Önceki yazılarımızda, neden ekonomik krizlerle karşılaştığımızı açıklamaya çalıştık. Peki, bu ekonomik krizleri önlemenin bir çaresi yok mu? Tabiî ki var; çare Plânlı Karma Ekonomi'ye dönmektir! İktidarın da, muhalefetin de Atatürk'lü yılları ve sonrasını çok iyi öğrenmeleri gerekir. Eğer o yıllar iyi bilinseydi, bugün hâlâ, Serbest Piyasa Ekonomisinde ısrar edilmezdi!
Gelişmekte olan bir ülkenin Serbest Piyasa Ekonomisi ile kalkınacağına inanmak hayâl ötesi bir şeydir.
Prof. Niyazi Berkes'in verdiği şu bilgiler bize kurulan tuzağı gözler önüne sermektedir: “Türkiye'ye gelen yabancı uzmanlar, bu memleketin, Kemalist devrimden beri millî bir ekonomik kalkınma ve bağımsızlık siyaseti olduğunu, devletçiliğin bunun zorunlu sonucu olduğunu anlamışlar, kusur bula bula sadece koordinasyon yokluğunu bulmuşlardı. Bu uzmanlar Türkiye'nin, örneğin İngiltere ve Japonya gibi millî gelirinin önemli bir kısmını dış ticaretten edinmeye muhtaç bir memleket olmadığını veya tarımda ve sanayide geri kalmış bir memleket olarak ekonomisini, üstün tarım ve sanayi ekonomilerinin hâkimiyeti altındaki piyasa mekanizmalarına tâbi tutmaya mecbur olmadan, kendi çeşitli tabiat ve insan kaynaklarını seferber etmekle, bağımsız bir kalkınma yapabilecek bir memleket olduğunu gördükleri hâlde verdikleri raporda, 'Türkiye ancak bir tarım ve hammadde memleketi olarak gelişmelidir; bunun için de bir taraftan devletçilik tasfiye edilmeli, özel teşebbüse her alan açılmalı, yabancı sermaye davet edilmeli, Kemalizm'in yabancı sermayeyi tasfiye eden bütün mevzuatı kaldırılmalıdır' görüşünü önermişlerdir” (Prof. Niyazi Berkes, “200 Yıldır Neden Bocalıyoruz?”, s. 109)!
Şu önemli gerçeği de not etmeliyiz. Bizim geri kalışımız, sanki zihnî yetersizliğimize, yeteneksiz oluşumuza bağlıymış gibi, zaman zaman şu yanlış düşüncenin dile getirildiğine şahit olmaktayız:
“Efendim, II. Dünya Harbi'nde yerle bir olan Almanya ve Japonya dünyanın en güçlü ekonomileri hâline geldi; biz hâlâ sürünüyoruz!”
Bu gafiller, şu önemli gerçeğin farkında değiller: Almanya'ya ve Japonya'ya Amerikan yardımları âdeta aktı ve üstelik bu iki ülkenin orduları yoktu! Türkiye bu iki ülke ile aynı durumda değildi. Türkiye'nin hem Plânlı Ekonomi ile kalkınmasının önlendiğini; hem de sözde 'Sovyet Tehdidi' yüzünden, yüz binlerce asker beslemek zorunda bırakılarak, kaynaklarının ekonomik seferberliğe ayrılmasının engellendiğini hatırlatmak isteriz! Türkiye, Amerikan yardımlarına bel bağlayarak, Plânlı Karma Ekonomi siyasetinden vazgeçmeseydi, bugün dünyanın sayılı güçlerinden biri olurdu. Ne yazık ki, tarihimizdeki başarılardan habersiz sözde devlet adamları “Müslüman'dan mucit çıkmaz” diye saçmalayabiliyor!
Her ne kadar TÜSİAD Başkanı bugün farklı açıklamalar yapmış olsa da, TÜSİAD'ın 18 Ocak 2018 tarihinde yapılan 48. Olağan Genel Kurulu'nda, Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan'ın yaptığı tespitler ile, aslında, Türkiye'nin takip etmesi gereken yol haritası çizilmektedir. Özilhan'ın konuşmasını tekrar özetleyerek verelim:
“Dünyanın ekonomik ve siyasî yapısında önemli değişimler yaşanıyor. Âdeta dünyanın ekonomik ve siyasî karkası değişiyor. Küresel sistem tartışmaları tüm ülkelerdeki karar vericileri derinden etkiliyor. Liberal Demokratik Düzenin eşitlik ve adalet getirmediği, sadece batının emperyalist politikalarına hizmet ettiği iddiaları birçok ülkede güç kazanıyor. Dünyanın ağırlık merkezi batıdan doğuya doğru kayıyor. Bu sadece ekonomik güç açısından değil, siyasî ve askerî güç açısından, hattâ kültürel açıdan da batının hegemonyasını zayıflatıyor; doğunun değerleri giderek yükseliyor. Geçen sene dünyada en hızlı büyüme sağlamış ülkelerin pek azında Liberal Ekonomi ve Politika İlkelerinin geçerli olduğunu görüyoruz. Çin, devlet güdümündeki ekonomilerin bir gün mutlaka çökeceği inancını yerle bir etti. Liberal Demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin boş çıktığını itiraf etmek durumundayız. Dünyanın ekonomik ve siyasî güç dengelerinin yeniden oluştuğu, adeta tektonik değişimlerin yaşandığı bu çağda, değişimin hızına ayak uydurabilmek için ülkelerin hızlı ve etkin karar alması gerekiyor. Toplumun tepesindeki en zengin kesimler büyümenin nimetlerinden daha fazla yararlandı. Nüfus kentlere yığıldı. Bu değişim toplum hayatını her alanda köklü biçimde etkiledi. Sosyolojideki bu değişikliğe ekonomik ve siyasî hayatın ayak uydurması gerekir. İktidar toplumu kucaklamalı, muhalefetin önünü açmalı, sorunlarımızı beraberce aşmak için daha iyiyi hep beraber bulmak için topluma tartışma ortamı sağlanmalı! Muhalefet yapıcı projelerle halka umut aşılamalı. Türkiye üretmiyor! Hem tarım hem sanayi üretiminde kan kaybediyoruz. Büyüme kentsel ranta dayalı olursa, sınırlarını da rant çizer! Büyümeyi sürekli olarak yüksek seviyelerde tutmak için üretime dayalı bir ekonomik yapı şarttır. Liyakat temelinde yapılacak atamalarda, devlet kurumlarının kapasitesinin arttırılması ve yönetimin güçlendirilmesi gereğinin önemini bir kez daha belirtmek isteriz!”
