Dün, Osmanlı'ya dayatılan Liberal Ekonomi, Atatürk'ten sonra da ülkemize dayatılmış ve ne yazık ki, Plânlı Karma Ekonomi ile elde edilen başarıya rağmen, buna 'EVET' denilmiştir!
Kapitülâsyonlar nedeniyle Osmanlı'nın Millî bir Ekonomi siyaseti uygulaması kolay değildi. Fakat, bir İstiklâl Harbi vererek kapitülâsyonları kaldırtmayı başaran, kendi gümrüklerine hâkim olan, 1933 yılındaki I. 5 Yıllık Plân'la, kendi bağımsız Millî Ekonomisini kurmak yolunda gerçekten de büyük adımlar atan, Atatürk'ün sağlığında, II. 5 Yıllık Plânı da hazırlayan Türkiye'nin, Atatürk'ten sonra, Plânlı Karma Ekonomi anlayışından vazgeçilerek, Batı'ya teslim edilmesinin izahı mümkün değildir. Aydınların, akademisyenlerin bunu sorgulamamaları ilginçtir!
Prof. Dr. Tansu Çiller'in, Başbakanlığı sırasında, 'Özelleştirmelerle Devletçiliğin Tasfiyesini' kastederek, “Son Sosyalist Devleti Yıkıyoruz” şeklindeki sözleri bir kara mizah değil de nedir? Aynı Tansu Çiller, 1995 yılında, 1838 Ticaret Antlaşmasından hiçbir farkı olmayan, ancak bir sömürge ülkenin imzalayabileceği Gümrük Birliği Antlaşması'nı imzalayabilmiştir ki, bu anlaşma bugün hâlâ daha yürürlüktedir! Böyle bir anlaşmanın imzalanabilmesi, nasıl bir 'Teslimiyet' içinde olduğumuzun somut bir kanıtıdır.
Atatürk, T.B.M.M'de l.3.l922 tarihinde yaptığı bir konuşmada, Tanzimat'ın, Türk Milleti'ni ezen Liberal Ekonomi politikalarını şu sözlerle eleştirmekteydi: “…Tanzimat'ın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi, ayrıca kapitülâsyon zincirine bağlamıştı. Teşkilât ve ferdî kıymet bakımından, iktisat sahasında bizden çok kuvvetli olanlar, memleketimizde bir de fazla olarak, imtiyazlı mevkide bulunuyorlardı. Temettü vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. Bütün iktisadiyatımıza bu sayede hâkim olmuşlardı. Efendiler, bize karşı yapılan rekabet, hakikaten çok gayrimeşrû, hakikaten çok eziciydi. Rakiplerimiz bu suretle inkişafa müsait sanayimizi mahvettiler. Ziraatimizi de hırpaladılar, malî ve ekonomik gelişme ve olgunlaşmamızın önüne geçtiler. Siyaseti iktisadiyemizin mühim gayelerinden biri de, umumî menfaatimizi doğrudan doğruya alâkadar edecek müessese ve teşebbüsleri, malî kudretimiz ve fenniyemiz müsaadesi nispetinde devletleştirmedir”(Kâzım Öztürk, “Atatürk'ün Gizli ve Açık Meclis Konuşmaları”, s. 736).
Ne var ki, en büyük zamanlamacı olan Atatürk, kendi Millî Ekonomi Siyasetini uygulayabilmek için, şartların olgunlaşmasını bekleyecektir.
ATATÜRK'ÜN DEVLETÇİLİK ANLAYIŞI
Prof. Mustafa A. Aysan, “Atatürk'ün Ekonomi Politikası” isimli kitabının önsözünde, yaptığı incelemeler sonunda, Kamu İktisadî Teşebbüsü Sistemi'nin kurucusunun, sahibinin ve uygulayıcısının bizzat Atatürk olduğunu tespit ettiğini belirtiyor. Aysan'a göre, Atatürk, hem Kapitalist, hem Sosyalist çözüm şekillerini inceledikten sonra, kendi sistemini ortaya koymuştur. Atatürk'ün geri kalmış toplumları geliştirmek için öngördüğü sosyal, kültürel, ekonomik kurumlar, sağlam bir fikir gücünün eseridir ve her çeşit denemeye dayanıklıdır (Aysan, “Atatürk'ün Ekonomi Politikası”, s. 18).
Prof. Aysan'a göre, Atatürk'te Plânlı Kalkınma görüşü, ekonomik ve sosyal kalkınma sorunlarını ilk düşünmeye başladığı sıralarda ortaya çıkmıştır. Sofya'da Askerî Ataşe iken ekonomik sistemleri incelemiş, ekonomik programdan 1922'de söz etmiş, 1933'te yüzde yüz oranında gerçekleştirilmesini sağlamış, 1937'de ikinci Beş Yıllık Sanayi Plânını yaptırmış fakat uygulanmasını izlemeye ömrü vefa etmemiştir (Aysan, age. s.162).
Köy Enstitülerinin bu plânın önemli bir parçası olduğunu da hatırlatalım! Çünkü böyle bir ekonomik kalkınma plânının başarılı olabilmesi için köylünün eğitilmesi ve üretime ve yönetime ortak edilmesi zorunluydu! Ne tuhaf bir çelişkidir ve nasıl bir demokrasi anlayışıdır ki, Çok Partili Sisteme geçilirken, bir irfan yuvası olan Köy Enstitüleri kapatılmıştır!
