İş Bankası'nın başında bulunan Celâl Bayar, sanayileşme konusunda İsmet Paşa'dan farklı düşünüyordu. Ona göre, 'özel teşebbüsün el atmadığı ya da üstesinden gelemeyeceği iş alanlarını halka bırakmak, güçlerinin tükendiği yerde desteklemek', devletin sanayi alanındaki temel politikası olmalıydı. Kârlı tesisler, kârsız tesisler ayırımı yapmak ve özellikle kârlı olanları devlet hesabına kapamak yanlıştı. Devletin kârı sanayileşmekte olduğuna göre, elverdiğince çok tesis kurmanın yolları bulunmalıydı.
Cemal Kutay'ın belirttiğine göre, “O günlerde, Atatürk'ün, sanayileşme konusunda ne düşündüğünü belirleyen kesin bir belge yoktur. Gerek halkla yaptığı konuşmalardan, gerekse Çankaya'daki sofra sohbetlerinden, Atatürk'ün, İsmet Paşa Hükümetinin fikrini benimsediği anlaşılıyor. İsmet Paşa'nın benimsediği İktisadî Devletçilik doktrini, Atatürk'e de ılımlı gelmektedir. Her ikisi de, ordu terbiyesi yatkınlığı ile, “Kuvvetli Devlet” fikrinden yanaydılar. Yurdun bütün ekonomik kaynaklarını devlet eliyle işletmek, spekülâsyonları ortadan kaldırmak; böylece, durmuş-oturmuş bir piyasa yaratmak, hem Atatürk'e hem İsmet Paşa'ya sevimli ve çekici gelmekteydi. 1931 yılındaki, Atatürk'ün başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu toplantısına kadar, Atatürk, Bayar'ın Özel Teşebbüsçülüğüne itibar etmemiştir. Ancak, memlekette bir takım tesislerin zaman geçmeden kurulması gerektiğine inandığı içindir ki, Bakanlar Kurulu'nu zorluyordu. Fakat parasızlık gerekçesiyle işlerin yürümediğini görünce, açıkça Bayar'dan yana tavır alacaktır. Ancak, İsmet Paşa da Atatürk'ün bu fikrine direnmeye çalışıyordu.”
Cemal Kutay, Atatürk-İnönü ayrışmasını böyle özetlemiş. Bu, Atatürk'ün meseleye ideolojik açıdan bakmamasının tabiî neticesidir. Çünkü, Atatürk pragmatikti. Her şeye memleketin çıkarları açısından bakmaktaydı.
İsmet Bozdağ'ın “Bir Çağın Perde Arkası” kitabında belirtildiğine göre, işte tam bu günlerde, İş Bankası, Türkiye'de bir kağıt fabrikası kurmak teşebbüsü ile ortaya çıkar. 1930 yıllarında, Almanya'da ve Fransa'da kağıt sanayisi üzerinde ihtisas yaptıktan sonra memlekete dönen, Mehmet Ali Kağıtçı adındaki genç bir mühendis İstanbul'da, makaleler yazarak, Üniversite'de konferanslar vererek, “Bu toprağın ekmeğinin yanına, bu toprağın kağıdını koymak” ülküsünü savunmaya başlar...
Cumhuriyetin kağıt fabrikası yoktu; kağıdı döviz karşılığı dışarıdan getiriyorduk! Ülkemize kağıt ihraç eden yabancı fabrikaların Türkiye'de temsilcileri vardı. Bunlar kağıt ithalinden büyük kazançlar sağlamaktaydılar. Bu yüzden, kağıt fabrikasının kurulmasına karşıydılar. Fakat buna rağmen, Tekel Bakanı, bir kağıt fabrikası kurmaya karar verir ve Mehmet Ali Kağıtçı'ya plânlarını çizdirir. Projeler hazırlanır ve ihaleye çıkılır! Fakat Maliye Bakanlığı işin yapılmasına karşıdır! Bakanlığa göre, hem fabrikanın kurulması için bütçeden para gidecek ve hem de büyük bir gümrük resmi gelirinden mahrum kalınacaktı!!!
İhalenin yapılmasına üç gün kala, ihale dosyası İsmet Paşa'nın önüne gelir ve Paşa'nın emri ile ihale iptal edilir (Cemal Kutay, “Bilinmeyen Tarihimiz”, 1975, s 111)!
Cemal Kutay'ın belirttiğine göre, Celâl Bayar bu kağıt fabrikası işine ilgi duyar. Mehmet Ali Kağıtçı'yı Ankara'ya davet eder ve kendisi ile görüşür. Fabrika'yı İş Bankası kuracaktı. İdare Kurulu'nun Bayar'a güveni büyüktü. Hemen istenen karar alınır ve çalışmalar hızlandırılır.
