Umarız, şu son Yeni Zelanda'daki Müslüman katliamı, Hıristiyan Batı'nın Türk'e ve Müslüman'a karşı bakışını hâlâ daha anlayamayan Batı hayranı 'Türkiyeli Aydınların' ve bir türlü, “Ne Mutlu Türk'üm Diyene” diyemeyenlerin gözlerini biraz olsun açmalarını sağlamıştır. 50 kişiyi katleden teröristin verdiği mesajda, Türk düşmanlığı açıkça görülüyor!
Bu düşmanlığı Doğu'da göremezsiniz. Ne Çin'de ve ne de Rusya'da Batı'daki gibi, bir Türk ve Müslüman düşmanlığı vardır.
Batı Türk'ü sevmez! Müslüman denilince de Türk'ü bilir. Çin ve Hindistan gibi devasa ülkeleri ve dünyanın büyük bir bölümünü sömürgeleştiren Batı, Osmanlı Devleti'ni; bu Türk Vatanını sömürgeleri arasına katamamıştır.
İstiklâl Harbimizle, Batı'nın sömürgeleştirdiği Mazlum Milletlerin Kutup Yıldızı olan Türkiye'yi, Batı nasıl sevebilir ki? Batı'nın hâlâ daha en büyük korkusu, Türkiye'nin Atatürk'ün yoluna dönerek, yeniden, Mazlum Milletlerin Kutup Yıldızı olmasıdır.
Atatürk döneminde, Alman Faşizminden kaçarak, İstanbul Üniversitesi'nde iktisat profesörü olarak görev yapan Prof. Neumark'ın, yıllar sonra Türkiye'ye geldiğinde, eski öğrencilerine söylediği şu sözler, aynı zamanda, Batı'nın bizi neden sevmediğinin ipuçlarını da vermektedir: “Çok samimî olarak ifade edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır, kilisenin Türk ve İslâm düşmanlığı, Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince, Müslüman olduğu için sevmez; ama faraza, lâiklik şöyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder. Sizler farkında değilsiniz ama onlar şu gerçeğin farkındadırlar: 'Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih kalmaz.' Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir. Avrupa'nın pazarı idiniz. Şimdi Avrupa'yı pazar yapmaya başladınız. En az dört yüz yıl Avrupa'da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz. Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlılar Balkanları Haçlı Ordusuna mezar ettiler. Sizi silâh ile yenemeyenler, kendilerine benzeterek hâkimiyet sağladılar…. Sizler gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupa'nın refahı ve medeniyeti yıkılır. Yine sizler Avrupa'nın tarihî düşmanısınız ve düşmanı olarak kalacaksınız!”
Prof. Neumark bize, Batı'yı taklit etmeyi bırakıp, kendi gerçek hüviyetimize dönmemizi tavsiye ediyor! Bu aslında yeni bir şey de değil; Atatürk bu uyarıyı bize, çok daha önce yapmıştı. Şu sözlerine bakar mısınız: “Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuşlardır. İşte bu medeniyeti araştırmak, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır!”
Ne yazık ki, biz, Atatürk'ten sonra, atalarımızı tanımayı, gurur duyulacak tarihimizi öğrenmeyi bir yana bırakarak, Batı hayranlarının bizi sürüklediği bir kompleks çukurunda debelenip duruyoruz. Atatürk'ten sonra Batı'yı taklide koyulduk! Bu konuda o kadar ileri gittik ki, rahmetli Cemil Meriç şu sözleri söylemek durumunda kaldı:
“Taklitten maymuna döndük!
Türk dostu Neumark bizi uyarıyor! Fakat bu ülkenin siyasetçileri, milleti hâlâ daha, Avrupa Birliği üyeliği masalları ile aldatmayı sürdürüyorlar!
Batı aşkı yüzünden basiretimiz bağlı olduğu için, Sovyetler dağıldıktan sonra bağımsızlığına kavuşan Türk Devletleri ile, Amerika'nın vesayetinde değil; Rusya Federasyonu ile işbirliği yaparak ekonomik ve kültürel ilişkilerimizin geliştirilmesinin önemini kavrayamadık! Hedefimiz Avrupa Birliği üyeliği olduğu için, bunun bize kazandıracağı gücün ve Batı ülkeleri nezdinde kazandıracağı itibarın farkına varamadık!
Hatırlatmak isteriz ki, tarihimizde, Rusya ile ilişkilerin önemini kavrayan ve bu doğrultuda adımlar atan birinci isim, Padişah II. Abdülhamid; ikinci isim de büyük Atatürk'tür.
BATI BİZİM, RUSYA İLE
YAKINLAŞMAMIZI İSTEMEZ!
Fransız devlet adamı ve edebiyatçısı Lamartine'in belirttiğine göre, Padişah III. Selim, Fransa'yı en büyük dostu saymakta ancak, Fransa İmparatoru bu dostluğu istismar ederek, III. Selim'i, Ruslarla savaşa teşvik etmektedir!
