Bugün Suriye'ye karşı düşmanca bir tavır içinde olanlara, Suriye coğrafyasının bin küsur yıl Türkler tarafından yönetildiğini; bu coğrafyanın İttihatçıların yanlış politikaları yüzünden I. Dünya Harbi'ne girmek suretiyle elimizden çıktığını; Atatürk'ün Suriye ve Irak'la bir federasyon kurmak düşüncesinde olduğunu hatırlatalım! O günün bağımsız Müslüman Devletleri olan İran, Irak ve Afganistan'la, Atatürk'ün 1937 yılında kurduğu Sadabat Paktı işte bu anlayışın sonucudur. Atatürk eğer yaşasaydı, Türkiye'nin Batı ülkeleri ile ittifak yapmak yerine, II. Dünya Harbi'nden sonra bağımsızlığına kavuşan Pakistan, Mısır, Libya, Suriye, Ürdün ve Lübnan gibi devletleri Sadabat Paktı'na dahil edeceği muhakkaktı.
Ne yazık ki, bugün, bunun sonuçlarının ne olacağı üzerinde kafa yoran yoktur! Çünkü akademisyenlerin böyle, fincancı katırlarını ürküten türden araştırmaları onlara puan getirmez! O zaman biz söyleyelim:
Eğer Atatürk'ün Bölge Merkezli Siyaseti sürdürülseydi Emperyalist Devletler bu coğraf-yada hiçbir halt işleyemezlerdi! Petrolümüzü bölge ülkeleri olarak kendimiz çıkarır ve refahı da birlikte paylaşırdık!
Bugün, Suriye'de fetih damarları kabaranlar, yakın tarihimizi iyi okumalıdırlar. Fetihçilik anlayışı bize tüm dünyada itibar kaybettirir. Atatürk'ün Bölge Merkezli politikalarını yeniden sahiplenmek ise tüm mazlum milletler nezdinde bize itibar kazandırır.
E. Orgeneral Ergun Saygun'un Amerika'da yaptığı bir konuşmada belirttiği şu gerçekler de önemli bir hatırlatmadır: “Birinci Dünya Harbi'nden sonra Orta Doğu'da sınırlar, Gertrude Belle adlı bir İngiliz bayan tarafından belirlendi. Sadece Habur sınır kapısı Türklere bırakıldı. Amaç, Türkleri Orta Doğu'nun enerji kaynaklarından uzak tutmaktı. Almanlar da I. Dünya Harbi'nde aynı şeyi yaptılar! Türkiye Galiçya'ya asker göndererek Almanlara yardım ettiği hâlde, Harbin sonlarında Almanlar, Türk Ordularının Bakü'ye girmesini engellemek istediler! Bugün Doğu Akdeniz'de aynı durum yaşanıyor! Amerikalı ve Avrupalı 'dostlarımız' bütün güçleriyle Yunanistan'ın ve GKRY'nin arkasındalar! Türkiye'nin petrol ve gaz arama çalışmalarını protesto ediyorlar! Orta Doğu'da her hareket çok önceden plânlanmıştır. Orta Doğu'da hiçbir ülke, geleceği hakkında kendi karar alamaz! Kararlar hep başkaları tarafından alınır. Devletler kurulur, başındaki adamlar belirlenir! Her zaman böyle olmuştur ve bundan sonra da böyle olacaktır. Orta Doğu Batı'nın arzularına göre şekillendirilmiş bir bölgedir. Bölgenin yeniden tasarımı sırasında Batı, Orta Doğu'da yüz yıllardır hâkim olan karmaşık etnik ve dinî bölünmelere dikkat etmemiştir. Hattâ, güvenlik ihtiyaçları ve uygulamaları Batılı güçler tarafından yaratılmıştır!”
Burada hemen, Atatürk Döneminin bu bakımdan bir istisna olduğunu belirtelim ve ünlü İngiliz Banker Rotchild'in, “Mustafa Kemâl yüzünden, Orta Doğu'ya yönelik hesaplarımızı yüz yıl ertelemek zorunda kaldık” sözlerini hatırlatalım!
