İsmet Paşa'nın, 1937 yılında Başbakanlık görevinden alınmasının sebebi olarak, 'Atatürk'ün, hastalığından kaynaklanan aşırı sinirlilik hâli' gösterilir. İsmet Paşa da hatıralarında buna işaret etmektedir. Paşa, Atatürk'le ilişkisi hakkında şunları söylemektedir:
“Atatürk ile çalışmamızı iki ayrı devrede izah edebilirim. Başlangıçtan hastalığına kadar şöyle olmuştur: Akşamları bir araya gelir, toplanırız. O coşar, biz coşarız. Meydan okuyucu birtakım konuşmalar olur. Hepimiz katılırız buna. Atatürk dahil, şöyle yapalım, böyle yapalım diye birtakım kararlar alır ve gece geç vakit dağılırız. Ertesi sabah uyanınca düşünürüm. Dün akşam birtakım şeyler konuştuk, birtakım kararlar aldık… Bunlar olacak şeyler değil… Hemen kalkar Atatürk'e giderim. Onu yatakta iken uyandırırım, oturup konuşuruz. Söylerim: 'Dün akşam biz yine coştuk, şunu yapalım, bunu yapalım diye kararlar aldık. Ama olacak şeyler değil, nasıl yapacağız?' 'Canım sen bildiğin gibi yap' der bana… Sonra bir devir oldu. Yine aynı şekilde akşamları toplanıp aldığımız kararları ertesi sabah görüşmeye gittiğimde artık 'Sen bildiğini yap' demiyordu. Israr ediyordu bu sefer… Asabîleşiyordu… Esaslı bir değişiklik olmuştu Atatürk'te… Doktorlara sordum, 'Hastalığın bir safhasıdır bu..' dediler. Yani demek istediğim şudur ki, Atatürk'ün sıhhati ciddî olarak bozulduktan sonra sinir hâkimiyeti, sinir sükûneti zayıflamıştı. Bu birlikte çalışmalarımızı etkiliyor ve etrafında telkinler yapanlar için ümitli bir hâl yaratıyordu.”
Cemal Kutay, bu konuda, çok haklı olarak şu eleştiriyi yapmış: “Elinizi vicdanınıza koyunuz; aklınızı, hattâ vatan sevginizi hakem yapınız: Atatürk Devri, rahmetli İnönü'nün bu anlattığı mıdır” (Cemal Kutay, “Bilinmeyen Tarihimiz”, s. 85)?
İsmet Paşa, görevden alınmasını Atatürk'ün hastalığına bağlamak istiyor! Yaygın kanaat de budur. Çünkü, Atatürk'ün ölümünden itibaren bu, böyle işlenmiştir ve etkili de olmuştur. Diğer taraftan, sürekli olarak, 'Atatürk-İnönü, birbirinin devamı' sözü tekrarlanmıştır. Bunun hiç sorgulanmaması, Kemalist Devrim'in, İsmet Paşa'nın devri iktidarında, bir Karşı Devrime dönüştürülmesinin görülmesini de engellemiştir.
Bu, 'hastalığın yarattığı sinirlilik hâli' masalına, Şevket Süreyya Aydemir de inanmış! Aydemir, Atatürk'ün İnönü ile ihtilâfı ve İnönü'nün Başbakanlıktan alınması konusunda, “O artık hasta ve yalnızdı. Sinirliydi. Hastalık yalnız karaciğerden gelmiyordu. Karaciğeri de hasta eden devamlı alkol alışkanlığı, günün alkol alınmayan saatlerinde de kendini gösteriyordu” değerlendirmesini yapmaktadır (II.Adam, İkinci baskı, Cilt I, s. 514)!
Şevket Süreyya daha sonra, çok vahim bir hata yaptığını anlamış olmalı ki, II. Adam'ın sonraki baskılarından alkol tahribatı sözlerini çıkarmıştır (Mehmet Arif Demirer, “Atatürk, Bayar ve DP Ekseninde Masallar ve Gerçekler”, s. 26)!
Hâlbuki, İnönü'nün görevden alınmasının sebepleri çok başkadır. Bu sebepleri, Atatürk'ün 12 yıl Özel Kalem Müdürlüğünü ve Genel Sekreterliğini yapmış olan Hasan Rıza Soyak'ın, “Atatürk'ten Hatıralar” kitabında buluyoruz. Atatürk'le İnönü'nün aralarının açılmasının temel sebeplerinden biri, CHP Genel Sekreteri Recep Peker'in, İtalya ve Almanya seyahatlerinden sonra da, İnönü'yle birlikte kurmak istedikleri Parti Devleti'ne, Atatürk'ün itirazıdır. İnönü'nün, katı bir Devletçiliği sürdürmekteki ısrarı, bir başka anlaşmazlık konusudur. Ancak ne var ki, bu ihtilâflar, 'Atatürk-İnönü, birbirinin devamı' şeklindeki yaygın ezbere aykırı olduğu için üstü, özenle örtülmüştür.