Özellikle Liberal Ekonomi hakkındaki değerlendirmeler, Türk aydınlarının yüz elli yıllık ezberlerini bozacak ve bu ülkenin Kemalist aydınlarını haklı çıkaracak tespitler! Bu ülkenin Kemalist aydınları yıllarca, Atatürk'ün Plânlı Karma Ekonomisinin, Bölge Merkezli siyasetinin önemini anlatmaya çalıştılar; bu yüzden de 'Türkiye'nin dünyaya kapanmasını istemekle' suçlandılar! Şimdi ilk kez, işadamları hemen hemen aynı şeyleri söylüyorlar! Fakat bunları kim uygulayacak? İktidarın plânlı bir Avrasya stratejisi yok; 'Atatürk'ün Partisiyiz' diyenler ise, hâlâ Batıcı politikaları savunuyorlar! Hâlbuki, Türkiye bu hâle bu politikalar yüzünden geldi!
Almanya'nın Der Spiegel Dergisi de, “ABD'nin IMF ve Dünya Bankası ile kurduğu dünya ekonomik sisteminin iflâs ettiğini ve yükselen yıldızın Çin'in uyguladığı Karma Ekonomi Sistemi” olduğunu belirtmişti!
Unutanlara hatırlatmak isteriz ki, dünyada Karma Ekonomi Sistemini başarı ile ilk uygulayan ve bütün mazlum milletlere de örnek olan ülke Atatürk'ün Türkiye'siydi! Ne var ki, II. Dünya Harbi'nden sonra, Küçük Amerika olmak sevdası ile, Plânlı Karma Ekonomi uygulamasından vazgeçtik!
Atatürk, Rusya ile ve Balkan ve Sadabat Paktları'nı kurarak Bölge Devletleri ile çok güçlü bir işbirliği kurmuştu. Atatürk'ten sonra Batı ittifakına katılmamız hem ülkemizin ve hem de bölgemizin Emperyalist Devletlerin müdahalelerine açık bir hâle gelmesine sebep olmuştur.
Önce bu gerçekleri görelim! Rusya ile dostluğumuzu daha da geliştirmemizi Amerika 'Komünizm Tehdidi' ile önlemeyi başardı. Komünizmle Mücadele Derneklerini Amerika'nın kurdurduğunu biliyoruz!
Burada, II. Abdülhamid'in bir sözünü hatırlatmak isteriz: “Çar'ın imparatorluğu ile, bizim imparatorluğumuz arasında, hem bütünü itibariyle, hem de ayrı ayrı bakıldığında pek çok benzerlik vardır. Halkın karakteri de birbirini çok andırır. Bütün bu sebeplerle birbiriyle can düşmanı olacaklarına bu iki devlet pekâlâ dost da olabilirlerdi” (Nurer Uğurlu, “II. Abdülhamid'in Hatıraları”, s. 320).
Bizim Rusya'ya yaklaşmamız, Batı için hep endişe kaynağı olmuştur. 1838 Serbest Ticaret Antlaşmasıyla Osmanlı'nın elini kolunu bağlayan İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston'un, 25 Mayıs 1839'da Fransız meslekdaşına gönderdiği, “Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu'nun dostluk kurmuş olabileceği, bunu yıkmak gerekir' mesajı bunun çok çarpıcı bir örneğidir (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1708)!
Ünlü Yahudi banker Rothschild, “Atatürk bizim projemizi 100 yıl öteye” attı diyor(Erhan Altundağ, TV 24, 2 Eylül 2018)!
Peki, nasıl oluyor da, Atatürk'ün ölümünden sadece 18 yıl sonra, CFR Başkanı Rockefeller'in, ABD Başkanı Eisonhower'e yazdığı mektuptaki ifadeyle, “Türkiye oltaya yakalanmış balık” olarak tanımlanıyor?
İşte bu yazı dizisinde bunu anlatmaya çalıştık.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.