Birinci Beş Yıllık Plân
Birinci 5 yıllık Plân, Sovyetlerin teknik ve ekonomik desteğiyle hazırlanmıştır. Cumhuriyet Türkiye'si zaten, daha ilk günlerden beri, Sovyet Rusya ile dış politika alanında sıkı bir işbirliği yapmıştı. Fakat, ekonomik alanda önemsenebilecek bir işbirliğinin, Türkiye'nin beş yıllık kalkınma plânlarına ve devletçiliğe yönelmesiyle başladığı söylenebilir. Ancak, bu, katı bir devletçilik anlayışı değildir. Nitekim, Atatürk -İnönü'nün Katı Devletçilik anlayışı ile başarılı olunamayacağını görerek- bu plânı, İş Bankası Genel Müdürü olarak başarılarını gördüğü Celâl Bayar'ı İktisat Bakanlığı'na getirerek, Bayar'ın koordinatörlüğünde uygulamayı tercih edecektir.
24 Nisan 1932'de Başbakan İnönü, aralarında devlet adamlarının, iktisatçı ve gazetecilerin de bulunduğu 30 kişilik bir heyetle Sovyet Kalkınma Modelini incelemek ve destek sağlamak üzere Rusya'ya gönderilir. Rusya'dan, 20 yıl vadeli ve faizsiz 8 milyon dolarlık bir kredinin sözü alınır ve 1934 yılında da kredi anlaşması imzalanır. Bu geziden sonra, Prof. Orlof başkanlığında bir kurul, Ağustos 1932'de Türkiye'ye gelir ve Türk uzmanlarla birlikte, I. 5 Yıllık Kalkınma Plânı hazırlanarak, 1933 yılında uygulamaya konulur. Bu plânla, Çelik ve Kimya Sanayinin temelleri atılır. Sovyetlerden alınan kredi ile, Bursa Yün iplik Fabrikası, Gemlik'te İpek Fabrikası, İzmit'te Selüloz Kağıt Fabrikası, Kayseri ve Nazilli'de Tekstil Fabrikaları, İstanbul'da Cam Fabrikası, Keçiborlu Kükürt Fabrikası, Zonguldak'ta Antrasit Fabrikası Ankara'da Askerî Fabrikalar, Eskişehir ve Kayseri'de Uçak Fabrikaları bu kredi ile kurulur. Sovyetler verdikleri kredinin yanı sıra, bu krediyle kurulacak olan fabrikaların projelerini yapmak, tesisleri inşa etmek gibi işleri de üstlenmişler; bu kuruluşları çalıştıracak olan teknik kadronun yetiştirilmesi için Türkiye'ye uzmanlar da göndermişlerdir. Tekstil fabrikalarında çalışacak olan elemanlar bir yıl boyunca, SSCB'de Teknik Tekstil okulunda eğitim alırlar. Türk Mühendisler de 8 ay Sovyet Üniversitelerinde eğitim alır ve daha sonra da staj görürler.
Savaş yıllarına rastlayan İkinci Beş Yıllık Plân ise, makine sanayi, enerji, maden ve denizcilik sanayilerinin geliştirilmesini ve kimya sanayine hız verilmesini öngörür. Fakat, Atatürk ölünce bu plân rafa kalkar! “Bu plân rafa kalkmasaydı ne olurdu” sorusuna belki de en anlamlı cevap, Saadet Partisi Gen. Bşk. sayın Temel Karamollaoğlu'nun şu sözleridir: “Atatürk II. Dünya Harbi'nin sonlarına kadar yaşasaydı, biz bugün kendi uçağımızla uçuyor olurduk!”
Yaygın kanaat, İsmet Paşa'nın Devletçi; Atatürk'ün, 1932'de İktisat Bakanlığına getirdiği Celâl Bayar'ın özel teşebbüs yanlısı olduğudur. Hâlbuki, Bayar sadece, devletin her alana yetişemeyeceğini, ülke kalkınmasında özel teşebbüsten de yararlanılması gerektiğini savunmaktaydı! 1933 yılındaki şu sözleri de, Bayar'ın Devletçiliğe karşı olmadığını göstermektedir: “Sanayimizi yeni baştan kuruyoruz. Bu hareket birçok fedakârlıkları icap ettiriyor. Hiçbir memleket tüketim maddelerini mutlaka dışarıdan aldığı fiyatlardan daha ucuza sağlamak kararıyla sanayisini kurmaz. Millî sanayisini kurmak için yapar. Sanayisini kuran her memleket gümrük korumalarıyla onu müdafaa etmeye mecburdur.”
İktisat Vekili Celâl Bayar, 1935 yılı Temmuz ayında Rusya'ya giderken, Rusya ile yapılan işbirliği konusunda da şunları söyleyecektir: “Biliyorsunuz ki, sanayileşme alanında Sovyetlerle yaptığımız emek birliği, son zamanlarda çok güzel sonuçlar vermiştir. On beş yıldan beri bu büyük komşuyla, her vakit artan bir dostluk ve çalışma birliği yürüttük. Yeni kalkınma plânımızda Sovyetlerle aynı biçimde elbirliği edeceğimize kuşku yoktur” (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1387). ./…
Yeni Kalkınma Plânından kasıt, İnönü'nün rafa kaldıracağı, II. 5 Yıllık Plândır.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.