Dünyadaki gelişmeleri takip etmeyen Osmanlı, kendini hâlâ 'En Büyük Devlet' kabul ettiğinden, uzun yıllar Avrupa başkentlerine elçi bile göndermemiştir! Avrupa başkentlerine elçiler gönderen III. Selim ise, Moskova'ya elçi göndermeye yanaşmamıştır! Bu suretle, Rusya'yı büyük Avrupa devletlerinden saymadığını göstermek istiyordu!
Rusya'ya yakınlaşmamız, Batı için hep endişe kaynağı olmuştur. 1838 Serbest Ticaret Antlaşmasıyla, Osmanlı'nın elini kolunu bağlayan İngiltere'nin Dışişleri Bakanı Lord Palmerston, 25 Mayıs 1839'da, Fransız meslekdaşına gönderdiği bir mektupta, “Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu'nun dostluk kurmuş olabileceğini belirterek, bunu yıkmak gerekir' demekteydi (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1708)!
Çar Petro'ya atfen, 'Rusların sıcak denizlere inmek isteğini' sürekli gündeme getirenler de, Batılı 'dostlarımızdır'! Lamartin, “Osmanlı Tarihi” isimli kitabında, Rus Çarı Petro'nun böyle bir düşüncesi olmadığını açıkça belirtmektedir! Ancak, Türk-Rus yakınlaşmasını önlemek için, bu yalan, dün olduğu gibi, bugün de kullanılmaktadır!
“Aman ha! Rusların sıcak denizlere inmek amacını sakın unutmayalım!”
Televizyon ekranlarında, ya da gazetelerde bu 'uyarının' yapıldığına sıklıkla şahit oluyoruz!
Bu nasıl bir aymazlıktır? Yoksa başka bir şey midir? Amerika tarafından kuşatılmışız; Amerika, ekonomik ve siyasî baskılarla bizi bunalttıkça bunaltıyor; ekonomiyi çevirmek için Amerika'nın kontrolündeki finans çevrelerinden sürekli olarak yüksek faizle borç almak zorundayız! Amerika'nın teşkilâtlandırdığı GLADYO'dan çekmediğimiz kalmamış. Üstelik bir de, FETÖ Çetesini ve PKK'yı başımıza belâ etmiş; şimdi de, Suriye'nin Kuzeyinde bir 'Kukla Kürdistan' peşinde olan Amerika tehdit olarak görülmüyor; ' bizim arkadaşlar' hâlâ daha sözde Rusya'nın sıcak denizlere inmek amacını 'tehdit' olarak önümüze koyuyorlar! Buna sadece gaflet denilebilir mi?
Batılı 'Dostlarımızın' Rusya ile bizi nasıl kapıştırdığını önceki yazılarımızda anlattık. Kısaca yeniden hatırlatalım: Sultan III. Mustafa, Fransız Büyükelçisi Vergennes'in kışkırtmalarıyla 1868 yılında Rusya'ya harp ilân eder. Neticede 1774 Kaynarca Antlaşmasıyla Kırım elden gider!
20 Ekim 1827'de, Mora'nın Navarin limanında, İngiliz, Fransız ve Rus donanması tarafından Osmanlı donanmasının yakılması üzerine, II. Mahmut Rusya'dan tazminat talep eder. Bunun üzerine Rusya, 26 Ekim 1828'de bize harp ilân eder. Hâlbuki, Osmanlı savaşa girecek durumda değildir! II. Mahmut Yeniçeri Ocağını 1826 yılında kaldırmıştı ve yerine kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye ismi verilen yeni Osmanlı Ordusu, daha kuruluş aşamasındaydı! Üstelik, II. Mahmut âyanlığı tasfiye ettiğinden, âyanların harp zamanında orduya verdiği asker gücünden de yoksun kalmıştık! Osmanlı Orduları bazı başarılar elde etseler de, üstün Rus Orduları karşısında fazla dayanamazlar ve Ruslar İstanbul'a 68 kilometre kadar yaklaşırlar. Doğu'da da Erzurum'a girerler! Bunun üzerine Ruslarla, 14 Eylül 1829 tarihinde Edirne Anlaşması imzalanır. Buna göre, Eflak-Boğdan'a (Romanya) ve Sırbistan'a özerklik verilir. Ruslara harp tazminatı ödemeyi kabul ederiz ve 3 Şubat 1830'da da Yunanistan'ın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kalırız!
İLK DIŞ BORCU KIRIM HARBİ NEDENİYLE ALDIK!
İngiltere ve Fransa ilk kez Rusya'ya karşı anlaşırlar ve Osmanlıyı da yanlarına alarak Kırım Harbi'ni (1853-1856) başlatırlar. Osmanlı, bu iki devletin vaatlerine kanarak (sözde Kırım'ı geri alacaktık!) harbe girer. Askerler, ordunun bir harbe girmeye hazır olmadığını söylerler ama dinleyen olmaz! Kırım Harbi'nin masraflarını karşılamak için 1854 yılında ilk dış borçlanmayı yapılır! Bu borçlar bizi Duyûn-u Umumiye kadar götürecektir! ./…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.