ABD yardımlarına yön vermek üzere, Türkiye'ye gelen iktisatçı Thornburg Türk ekonomisini inceler. Raporu ilginçtir. Atatürk döneminde devletçilik denemesiyle özel girişimin gelişmesinin birdenbire durdurulmasını eleştirmekle başlayan Thornburg, Karabük Demir-Çelik tesislerinin tasfiyesini ister. Türkiye'nin bir lokomotif fabrikası kurmasına, makine, uçak ve dizel motoru yapımı projelerine de karşı çıkar. “Böyle düşünenleri Amerikalılar iyi çalışma arkadaşları saymazlar” diye uyarır!
İlginçtir ki, devletçiliğe karşı çıkan Maks Weston Thornburg bile raporunda, KİT'lerin senelik satış miktarının l milyar lira tuttuğunu belirtmekte; bu kuruluşlarda çalışan idarecileri “Zekâları yüksek, tahsilleri esaslı ve bir grup olarak Amerika'da kendi işlerini yapanlar kadar sanayi faaliyetlerini idare edebilecek kabiliyette insanlar” olarak vasıflandırmaktadır (Emin Değer, “Oltadaki Balık Türkiye”, s. 360, 362)!
Çünkü o yıllarda, KİT'lerin başına işin uzmanları getiriliyordu! Çok partili sistemin ilerleyen yıllarında ise, bu kuruluşların başına partili yandaşlar getirildiler! KİT'lerin başına getirdikleri vasıfsız yöneticiler ve KİT kadrolarına doldurdukları yandaşlar ile bu kuruluşların verimliliğini yok eden siyasetçiler daha sonra, Batı'dan dayatılan özelleştirme siyasetini kamuoyuna benimsetebilmek için “KİT'ler ekonomin sırtında bir kambur” edebiyatını seslendirmeye başladılar!
Thornburg, Türkiye'de iki partili sisteme geçilmesinden memnuniyetini belirtmekle beraber, şu sözlerinden, gelecekte bu partilerin serbest piyasaya ne kadar sahip çıkacakları konusunda endişeli olduğu anlaşılıyor:
“Siyasî hürriyet iki parti sistemi ile temin edilebilirse de, bu hürriyetin esası, devletin iktisadî fonksiyonlarını genişletmeye devam etmesiyle de kaybolabiliyor” (Emin Değer, “Oltadaki Balık Türkiye”, s. 359)!
Peki, ne olacak? Devlet iktisadî fonksiyonlarını özel teşebbüse devredecek! Serbest Piyasa Maskesi ile, Küresel Sermaye her şeye hâkim olacak! Thornburg'un, “görünürde Türkiye'de bir komünist faaliyetini gösterir pek az emare olduğunu” söylemesi de oldukça dikkat çekici! Hâlbuki, gerek CHP ve gerekse Demokrat Parti, 'Komünizm Tehlikesini' hep önde tutacaklardır! Çünkü muhalifleri susturmanın en kestirme yolu buydu!
Türkiye; Atatürk'ün Emperyalist Devletlerle ittifak ilişkisi içine girmeme politikasını terk ederek, ABD'nin himayesindeki “I. DÜNYA”nın yani sözde 'HÜR DÜNYA'nın saflarında yerini aldı! Sonraki süreçte, Türkiye artık hemen hiçbir konuda millî inisiyatif kullanamayacak, hemen her şey ABD'nin kontrolüne girecektir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, siyasî cinayetler, 'Millî Orduya Kurulan KUMPAS', PKK ve FETÖ belâları, 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü hep Kemalist politikanın terk edilerek ABD vesayetine girilmesinin sonuçlarıdır.
Atatürk 1 Kasım l937'de, Meclis'in açılışında şu konuşmayı yapar: “Endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük küçük her çeşit sanayiyi kuracağız ve işleteceğiz.(…) Bu yıl içinde denizaltı gemilerini memleketimizde yapmaya başladık. Hava kuvvetlerimiz için yapılmış olan üç yıllık program, Büyük Milletimizin yakın ve şuûrlu alâkasıyla şimdiden başarılmış sayılabilir. Bundan sonrası için bütün tayyarelerimizin ve motorlarının memleketimizde yapılması ve harp hava sanayimizin de bu esasa göre inkişaf ettirilmesi iktiza eder” (Kâzım Öztürk, “Atatürk'ün Meclis Konuşmaları”, s. 1122, 1132).