Şimdi, bu örtüyü biraz aralayalım!
Atatürk, Celâl Bayar'a güven duymaktaydı. Bu güvenin temel kaynağı da, Celâl Bayar'ın, İş Bankası'nın yönetiminde gösterdiği başarıydı. Cemal Kutay'ın, “Bilinmeyen Tarihimiz” kitabından özetleyerek, bu konuyu kısaca anlatalım: Uşakîzade Muammer Bey'in (Atatürk'ün kayınpederi) elinde bir miktar nakit vardır. 1924 yılında, Çankaya'da, Atatürk'ü bir ziyaretinde, bu nakdinden ve bir Millî Banka kurma arzusundan söz eder. Atatürk de, ekonomik konulardaki görüşlerine değer verdiği Celâl Bey'le (Bayar) görüşmesini tavsiye eder. Muammer bey, bunun üzerine, o tarihte İmar ve İskân Vekili olan Celâl Bey'le görüşür ve böylece İş Bankası fikri doğar. Konuyu Atatürk'e açarlar. Banka kurma fikrini dinleyen Atatürk, bir kısmı Hint Hilâfet Komitesi'nin kendi şahsına gönderdiği para ve şahsına ait nakdî varlığın tamamı olan 250 bin lirayı Celâl Bey'e teslim eder ve kuruluşun adını da koyar: Türkiye İş Bankası!”
Tabiî, gizli, açık bir muhalefet de hemen başlar. Celâl Bey, “Atatürk'ü niçin bu işe alet ettin” diyenlere şu cevabı verir: “Ben, millî savaşta, ayağımda çarık, vatanın selâmet ve menfaati uğrunda İzmir dağlarında dolaşırken, hatırımdan ne mebusluk, ne vekâlet geçmişti. Ben, memleketin iktisadî yükselmesine çalışmayı gaye edinmişimdir. Ve, bana bu işi verenin itimadı, Bankanın muvaffak olması için kâfidir.”
Bankanın açıldığı gün, Atatürk şu mesajı göndermiştir: “Bu müesseseyi muvaffak kılmanızı temenni ederim. Böylelikle millî vasıflarımıza bir yenisini ekleyeceksiniz. Çalışmalarınızı dikkatle ve hassasiyetle takip edeceğim….'
Atatürk, Bankanın 9. kuruluş yıldönümünde kendisini ziyaret eden İş Bankası Heyeti'ne şunları söyleyecektir: “İş Bankası'nın 9. yıldönümünde bütün mensuplarını tebrik ederim. İş Bankası mütevazı bir sermaye ile işe başlamıştı. Mütevazı olan ancak maddî sermayesi idi. Fakat manevî sermayesi çok büyüktü. Çünkü işin başında gayet kıymetli, halûk ve sebatlı Celâl Bey ve onun yanında birkaç kişiyi geçmeyen güzide arkadaşları bulunuyordu.”
Celâl Bayar'ın çalışmalarını dikkatle izleyen yalnız Atatürk değildi. İsmet Paşa da, kabinesinden istifa ederek, bir bankanın başına geçen Bayar'ın çalışmalarını dikkatle izlemekteydi! Bankanın İdare Meclisinde Atatürk'ün yakın arkadaşları da vardı. Atatürk'ün bu yakın arkadaşları, banka yolu ile memleketin iktisadî durumu hakkında bazı bilgiler kazanıyorlar; günlük müşahedelerini sofrada, Atatürk'e anlatıyorlardı./…
9 TEMMUZ MİTİNGİ:
Adalet Yürüyüşü muhteşem bir mitingle taçlandırıldı. CHP'den hiçbir ümidimiz kalmamıştı. Fakat, sayın Kılıçdaroğlu'nun, 'anlık kararı' ile başlattığı bu yürüyüş, CHP'yi Milletin Umudu hâline getirdi. Bu mucize gibi bir şey. Ancak, bunun çok büyük bir sorumluluk olduğu bilinmelidir. 1946'dan bugüne, 7l yıllık bir demokrasi tecrübemiz var. Çok büyük hatalar yapıldı. Bunlardan ders alınmalıdır. “CHP bundan sonra ne yapmalıdır?” sorusunun ise cevabı tektir: CHP'yi liberal bir çizgiye çekmek isteyen Batı Hayranı anti-Kemalistlerin partiye yapıştırdıkları 'Yeni CHP' kimliği partiden kazınmalı; CHP yeniden ALTI OK'u sahiplenerek, 'Kendisi' olmalıdır.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.