaları vardır ve bu büyük insanı yıpratmak amacıyla kullanılmaktadır. Celâl Bayar bu konuda şu aydınlatıcı bilgileri veriyor: “Sultan Vahdeddin'in hemşiresinin kızı prenses Münibe Hanımefendi özel ve gizli bir görevle, Salih Fansa'nın evine gider. Eşi Selma Hanım'a geliş nedenini şöyle anlatır: “Beni buraya gizli olarak zat-ı şahane gönderdi. Kızları Sabiha Sultan'ı fahrî yaverleri Mustafa Kemâl Paşa'ya vermek arzusu buyuruyorlar. Kendisine bu meseleyi söyleyiniz. Ben bir iki gün sonra gelir, sizden haber alırım.”
Vahdeddin'in Mustafa Kemâl Paşa'yı kendi şahsî hesabına kazanmak istediği muhakkaktı. Fakat Meşrutiyet inkılâbını vücuda getiren bazı genç subaylar gibi (Enver Paşa'yı kast ediyor), padişah damadı olmak hevesi Mustafa Kemâl'de yoktu. Bayan Selma Fansa, Prensesin getirdiği haberi söylediği zaman, Paşa'nın düşünmeden verdiği cevap şu olmuştu: 'O hâlde Sabiha Sultan buraya gelsin!' Selma Fansa, bunun üzerine 'Bir Sultan saraydan çıkıp da bir eve nasıl gelir' der.
Prenses Münibe Hanım tekrar gelir ve bu olay kendisine anlatılır. Önce karşı çıkarsa da, daha sonra, 'O da olur. Sultan Hanım'ı getirebilirim. Fakat Paşa'nın bu konuda ciddi olduğundan emin olabilirsek!' der.
Bu olay, tabiatıyla, aile arasında uzun boylu görüşülür. Paşa'nın annesi Zübeyde Hanım, oğlunun Padişah ve Halifeye damad olmasını arzu ediyor; 'Aman siz Mustafa'yı ikna ediniz. Buna bir çare bulalım' diyordu. Salih Fansa meseleyi Mustafa Kemâl'e açtığı zaman şu cevabı alır: 'Annem böyle düşünüyor olabilir ve belki işittiği, sarayın şatafatlı hayatına özenebilir ve oğlu için de büyük istikbâl görebilir. Fakat doğrudan doğruya millete hizmet nasıl sağlanabilir? Bu olacak şey değildir.'
Sultan Hanım daha sonra Şehzade Ömer Faruk Efendi ile evlenmiştir” (Cilt II. s. 469).
Celâl Bayar, bu bahsi Mustafa Kemâl'den bizzat dinlediğini yazmaktadır.
Celâl Bayar'ın hatıralarından -tarih yazarlarımız pek üzerinde durmamış olsa da-, başından beri, Millî Mücadelenin içinde yer aldığını ve Atatürk'e, derin bir bağlılık duygusu içinde olduğunu öğreniyoruz. Bayar, Atatürk'ün, karşılaştığı olayları çözmekte takip ettiği metot konusunda şu değerlendirmeyi yapmış ki, bu da, Atatürk'ü gerçekten de çok iyi tahlil ettiğini göstermektedir: “Paşa, karşılaştığı herhangi önemli bir vakada meseleyi ileri geri mütalâa ettiği zaman, ilk önce, en ileri menfî ihtimalleri düşünür, onları sıralar, mukabil ve müspet tedbirleri arar, bulurdu. Bu sistem, bu çalışma metodu O'nun değişmez adetlerinden birini teşkil etmekteydi. Bu da korku, ümitsizlik, hatta ciddî endişe değil, bir mizaç ve tefekkür tarzı meselesidir. İşi başlangıcında ele alış şeklidir” (“Ben de Yazdım”, Cilt III, s. 567).
ABDÜLHAMİD MAHKEMELERE MÜDAHALE ETMEZDİ!