1916'daki Sykes-Picot anlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmış ve Gertrude Belle adlı bir İngiliz bayan sınırlarımızın belirlenmesinde etkili olmuştur. Fakat, hemen şunu belirtelim ki, eğer Osmanlı İmparatorluğu tecrübesiz, fakat aynı zamanda macera heveslisi Enver Paşa'nın verdiği bir kararla I. Dünya Harbi'ne girmeseydi, bu coğrafyanın kaderi değişirdi. Harbe girmeseydik, ne Sykes-Picot diye bir anlaşma söz konusu olurdu; ne de, Osmanlı İmparatorluğu kesinlikle öyle feci bir sonuçla karşılaşmaz; Filistin'de bir İsrail Devleti kurulamazdı. Eğer Sultan Abdülhamid, 31 Mart vakası ile irtibatlandırılarak tahttan indirilmeseydi, o engin tecrübesiyle devletin başında kalsaydı; biz kesinlikle I. Dünya Harbi felâketini yaşamazdık. Çünkü Sultan Abdülhamid harbe girmemize karşıydı.
Birkaç kez hatırlattık. İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, Birinci Dünya Harbi'nin başlamasından hemen sonra (Harp 3 Ağustos'ta başlamıştır), 1914 yılı Ağustos ayında İstanbul'daki İngiltere Büyükelçiliğine bir talimat göndererek,
l. Osmanlı'nın bu harpte tarafsız kalmasını arzu ettiklerini,
2. Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü garanti ettiklerini,
3. Osmanlı Devleti harbe girmediği takdirde, kapitülâsyonları kaldırabileceklerini bildirmişti!
Ne var ki, bu gerçekler tarih kitaplarımızda yer bulamamaktadır! Peki, niçin? Çünkü o zaman, 'Hürriyet Kahramanı Enver Paşa ve İttihatçılar Efsanesi' önemli bir çizik yiyecektir!
Bu gerçeklere rağmen, İttihatçıların bizi I. Dünya Harbi'ne sürüklemeleri ve bize o feci sonu yaşatmaları hiçbir zaman affedilemeyecek bir gaflet örneğidir.
Düşününüz ki, bu yüzden 2 milyon evlâdımızı cephelerde ve cephe gerisinde, çeşitli hastalıklardan ve açlıktan kaybettik. Düşününüz ki, Tümen, Kolordu, Ordu yönetmeden Harbiye Nâzırı olan Enver Paşa'nın hatalı kararıyla bir Sarıkamış faciasını yaşadık. Ve yine düşününüz ki, hâlâ daha, bize bu felâketleri yaşatan Enver Paşa'yı, milleti felâket bataklığından çekip çıkaran Atatürk'le yarıştırmaya kalkışan gafiller çıkmakta ve 'Enver yüz Mustafa Kemâl eder' gibi saçmalıklar televizyon ekranlarında dile getirilebilmektedir (Örnek: Mustafa Çalık)!
Vahim olan ise tarihimiz konusundaki bu bilgisizliğin son derece yaygın olmasıdır. Meselâ ESAM Vakfı'nın, Birinci Dünya Harbi'nin 100. Yıldönümü nedeniyle düzenlediği bir sempozyumda konuşma yapan eski Meclis Başkanlarından sayın Cemil Çiçek ve çok daha farklı bir siyasî çizgideki sayın Prof. Sencer İmer bu harbin dışında kalmamızın mümkün olmadığını söyleyebilmektedirler! Bunlara göre, Birinci Dünya Harbi Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması için çıkmışmış!
Tarihimiz sayısız tahrifatla dolu. Ülkemizi Atatürk'ün ölümünden sonra, Amerika'nın vesayetine sokan İsmet İnönü'nün, 'Atatürk-İnönü birbirinin devamıydı' denilerek aklanması da bir başka önemli tahrifattır.
Günümüzdeki siyasî fikir ayrılıklarının büyük bir çoğunluğu yakın tarihimizi bilmemekten kaynaklanmaktadır. Güçlü bir İç Cephe'nin önündeki en büyük engel de budur.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.