Evet, Atatürk'ün belirlediği program işte buydu!
Bugün sayın Temel Karamollağoğlu bile, “Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı kendi uçağımızla uçuyor olurduk” demektedir!
5 Şubat l948 tarihli Ulus gazetesinin birinci sayfasında yer alan “Çiftlik yakınlarındaki 'Uçak Motoru Fabrikası'nın tamamlandığını, tezgâhların montajının bittiğini” müjdeleyen haber bu konudaki kararlılığın bir müddet daha devam ettiğini gösteriyor.
Sonrası mâlûm! “Amerika'dan çok daha ucuza alınan silâhları Türkiye'de üretmeye ne gerek var?” mantığı ile, Millî Harp Sanayisi'nden vazgeçilir!
Demiryolu yapılmasında gösterdiği üstün gayretler sebebiyle, soyadını Atatürk'ün verdiği Nuri Demirağ, 1939 yılında ilk yerli paraşütü üretir; uçak imalâtına başlar. Ne var ki, Türk Hava Kurumu, Demirağ'a verdiği siparişlere rağmen, imâl ettiği uçakları almayarak iflâsına sebep olur! Devir, İnönü devridir!
Şakir Zümre, ilk Türk denizaltı su bombalarını imâl eder. 1937'de yurt dışına silâh ve cephane satar. Ancak ABD yardımları başlayınca kuzine ve soba üretmek zorunda kalır!
Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa (Nuri Killigil), 1949'da Sütlüce'deki silâh fabrikasında şüpheli bir patlama sonucu 27 çalışanı ile birlikte hayatını kaybeder. Bu bir sabotajdır. Fakat araştırılmaz! Fabrikaya İsrail ajanları tarafından, Suriye'ye silâh satıldığı gerekçesiyle sabotaj düzenlendiği ididaları vardır ve muhtemelen de doğrudur.
Amerikan yardımları başlayınca, Kırıkkale silâh fabrikaları da, mutfaklarda kullanılmak üzere gaz ocağı yapmaya başlar!
1940 yılında tank yaptık. Bunun sadece Ford motoru dışarıdan geldi. Dizaynı bizimdi. Zırh levhası, topu, paleti, aktarma organları hepsi bizim üretimimizdi. Bu tank 1946'da Cumhuriyet Bayramı töreninde geçit resmine katılır. Ancak sipariş gelmez (Özdemir İnce, Aydınlık, 22.11.2012)!
Atatürk'ün 1928 yılında kurdurduğu, Ankara'daki Refik Saydam Enstitüsü aşı yapıyordu. Bu kurumumuz, dünyadaki birçok ülkeden önce kuduz aşısı yapmıştı! Bu da engellendi! Tıpkı SSK'nın ilâç ve ASELSAN'ın cep telefonu imalinin engellenmesi gibi!
Uçak yapımını engelleyen, Kırıkkale silâh fabrikasına gaz ocağı yaptıran zihniyet, 1961 yılında, Devrim otomobilini saf dışı ederek Türkiye'nin otomobil yapmasını da engellemiştir!
Bu “Devrim Arabası”nın hikâyesinin anlatıldığı 'Devrim Arabaları' filminde ilginç bir sahne var. Eskişehir Cer atölyesinde, Devrim otomobilinin yapılmasını incelemeye gelen bir Amerikalı uzmana, refakatindeki bir devşirilmiş Türk Bürokratı çıkışta şu sözleri söyler: “Merak edilecek bir şey yok. Otomobil yapmayı başaramazlar!” Amerikalı uzman ona şu çok anlamlı cevabı verir:
“Yapmaları önemli değil, asıl tehlikeli olan yapacaklarına inanmalarıdır!”
Batı'ya teslim olan Türkiye, Batılıların telkinleriyle, “Demirağlarla ördük ana yurdu dört baştan” diye haklı olarak övündüğü, Demiryollarını Geliştirme Siyasetini de terk eder! Amerikalı uzmanlar, demiryolu siyasetine bağlı olan Ulaştırma Bakanlığı'nın, karayolu yapımını engelleyebileceğini düşünerek, Karayolları Teşkilâtı'nın ayrı bir genel müdürlük olarak kurulmasını öğütleyip, işi iyice sağlama alırlar! Amerikalıların verdiği akılla Karayolları, Bayındırlık Bakanlığı'na bağlanır! ./…
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.