Celâl Bayar, Abdülhamid'i tahttan indiren İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir üyesiydi. Cemiyette önemli görevlerde bulunmuştu. Abdülhamid'i sevmezdi. Fakat hatıralarında, Sultan Abdülhamid hakkında şu değerli bilgiyi vermek erdemliliğini göstermiş: “Abdülhamid'e doğrudan doğruya birçok jurnaller, mektuplarla iftira şeklinde ihbarlar yapılmış. Bunların içinde çok tuhafları da varmış. Meselâ deniliyormuş: 'Şevketlim! Abdest aldım gerçeği öğrenmek için uykuya daldım. Rüyada gördüm ve anladım ki Zat-ı Şahanelerine yapılan suikastta filân şahsın ilgisi vardır, suçludur. Sizi yeminle temin ederim.' Abdülhamid bütün bu kağıtları mahkemeye verirmiş. Fakat hâkimler, bunlara aldırış etmezmiş. Bir gün, Yıldız Sarayı'nda, hâkimler bir odada toplu bulunurlarken Padişah birden içeriye girmiş ve 'yabancı düşmanları anladık ama iç düşmanlarımızla meşgul olan yok' diye, biraz da öfkeli bir ihtarda bulunmuş. Hâkimler Padişahı hürmetle dinledikten sonra, sükûnet ve metanetle şu cevabı vermişler: 'Şevketmeab! Rüya ve hülya üzerine vatandaş sorguya çekilemez, yargılanamaz!'
Abdülhamid mahkemeye karşı hiçbir teşebbüste bulunmamış!
Celâl Bayar daha sonra, şu değerli bilgiyi veriyor: “Esasen Abdülhamid adlî ve kaza hakkına bağlı işlerin sorumluluğunu Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa'ya bırakmıştı. Adliye işlerine karışmazdı. Abdurrahman Paşa da bu konuda ziyadesiyle dikkatli ve ciddî idi. Müdahale kimden ve nereden gelirse gelsin asla kabul etmez, reddederdi. Abdülhamid, Paşa'nın bu hareketini takdirle karşılardı. Bu yüzden Abdurrahman Paşa zamanının adliyesi ve kaza organlarının başında bulunan hâkimleri, vasıfları ve feragatleri bakımından bugün için dahi aranacak değerli şahsiyetlerdi” (“Ben de Yazdım”, Cilt II. s. 440). Aydınlarımızın, 'Müstebit Padişah-Kızıl Sultan' diye suçladıkları Abdülhamid Han döneminde, Adliyeler işte bu kadar bağımsızdı! Darısı günümüze!
SONUÇ YA DA KISSADAN HİSSE!
Celâl Bayar'ın hatıralarından yaptığımız bu özet bile, Millî Mücadele Dönemindeki hizmetleri ile ilgili bir kanaate sahip olmak için yeterlidir sanıyoruz. Bayar, Cumhuriyet kurulduktan sonra da başarılı hizmetlerini sürdürecektir. Diğer taraftan, Atatürk sonrası için, İnönü hakkında da, Celâl Bayar hakkında da olumlu şeyler söyleyebilmek zordur. Çünkü bu iki lider de, Atatürk'ün ölümünden sonra, 'Kemâlizm'in Ruhu ile asla bağdaşmayacak' adımlar atmışlar; ülkemizin Amerika'nın vesayetine sokulmasında etkili isimler olmuşlardır.
Atatürk'ün son Başbakanı olan, okuduğumuz hatıralarından, Atatürk hakkında çok özel duygulara sahip bir insan olduğunu anladığımız Celâl Bayar'ın, Atatürk için söylediği -televizyonda kendi ağzından duyduğumuz-, “Atatürk! Seni sevmek bir ibadettir” sözleri hâlâ kulaklarımızdadır. Fakat ne yazık ki, Bayar da, İsmet Paşa'nın başlattığı, ülkemizi Amerika'nın vesayetine sokan politikaları sürdürmüştür! Bugün bunları anlatmamızın nedeni, bu tarihî gerçeklerin iyi bilinmesi ve bu isimler aşılarak, Atatürk'te ve Altı Ok'ta birleşmenin öneminin anlaşılması içindir. İnönü'yü savunmakta ısrar eden bir CHP, hep savunma durumunda kalacaktır. Bu, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da partinin gelişmesini önleyecektir.
Bugün bir Çıkış Yolu arayışında olanlar, önce Atatürk'ün neler yaptığını ve Atatürk'ten sonra hangi yanlışların yapıldığını çok iyi bilmek durumundadırlar. Yoksa, Çıkış Yolu zannı ile, yeniden, çıkmaz bir yola girebilirler!
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.