O günlerde, Kılıç Ali (İş Bankası İdare Kurulu Üyesi) Atatürk'e söz arasında, Bayar'ın Kâğıt Fabrikası kurmaya karar verdiğini bildirir. Kılıç Ali, Atatürk'ün bu habere tepkisini şöyle anlatır: “Atatürk'ün yüzüne birden bir hareket geldi. Sevindiği belliydi. Eliyle masaya vurarak: 'Şimdi iş adamının eline düştü. Celâl Bey, zarar etmemenin yolunu buldu. Kendisine söyle, muvaffakiyetler dilerim…”
Fabrika için İktisat Vekilliğine başvurulur. Uzun bir süre sonra, Sanayi Ofisi bir tezkere ile İş Bankası'nın müracaatına cevap verir. Birkaç satırdan ibaret olan bu cevapta, Kağıt Sanayisinin devletin yapacağı işlerin arasında olduğu, bu nedenle de Bankanın bu fabrikayı kurmasına izin verilmediği belirtilir (Kutay, age s. 113).
Bayar, bu kararın arkasında İsmet Paşa'nın olduğunu biliyordu. Bir fabrika için Hükümet Başkanı ile karşı karşıya gelmek istemedi. Fakat olay Büyük Millet Meclisi üyelerine ve nihayet Atatürk'e aksetmişti. Bir akşam sofrada, Siirt milletvekili ve İş Bankası İdare Meclisi Başkanı Mahmut Bey, olayı Atatürk'e anlatır. Atatürk, Mahmut Bey'e, Celâl Bey'in tepkisini sorar. Mahmut Bey, kelimelere dikkat ederek. Celâl Bey'in konuşmasını şöyle özetler: “Ben Hükümetin yerinde olsaydım, böyle bir karar vermezdim. Madem ki, bir banka bana bir fabrika yapmak istiyor, bu işi ona devreder, Hükümet olarak yerine başka bir fabrika yapardım. Böylece memleket bir yerine iki fabrika kazanmış olurdu!”
Sofraya büyük bir sessizlik çöker. Atatürk, Bankanın İdare Meclisi üyelerinden Nuri Conker'le Kılıç Ali'nin yüzlerinde gözlerini gezdirdikten sonra, birkaç saniye önüne bakarak düşünür. Sonra hiçbir şey söylemeden kadehini kaldırarak sözü değiştirir. Fakat, aradan bir hafta, on gün geçtikten sonra, Celâl Bey'le Orman Çiftliğinde bir görüşme yapar. Hadiseyi bir de onun ağzından dinler.
Cemal Kutay, Atatürk-İnönü çekişmelerinin patlak verdiği, 1932 yılı Ağustos ayındaki memleketin iktisadî durumu hakkında da şu bilgiye veriyor:
“Dünya buhranı iki yaşına girmiştir. Bu buhranın sürüklediği Türkiye'de para dalgalanmaları başlamış, imar hareketleri durmuş, vergi toplanamaz olmuş, memur maaşları vaktinde ödenememeye başlamıştır. Devletçilikten yana olan İsmet Paşa hükümetleri ciddî bunalımlar içindedir. Hazinede para olmadığı için, devletin sanayi kurması fikri yerinde saymaktadır. Vurgunculuk baş göstermiştir. İthal mallarının azlığı karaborsa yaratmıştır. Memleketin ihraç ürünleri büyük stoklar hâlinde kabarmakta, maliyetinin altında bile müşteri bulamamaktadır. 1929 yılında 220 milyon 546 bin lira olan devlet bütçesi, 1932 yılında 169 milyon 355 bin liraya düşmüştür.”
Atatürk, bütün bunları görmekte, hükümete yardımcı olarak çareler araştırmakta, fakat başarılı bir sonuç elde edememektedir. İlk zamanlar İsmet Paşa ile birlikte Atatürk'ün de benimsediği, “Güdümlü Ekonomi” ve “Devlet Sanayisi” fikrinin dışında çareler aramak zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Atatürk, 1931 yılında Başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu'nda, hükümetin hiçbir sanayi hamlesi yapamayacağı kanaatine ulaştıktan sonra, bir yıl daha beklemiş ve 1932 yılında harekete geçerek, Celâl Bayar'ı İktisat Vekilliğine getirmiştir. Bu da, Atatürk'ün, devlet işlerinde anlık kararlarla hareket etmediğinin çok anlamlı bir örneğidir.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.